Bahadır Özgür
Nasıl da güzel anlattı. Karl Marx’ın bir ömür verdiği, devasa üç cilt kitap yazdığı meseleyi üç beş cümleyle özetledi. “Yağmur geliyordu, ben de şimdiden şemsiyemi aldım” dedi. Sıradan bir vatandaşla sermaye sahibi birinin asla aynı hukuka tabi olamayacağını, adalet terazisinin herkesi ‘kesesine’ göre tarttığını gözümüzün içine baka baka söyledi.
Murat Ülker’in, 26 Nisan günü Hürriyet’ten Vahap Munyar’a anlattıkları, öyle her gün kolay kolay duyacağınız sözler değildi. Bir patronun ağzından, sistemin işleyişi ancak bu kadar açık tarif edilebilirdi. Kriz yaklaşırken kendini nasıl güvenceye aldığını, bankalara gidip “Param var ama taksitleri ödemeyeceğim” dediğini, ülkenin Ekonomiden Sorumlu Bakanı’na olan biteni anlattığını öğrenmiş olduk. Okumayanlar dönüp baksın mutlaka, Ülker olayı nedir, birinci ağızdan dinlesin…
Söyleşi üzerine çok fazla yorum yapılabilir ama, orada dikkati çeken bir isim vardı. Murat Ülker’in başı sıkıştığında kapısını çalıp bankalarla pazarlıkta yol yordam öğrendiği bir avukat. İşte o detay, ‘yeni’ Türkiye retoriğinin AKP ve muhiplerinin elinde sadece vatandaşa dönük ‘şehvetli bir manşet’ olmak dışında herhangi bir karşılığı bulunmadığını gösteriyor. Nasıl mı?
Malum, hafıza-i beşer nisyan ile malül, biraz eskilere gidelim…
ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDEKİ HATIRA FOTOĞRAFI
Tarih 2 Haziran 1998, yer Çankaya Köşkü. Bir akşam yemeği sonrasında çekilen ‘hatıra fotoğrafı’nın, ileride patlayacak banka skandallarının ve 2001 krizinin bedelinin neden bu kadar ağır olduğunun kanıtı sayılacağını kimseler tahmin edemezdi.
Fotoğrafta Süleyman Demirel’in sağında ve solunda yeğenleri Neslihan Demirel ile Murat Demirel bulunuyordu. Murat Demirel’in yanında duran Egebank’ın küçük ortağı İhlas Grubu’nun sahibi Enver Ören’in oğlu Mücahit Ören’di. Onun yanındaki isim bankanın yönetim kurulu üyesi Pembe Jale Oktay’dı. En solda, önde bulunan ise Avukat Aydoğan Semizer’di. Yani bugün Ülker’in “Bana yol yordam gösterdi” dediği isim.
Fotoğrafın çekilme sebebi, 5 Mayıs 1998 günü satın alınan Egebank’ın kutlamasıydı. Sadece iki yıl sonra o banka içi boşaltılacak ve tüm zarar TMSF eliyle kamuya yıkılacaktı. Aylarca davalar sürecek, bazıları ceza alıp bazıları beraat edecekti. Kaybolan milyonlarca liranın hesabı ise, ‘krizden çıkış reçetesi’ adı altında vatandaşa fatura edilecekti.
İşte o fotoğraftaki Aydoğan Semizer gerçekten dikkat çekici bir banka hukukçusu. Kamuoyu adını ilk kez iki çete liderinin polisçe kaydedilen bir telefon tapesinde duydu. Alaaddin Çakıcı, Erol Evcil’le yaptığı konuşmada, “Ben Aydoğan’ı sıkıştırdım. Egebank işinde o vardı. Bu işte de benim dediğim insanla ortak hareket etmezse ben onu üzerim” diyordu. Kastettiği ‘iş’, Mesut Yılmaz’ın siyasi hayatını bitiren, hükümeti düşüren Türkbank ihalesiydi.
Semizer adı daha sonra pek çok şirket ve banka satışında da karşımıza çıktı. Egebank’ın Hüseyin Bayraktar’dan Murat Demirel’e satışını sağlayan ve sonra da bankanın yönetimine giren Semizer, öncesinde Nesim Malki’ye ait Tuncabank’ın Ali Balkaner’e satışında yine hukuki sorumluluğu üstlendi. Egebank yönetimindeyken de, Türkbank için Korkmaz Yiğit’in danışmanlığını yürüttü.
Bankaların içinin boşaltılıp devlete ihale edilmeleriyle gündem o kadar yoğundu ki, Semizer’in isminin aslında çok daha önce de benzer bir olayda gündeme geldiği arada kaynadı gitti. “Rüşvetin belgesi mi olur pezevenk” deyimiyle hafızalara kazınan ve Emlak Bankası Genel Müdürü Engin Civan’ın rüşvet karşılığı 5 trilyonluk (sıfırlar henüz duruyordu) krediyi har vurup harman savurduğu skandalda, Emlak Bankası’nın avukatı da yine Semizer’di.
‘ESKİ’-‘YENİ’ TÜRKİYE FARKI
Semizer’in Egebank davasından yargılanırken DGM’de anlattıkları, vatandaş ekonomik krizin altında ezilirken yükseklerde dönen dolaplara dair çarpıcı bir tablo sunuyordu. “Naylon şirket kurarsınız. Kağıt üzerindedir. Ortaklarını da, sağdan soldan, aranınca bulunamayacak kişilerden seçersiniz” diyordu: “Sonra bu şirkete kredi verirsiniz. Para size geçmiş olur. Ama, yine yasal olarak borç vermiş sayılırsınız. Para geri dönmez, banka alacaklı görünür. Böylece suç oluşmaz.”
Bu bilgilerin tamamı DGM soruşturma dosyalarından ve gazete manşetlerinden alındı. Elbette son sözü hukuk söyler. Demek ki suçsuzdu, Semizer davaların tamamından beraat etti. Ve demek hâlâ bankacılık alanında saygın bir isim ki, Murat Ülker de 6 milyar dolarlık borcu için ona başvuruyor.
Ha bu arada yeri gelmişken, Şevket Demirel’in el konulan klasörlerinden çıkan ve Egebank davasına karşı Demirellerin stratejisini içeren 2001’deki bir ev toplantısının notlarından da birkaç cümle aktaralım: “Önde gelen hukuk müşavirlerini toplayalım. Off- shore bankacılığı suç değil ki; dayanakları, müşteri muafakiyetini konuşalım. Hâkim nereden bilsin? Teknik bir kişi atayalım, bankacılık hukuku bilmeli. Amaç, mahkemenin kafasını karıştırmak!”
Buyurun size bankacılık hukuku… Dün bankayı batıranlar “kafaları karıştıralım gitsin, ne bilecekler” derken, bugün milyarlık borcunu yapılandıranlar “ödememe resti çekerim, masaya mecbur otururlar” diyor.
Arkanda böylesine bir hukuk gücü varsa eğer, “Kovsalar da gitmem” demek kolay tabii. Gel sen onu, üç kuruşluk konut kredisi alıp, eşyalarını bile kaybetme korkusuyla güç bela taksitlerini ödemek için çırpınıp duranlara anlat. Hadi şimdi ‘eski’ ve ‘yeni’ Türkiye arasındaki farkı bulun bakalım…
Gazete Duvar