Ellerindeki iktidar olanaklarını her konuda olduğu gibi işçi ve emekçilerin özel bilgilerine ulaşmakta da pervasızca kullanan AKP cenahı işi artık ifrata vardırdı.
Günün herhangi bir saatinde büronuzun telefonu çalabilir. Karşınızda, yaptığı işin yasadışı bir iş olduğunu bilmenin tedirginliğini gizleyemeyen, aynı zamanda eline tutuşturulmuş kağıtta yazılanları heyecanlı bir sesle okuma basıncının mekanikliğini hissettiren biri, “İyi günler efendim. Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanımız ve sayın cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın damadı sayın Berat Albayrak’ın bürosundan arıyorum. Bakanımızın size özel selamları var. Bir ihtiyacınız, isteğiniz, istirhamınız var mıdır? Memnuniyetle karşılamaya hazırız” diyor.
Bir belediyenin yaşlılar için yaptırdığı dinlenme merkezinde biraz soluklanayım der ve oturursunuz. Su ya da kahvenizi beklerken her hallerinden çekinik oldukları anlaşılan bir grup insan, sıcaktan bunalmış ve biraz ferahlamak için kendisini oraya atmış kalabalığın içine dalar. Haklılık ve meşruluklarından şüphe duyan bir vücut diliyle ezberlenmiş bir nakaratı yineliyormuşçasına girişteki masalardan başlayarak tokalaşmaya başlarlar insanlarla. “İyi günler efendim. Size cumhurbaşkanımız sayın Tayyip Erdoğan’ın selamını getirdik” diye başlayan o cümlelerle bir isteklerinin olup olmadığını sorarlar.
Ortamda garip bir hava eser. Sanki 16 yıldır iktidarda onlar yokmuş da şimdi iktidara taliplermiş gibi estirilen bu hava için kimisi “dalga mı geçiyorsunuz?” manasına gelen bakışlar fırlatır, kimisi gizleyemediği bir şaşkınlıkla bu serenadın aslında ne manaya geldiğini çözmeye çalışan düşüncelere dalmışçasına olanı biteni izler. Oturanlar içinde AKP’li oldukları anlaşılan insanların bile taze bir yolu adımlamanın heyecanını yansıtamadıklarını hissedersiniz. Yorulmuş, pörsümüş, canlılığını kaybetmişliğin zorakiliğiyle ilgili görünmeye çalışırlar.
Bu manzara bile “bunlar artık köhnemiş” duygusu yaşamanıza vesile olur.
Sonra günün herhangi bir saatinde AKP’li bakanlardan herhangi birinin mesajları düşer telefonunuza. Ağar’ın karikatürü Süleyman Soylu ya da Erdoğan’ın damadı Albayrak daha sık olmak üzere… Telefon numaralarınızı YSK’dan, telefon şirketlerinden ya da başka resmi kayıtlardan almışlardır. Fakat yaptıkları işin yasadışılığı umurlarında bile değildir. Yasa onların yararına olan her şeydir ne de olsa. Gecenin bir saatinde bile telefonunuzun “dıt, dıt” sesiyle uyandırabilecek kadar da küstahdırlar.
Topluma hem yabancılaşmış hem de yaşadıkları iktidar zehirlenmesiyle kendilerine her şeyi mubah görecek kadar baş dönmesi yaşar olmuş bu zevat belli ki bu gerçeğin altını çizmekte kararlı. “İktidar benim”in başka bir ifadesi olan bu yaklaşımın aynı zamanda ciddi bir korkunun hatta hezeyanın ele verilmesi olduğunun anlaşılması umurlarında bile değil…
Basına düşen bir haberle karşılaşırsınız bir de… İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) bünyesine bağlı İGDAŞ’ta görev yapanların, AKP ilçe teşkilatları tarafından aranıp zorla toplantıya ve seçim çalışmalarına çağrıldıklarını, telefon görüşmesinde T.C. kimlik numaralarının okunduğunu ve “Gelmezseniz ilgili yerlere bildirilecekseniz” diye tehdit edildiklerini öğrenirsiniz.
İktidar gücünün ve olanaklarının bu denli pervasızca kullanılması bahsinde 1933’lerin Almanya’sına gidersiniz zihninizde… O dönem yaşananlarla şimdi olup bitenlerin nasıl bir nitelik ikizliği taşıdıklarını düşünürsünüz, ürpererek…
Sadece saydığımız bu 4 örnek bile AKP cenahının nasıl bir haleti ruhiye içinde olduğunun anlaşılması için yeterlidir.
O açıdan da Recep Tayyip Erdoğan’ın 9 Haziran tarihinde AKP’nin İstanbul’daki Mahalle Başkanları toplantısında yaptığı konuşmanın sosyal medyaya düşen bölümleri de, AKP’nin içinde boğuştuğu o karmaşık denklemin açık itirafı dışında bir anlam taşımıyor.
Meclis çoğunluğunu kazanabilmek için HDP’ye dönük özel bir saldırganlık içinde olan hatta işi HDP kitlesinin fişlenerek, özel markaja alınmasına; dahası seçim günü sandık başlarında yapılacak hilelerin ima edilmesine kadar vardıran Erdoğan’ın her halinden, bir yenilgiyi savuşturmak için her türlü kirli işi yapmaya hazır yenik bir burjuva siyasetçisi olduğu görülüp, hissediliyor.
Gerek HDP’lileri kastederek, “Kapıdan döndürenler onlarındır. Mahalle yönetimi tespit edecek. Bunları sandık seçmen listesinden çıkaracağız. Sonra da onların üzerinde çalışma yapmamız lazım” sözleri; gerekse sandık kurulunda hâkimiyetin sağlanmasını isteyerek, “Bunu sağlama alırsak, İstanbul’da başlamadan işi bitirmiş oluruz. Bir 7 Haziran yaşamamalıyız” demesi onun artık kendisini kaybetmiş bir hezeyanla çırpındığının açık ifadesidir.
Bu hezeyan hali çoktan başlamış yenilginin kokusunu almaktan beslendiği için her türlü çılgınlığı yapmaya açık bir haldir. Aynı zamanda sonu hızlandıracak sayısız avantaj içermektedir.