Gelenek, geçmişin şimdiki zamanı kuşatan taştan sınırıdır: Geleceğe varmak isteyen, bu sınırı aşmalıdır. Çünkü doğa, idrakte duraklama olsun istemez. Gerçi düzene özendirmek ister gibi görünür, ama yalnızca yeni bir düzeni kurmak adına bu düzeni yıkanları sever. Daima tek tek insanlardan, ölçüsüz güçleri sayesinde, ruhun vatan topraklarından bilinmeyenin karanlık okyanuslarına, kalbin ve aklın yeni bölgelerine akan fatihler yaratır. Bu sınırları aşan insanlar olmasaydı, insanlık kendi içinde tutsak olur, gelişmesi de bir kısır döngü içinde kalırdı.
Adeta kendileriyle yarışan bu ölcüler olmasaydı, hiçbir kuşak kendi yolunu bulamazdı. Bu müthiş hayalperestler olmasaydı, insanlık kendi derin anlamının farkına varamazdı. Dünyanın sınırlarını genişletenler, uysal bilim insanları, kendi topraklarına tanıyan coğrafyacılar değil, bilinmeyen okyanusları aşarak yeni Hindistan’a uzanan gözüpek maceracılar olmuştur: Modern ruhun derinliklerini keşfedenler de psikologlar, bilim insanları değil, ölçüsüz, sınırları aşan yazarlardır.
[Üç büyük usta, Stefan Zweig, 205]