Nilgün Kumru
İzmir’in Seferihisar ilçesinde yaşayan evli ve 3 çocuk babası E.T., diktiği zeytin ağaçlarına zarar verdiği gerekçesiyle 24 keçiyi vurdu, keçilerden 22’si öldü, 2’si yaralandı. Vurulan keçilerin sahibi Hasan Büyükdere, jandarmaya başvurarak keçilerinin E.T tarafından telef edildiği yönünde şikayette bulundu, şikayet üzerine E.T. gözaltına alındı.
Suçunu itiraf eden ve ifadesinin ardından serbest bırakılan E.T, AA muhabirine yaptığı açıklamada, “Yaptığıma çok pişmanım. Bir anlık öfke ile oldu ama hırsızın hiç mi suçu yok? Vicdanen de çok yıkıldım. Nasıl yaptım diye ben de çok üzülüyorum ama benim zeytinlerimin hepsi yaralı. Çok uyardım. Kovaladım keçileri. Ben böyle bir şey yapacak biri değildim. Kabul ediyorum hatamı. Kendi vicdanımı rahatlatmak adına Hasan Bey’in maddi kaybını karşılamak istiyorum” dedi.
Pompalı tüfekle birleşen bir anlık öfke, dile kolay 22 keçinin canını alabiliyor. İnsan düşünmeden edemiyor, zeytin ağaçlarına dadananlar keçi değil de komşu çocukları olsaydı, bu bir anlık sinir sonucu o çocukların katlinin haberini okuyor olabilir miydik diye. Bu sorunun cevabı apaçık bence, E.T.’nin benzer bir sinir harbinde insan da vurabileceğine gözünü kırpmadan 24 keçiyi vurabilmesinden rahatlıkla pay biçebiliriz.
Keçilerin besi hayvanı olması ve zaten eninde sonunda ‘kesmek’ için ‘yetiştirilmesi’ genel yargısını göz önünde bulundurursak, E.T.’nin “Yaptığıma çok pişmanım. Vicdanen de çok yıkıldım. Hasan Bey’in maddi kaybını karşılamak istiyorum” beyanını bir yerinden tutabiliyor olsak da bunu “Kendi vicdanını rahatlatmak için” istediğini işin içine kattığımızda hayvanlar sahipsiz olsaydı E.T.’nin vicdanının pekala rahat olacağını söylemek mümkün. Zira duyduğu vicdan azabını keçilerin sahibinin uğradığı mali zarar üzerinden temellendiriyor.
Öte yandan keçilerin sahibi Hasan Büyükdere’nin “Benim hayvanlarım o kişiye ne yapmış olabilir ki? Ben onlara emek verdim. Hepsinin yavrusu var. Bugün onları biberonla besledim. Yarın ne yapacağım bilmiyorum. Uğradığım maddi zararın yanı sıra onlar candı. Nasıl kıydı anlamıyorum.” ifadeleri, hissedilmesi ve gösterilmesi gereken asıl tepki. Nihayetinde Büyükdere’nin, hayvancılıktan kazanç sağladığı ve katledilen keçiler geri gelmeyeceği için en azından uğradığı maddi zararın karşılanmasını istemesi olağan. Ancak keçileri yalnızca maddi açıdan değerlendirmeyip onların da can olduğunu ve ‘nasıl kıyıldığını anlamadığını’ özellikle öne koyması gerçekten vicdanı olan bir insanın alması gereken tutum.
Zaten Büyükdere’nin konuşmasının devamında kurduğu cümleler; keçileri katletmenin aslında ‘bir anlık öfkedendi’ diyerek geçiştirilemeyeceğini, E.T.’nin önlem almaya tenezzül etmediğini, adeta keçilerden ‘hıncını almış’ olduğunu doğruluyor: “Arazisine girdiğini söylemiş. ‘Zeytin yediler’ demiş. Bir kere orası hazine arazisi. İkincisi madem zeytin dikmiş etrafını telle çevirseymiş. Sonuçta o bölge hayvancılık bölgesi, zeytincilik yapılan bir bölge değil”
E.T. ise ifadesinde önlem olarak yalnızca -o da eğer söylediği doğruysa- hayvancılık yapanları daha önce hayvanlarını araziye sokmamaları için uyardığını söylemiş.
E.T. gibi saldırgan ruhlu cani insanlar rahatlıkla silahlanıp, can alıp, sonrasında ‘pişmanım’ diyerek elini kolunu sallaya sallaya serbest kalıyor. Bu senaryo tanıdık geldi mi?
“İnsanla keçiyi aynı kefeye mi koyuyorsun?” sorusuna ise cevabım hem evet, hem de hayır. Elini tetiğe götürmekten ve E.T.’nin kendi ağzıyla söylediği gibi “bir anlık öfke ile” basmaktan tereddüt etmeyen canilerin hepsi bir. Dediğim gibi, zeytine dadanan keçi değil de çocuk olsaydı da aynı olay yaşanabilirdi, ya da E.T. tarladaki zeytine değil de sofradaki zeytine ‘bir an öfkelenseydi’ katlettiği kendi eşi, kızı, annesi de olabilirdi. Dolayısıyla evet, ‘sinirle’ iki düzine keçiyi vuran, insan da vurur.
O yüzden E.T.’nin keçilerin maddi zararını karşılayacağı vaadi ve “çok pişmanım” söylemiyle gözaltından salıverilmesi önemli bir mesele.
Olaydaki bir diğer önemli nokta, toplumun soluduğuna karışan son derece gergin hava. Elbette bu genel durumun olaylar özelinde aklayıcı bir niteliği asla yok. Ancak bireylerin pimi çekilmiş bomba misali her an patlamaya hazır hale gelmesi, en ufak meselede içlerinde tuttukları kini ve öfkeyi kusmalarına ortam hazırlıyor. Yani bu genel hava caniyi yaratmasa da harekete geçiriyor ve başkalarının içlerinde bastırdığı saldırganlığın da dışarı çıkmasını tetikliyor.