Hezeyan içinde sallanan idam ipi!..



Hezeyan içindeki Erdoğan Selahattin Demirtaş’ı katil ilan ettikten sonra bu sefer de şoven histeriye kapılan kitleye idamı talep ettirdi!


Geriye doğru çözülmenin hezeyanlarını yaşayan Erdoğan kendisini miting meydanlarından “idam ipi” sallayacak kadar kaybetti.

IŞİD’e TIR TIR gönderilen silahların, “Kobanê düştü düşecek” keyiflenmelerinin hesabını vermeyen Erdoğan ve şürekâsı, Kürt halkının Kobanê’deki insanlık savaşıyla dayanışmak ve siyasi iktidarın kirli işbirliğine tepki göstermek için sokaklara çıkmasının sorumluluğunu kendinde değil, HDP ve özelde de Selahattin Demirtaş’ta aramaktaki bilinçli ısrarını sürdürüyor.

6-7 Ekim 2014 gibi yakın bir tarihte gerçekleşen bu serhildanda katledilen o 53 kişinin ya polis kurşunuyla ya da yine polis provokasyonuyla katledildiği gerçeğini unutturacağını sanarak…

Erdoğan’ın 4 Kasım 2016 tarihinden bu yana rehin tutulan HDP Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’ı 6-7 Ekim olaylarının baş sorumlusu ilan etmesi ve bu aleni yalanı seçim meydanlarının esas klişesi haline getirmesi zavallılığın olduğu kadar, saldırganlık düzeyinin anlaşılması açısından önemlidir.

Her mitingde, uzatılan her mikrofonda bu açık yalanları tekrarlayan Erdoğan, bu sefer Kocaeli’deki mitingte işi bir adım daha ileri götürerek “idam” tehdidine vardırdı.

Yargılayacak mahkeme bile bulmakta zorlandıkları, davaları halen devam eden ve fezlekeleri (iddianameleri de)  miting konuşmalarından oluşan Demirtaş’ı katil ilan edip, üstüne bir de alandan idam nidaları yükseltecek bir vurguyla döne döne tekrarlayan Erdoğan, bu nidalara “Parlamento bunlarla ilgili kararı bana göndermiş olsaydı ben bunu çoktan onaylardım” yanıtı vererek tarihsel gericilik birikiminin bu en tehlikeli hali üzerinden sörf yapmaya kalkıştı.

Kürt halkı bunu karşılıksız bırakır mı? Nasıl ki “Kobanê düştü düşecek” keyiflenmelerine sessiz kalmadı ve tüm o kirli politikalarına 7 Haziran seçimlerinde güçlü bir yanıt verdiyse yalan ve histerik bir saldırganlık üzerinden yapılan bu düşmanlığı da affetmeyecektir, bundan eminiz.

Esir tutulan Demirtaş da sosyal medya hesabı üzerinden bu güvenle, “Aşağılık iftiralarınıza karşı cevap hakkımı buradan yeterince kullanamıyor olabilirim. Benim adıma, namertliğinize karşı en etkili cevabı 24 Haziran’da sandıkta halk verecek. Halk sifonu çekecek, layık olduğunuz yere gideceksiniz, merak etmeyin” açıklaması yaptı.

Demirtaş bu açıklamanın devamında da Erdoğan’a gerçekleri hatırlatan bir dizi paylaşımda bulundu:

1- ERDOĞAN’IN KOBANİ YALANLARI: Lütfen dikkatle okuyalım ve nasıl bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu somut olarak görelim.

 

2- Kobani gösterilerinde şiddet ve provokasyonların başlama tarihi 5-6 Ekim değil, Erdoğan’ın ‘Kobani düştü düşecek’ açıklamasını yaptığı 7 Ekim ve bu açıklamadan hemen sonrasıdır. Bu açıklama sonrası ölümler yaşanmaya başlamıştır.

 

3- Kobani olayları nedeniyle ne benim hakkımda ne de HDP yönetimi hakkında açılmış bir tek dava yoktur.

 

4- Kobani olaylarında katledilen insan sayısı 53 değil, 43’tür. Bunların 6’sı HÜDAPAR’lı, 2’si suikaste uğrayan güvenlik görevlisi, 2’si Suriyeli mülteci, 33’ü de HDP’lidir. 6 HÜDAPAR’lı haricindeki kişilerin katledilmesi hakkında açılmış tek bir etkili dava ve soruşturma yoktur.

 

5- Kobani olayları Erdoğan’ın dediği gibi 7 Haziran 2015 seçimleri sonrasında değil, seçimlerden 8 ay önce, 7 Ekim 2014 tarihinde yaşanmıştır.

 

6- Kobani olaylarından sonraki 5 ay boyunca da Erdoğan ve AKP ile çözüm süreci kapsamında görüşmelerimiz devam etmiştir. Yani Erdoğan, bugün ‘terörist’ diye ilan ettiği bizlerle 5 ay daha görüşme sürdürmüştür.

