Artık hemen her gün ya hayvanlara tecavüz edildiği ya işkenceyle katledildikleri ya da topluca kıyımdan geçirildikleri haberleriyle karşılaşıyoruz.
Sadece son bir haftada yaşananlara baktığımızda bile yaşanan toplumsal çürümenin düzeyiyle karşılaştığınızı hissediyor, ürperiyorsunuz:
İzmir’in Seferihisar ilçesinde yaşayan evli E.T., diktiği zeytin ağaçlarına zarar verdikleri gerekçesiyle 24 keçiyi vurdu, keçilerden 22’si öldü, 2’si yaralandı.
Hayvan hırsızları Çanakkale’nin Lapseki ilçesinde, çaldıkları 3 gebe ineği silahla vurarak öldürdüler; ardından iç organlarını çıkarıp, yavrularını aldılar. Caniler, hayvanların başlarını keserek ormanlık alana attıktan sonra kaçtılar.
Sakarya’nın Sapanca ilçesindeki ormanlık alanda yavru bir köpek, kuyruğu, ayakları kesilecek tarzda işkence edilerek bırakıldı. Yaralı köpek müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
Cehalet, insani düşkünleşme, tüm duyarlılıklardan arınma ve yozlaşma halidir karşı karşıya olduğumuz.
Kendisiyle birlikte insanı da toplumu da doğayı da çürüten bir sistemin fotoğrafıdır bu…
Toplumsal gericilik birikiminin, cehaletin, insana dair tüm duyarlılıklardan arınmanın, doğaya ve dolayısıyla onun parçası olan her şeye yabancılaşıp düşmanlaşmanın fotoğrafı.
Genlerine yağma ve talancılık işleyen, doğa katliamlarını “birkaç ağaç için ayağa kalkıyorlar” gibi cümlelerle savuşturmaya çalışan, baktığı-yaşadığı her şeyi parasal değeriyle ölçen, pahası olmayan hiçbir şeyi değerli görmeyen bir zihniyetin toplumsal izdüşümüdür…
Halkı yıllardır dilencileştiren, küçük çıkar ilişkileriyle kendi iktidarına bağlayan, bağladıkça cehaletini de sömürerek yozlaştırıp, çürüten bir zihniyetin ürünüdür.
İnsana, hayvana, bir bütün olarak doğaya, insan olmanın tartışılmaz değerler sistemine düşman bir anlayışın toplumda ne tür karşılıklar bulabileceğinin ürpertici uyaranıdır her biri…
Fakat henüz tüm toplumu bu balçığın içine çekemediler. Doğaya, hayvana, insana halen yüceltilmiş anlamlar yükleyen, tüm bu olup bitenleri ürpererek, tiksintiyle ve şaşkınlıkla karşılayan bir toplumsal gerçek de var.
İnsanın insanla-doğayla barışık yaşayacağı, toplumsal ilişkilerde olduğu gibi doğayla ilişkisinde de tüm iktidar kurma çabalarını yıkıp geçtiği bir dünyanın yaratılabileceği umudunu veren de bu…
İnsanı insanlığından çıkaran bu düzeni yerle bir edecek olan da halen diriliğini korumakta ısrar eden bu toplumsal damardır.
Bir köpeğin, bir keçinin, ineğin, kedinin, kısacası doğaya ait tüm varlıkların gözüne baktığında merhameti, sevgiyi, doğanın bir parçası olmanın mutluluğunu yaşayabilen insanı ve toplumu yaratacak güç buradadır.
Sapanca’da işkence edilerek katledilen köpek için timsah gözyaşları dökerken bile ırkının hasletlerinden bahsedenleri tarihin çöplüğüne atacak da bu güç olacaktır.