Mevcut burjuva iktidar blokunun AKP’li cephesinin hayal ettiği Türkiye ardı ardına sıralanan fotoğraflar-açıklamalar-etkinlik ve törenlerle giderek netleşiyor. Kentlerin dokusunun hem neoliberal yağmacılığın mantığına ama hem de dinle hemhal olmuş faşist bir zihniyetin ideolojik duruşuna uygun olarak dönüştürülmeye çalışılması bunların başında geliyor. Bu, kentlerdeki toplumsal hayatın-ilişkilerin aynı zemin üzerinden yeniden örülmesi süreciyle iç içe geçiyor. Çocuklar ve kadınlara dönük buyurulan toplumsal yaşamın sınırları, mekanları, içeriği bu kapsamlı faaliyetin merkezinde duruyor.
Çocukların din ve milliyetçilik temelinde “dindar ve kindar bir neslin” nüvesi olarak kalıba dökülme çalışmalarının 4-6 yaş grubundan başladığını, buna dönük birçok düzenleme yapıldığını biliyoruz. Kur’an kursları, sübyan okulları, ailelerin çocuk eğitiminde dini merkeze koyması yaklaşımının giderek toplumsal bir kabul görmesi için yapılıp edilenler…
Son 4-5 yılda daha da belirginleşen bu çabanın somut ürünleri şimdilerde toplumsal beğeniye takdim ediliyor. Bunun örneklerinden biri Ankara Çankaya Müftülüğü’ne bağlı Kur’an kurslarında ve okul öncesi 4-6 yaş grubu Kuran kurslarında eğitim verilen çocuklarla ailelerinin katıldığı iftar töreni oldu.
Camileri, onların avlularını, bahçelerini toplumsal yaşamın merkezi haline getirmeye çalışan siyasi iktidarın yaklaşımının bir prototipi olarak bu tören Ahmet Hamdi Akseki Camisi avlusunda gerçekleştirildi. Gerçekleştirilir gerçekleşmez de anında Çankaya Müftülüğü’nün internet sayfasına konuldu. Öyle ya devir pazarlama devri…
Törende 4-6 yaş grubundaki çocuklara Kur’an ve ilahi okutulurken, iftar programında da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş bir konuşma yapıyor.
Ağaç yaşken eğilirmiş…
Çocukların “evlerin ve camilerin süsü” olduğunu söyleyen Erbaş, ailelere seslenerek onların “dindar-kindar nesil mantığına göre yetiştirilmesini” buyuruyor ve bu buyruğunu “Ağaç yaşken eğilir” sözüyle de birleştirerek pekiştirmeye çalışıyor. Çocuğun tüm ruhsal dünyasının aile başta olmak üzere etkileşim içinde olduğu bütün ilişkiler içinde metazori yöntemlerle “dönüştürülmesini” emrediyor demek daha doğru olur.
Gönüllerinden geçen
Erbaş gönüllerinden geçeni de, “Gönlümüz istiyor ki her dedenin elinde torunu, babanın, annenin elinde oğlu kızı birlikte camiye gelsinler. Buradan peygamber efendimizin şu önemli nasihatini hatırlatmak istiyorum, çocuklarınız yedi yaşına gelinceye kadar onlara namaz kılmasını öğretiniz” sözleriyle ifade ediyor.
Erbaş’ın gönlünden geçen bu çocuklar, bu aileler, bu toplum geleceği olmayan, sorgulamayan, dayatılan tüm kuralları gözü kapalı kabul ederek “şükür” diyendir.
‘Daha yolun başındayız’
Bu hayallerinin daha başında olduklarını ama en kısa zamanda milyonları aynı eksene çekecekleri anlamına gelen sözlerle ulaştıkları düzeyi toplumsal özendirmenin aracı kılmayı da ihmal etmiyor:
Yedi yaşından önce çocuklarımıza dinimi öğreniyorum, peygamberimi öğreniyorum, ahlakımı öğreniyorum başlıkları altında yaşlarına uygun programlar yapıyoruz. Şu anda burada bulunan çocuklarımızın pek çoğu 4-6 yaş grubu Kuran kurslarına devam ediyorlar. Altı sene önce atmış olduğumuz tohum meyve verdi. Bugün sayı 140 binler civarında oldu. Bu daha da artacak milyonlara ulaşacak, buna ihtiyacımız var.
Onların gönlünden geçen bu…
Bunun ne anlama geldiğini sayıp dökmeye gerek yok. O gönülden geçenin olup olmamasının bizlerin yüzü geleceğe dönük çocuklar, gençler, aileler ve bir bütün olarak toplumsal kültürün oluşabilmesi için yapıp edeceklerimiz olduğunu söylemeye de…