 

7- Kobani olaylarının arkasındaki provokatör ve azmettiricilerin ortaya çıkması için TBMM’de verdiğimiz 12 adet araştırma ve soru önergesi AKP’liler tarafından reddedilmiştir.

 

8- Yasin Börü ve katledilen diğer kişiler Erdoğan’ın umurunda bile değildir. Erdoğan bunu istismar aracı olarak kullanmaktan çekinmemiştir ve bu nedenle sadece seçim dönemlerinde gündeme getirmiştir.

 

9- Tıpkı Yasin Börü gibi Gaziantep’te ve İzmir’de Ekrem Karaçoğlu, Musa Bayram isimli yurttaşlarımız da kameralar önünde linç edilerek katledilmiştir. Ancak failleri bulunmamıştır. Erdoğan bu kişilerin isimlerini dahi bilmemektedir. Çünkü bu insanlar HDP’lidir.

 

10- Erdoğan’ı asıl kahreden şey vahşice katledilen yurttaşlarımız değil, IŞİD’in Kobani’de yenilmiş olmasıdır.

 

11- Kobani olaylarında bazı valilerin ve güvenlik görevlilerinin, Hükümet’in talimatını dinlemediğini bizzat Efkan Ala açıklamıştır. Zaten bu kişiler de 15 Temmuz sonrası darbecilikten tutuklanmıştır. Ancak haklarında, Kobani olayları ile ilgili hiçbir soruşturma yürütülmemiştir.

 

12- Tıpkı Roboski Katliamı gibi, Berkin’in, Ceylan’ın, Uğur’un katledilmesi gibi, Kobani olaylarının da bütün siyasi sorumlusu Erdoğan’dır. Bu sorumluluğunu saklamak için namertçe yalanlarıyla ve iftiralarıyla beni suçlamaya devam ediyor.

 

13- ‘Vurun ulan, Vurun. Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiş közüm, Karnımda sözüm var Haldan bilene…’

 

14- Yüreğin yetiyorsa ya sen gel c.evine bunu tartışalım ya da ben çıkayım, meydanlarda sana cevap vereyim. Ama her halükarda en net cevabı 24 Haziran’da sandıkta, halktan alacaksın.

 

15- Sayın Muharrem İnce beni c.evinde ziyaret ettikten sonra Erdoğan’ı da ziyaret etmiştir. Ne İnce-Erdoğan görüşmesinde ne de bu görüşmeden iki hafta sonrasına kadar Erdoğan, beni ve Sayın İnce’yi suçlamamıştır.

 

16- Beni suçlama furyasının başladığı tarih, adaylar sahaya indikten sonra yapılan ilk anketlerin Erdoğan’ın eline geçtiği tarihtir. Yani yine, Erdoğan’ın üzüntüsü Yasin Börü için değil, ortaya çıkan anket sonuçları içindir.

 

17- Ey Erdoğan! Sana siyasi tarihinin en büyük fırsatı: 24 Haziran’a kadar bu tweetimin altına, Selahattin Demirtaş olarak yaptığımı iddia ettiğin ’53 kişinin katledilmesi sözde talimatımı’ paylaşırsan söz veriyorum, senin lehine Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekileceğim.

 

18- Dört yıldır emrindeki savcıların arayıp da bulamadığı sözde çağrımı belki sen bulursun. 24 Haziran’a kadar bulamazsan da zaten halk senin çıkış belgeni verecek. Diploma niyetine kullanırsın artık.

Fakat vahim olan Erdoğan’ın Kürt halkını tamamen gözden çıkarırken, kendi kitlesini de sürü yerine koyan faşist şeflerle aynı yolda ilerliyor olması. “Ne dersem inanırlar, ne verirsem yerler” mantığıyla güdülmeye çalışılan bu kitlenin en hassas noktasını oluşturan tarihsel gericilik birikiminin en can alıcı noktasına parmağını adeta sokması. Yalan-yanlış kaygısı duymayacak kadar bu kitleyi nesneleştirmesi… Dağılanı-çözüleni en etkili zehir olan şovenizm zehriyle durdurmaya çalışması…

AKP ve MHP’nin tabanına seslenen, sıradan bir emekçinin şoven-milliyetçi duygularını kışkırtan bu söylem üzerinden hiçbir şey bina edilemez. Tarih de bunu defalarca göstermiştir. Bir daha göstermesini beklememek, sonuçları görmeden süreçlere müdahale edebilmektir mesele…

Ayrıca Kontrol Et

Devrimci Proletarya’nın 8. Sayısı Çıktı

Ekim Devrimi’nin 107. Yıldönümüne denk gelen sayının ağırlığını proleter sosyalist Ekim Devrimi’nin tarihsel anlamını ve insanlığın önüne açtığı ufukları değişik yönlerden ele alan makaleler oluşturuyor