İktidar bloku 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerinin hemen ertesinde saldırılarını tırmandırarak, ortalıktaki tozu dumanı savuşturmaya, seçim sürecinde açığa çıkan toplumsal dinamizmi zorbaca yöntemlerle bastırmaya çalışıyor.
SS namlı Süleyman Soylu HDP Eşe Genel Başkanı’nı arayıp tehditler savuruyor, CHP’yi HDP’nin barajı aşarak Meclis’e taşınmasının müsebbibi ilan ediyor, CHP içindeki kaynama ve koltuk savaşlarının tarafı olmakla yetinmeyip adeta körükleme çalışıyor…
HDP’ye ve devrimci-demokratik-ilerici dinamiklere dönük saldırganlık zaten bakiydi.
CHP’nin de bu zincire daha açıktan eklenmiş olması, hatta iç çalkalanmalarının bölünmesine vesile olması için açıktan çaba harcanması, iktidar cephesinin çeşitli stratejik hesaplarını-planlarını ele veriyor.
Bu planın bir parçasını seçim sürecinde Kürt halkının ve siyaseten onun temsilini yapan HDP’nin geniş kitleler nezdinde kazandığı meşruiyetin kriminalize edilmesi oluşturuyor. Çeşitli hesaplarla geliştirdiği politikalar, giriştiği atraksiyonlarla bu meşruiyete iradesi dışında da olsa kan taşımış olan CHP’nin de hizaya çekilmek istendiği anlaşılıyor.
Her iki partinin tabanlarında daha somut bir gerçek haline gelen yakınlaşmanın ve şovenizmin azımsanmayacak boyutlarda çizik yemiş olmasının yarattığı öfkeyse Soylu’nun o salyaları tehditlerinde vücut buluyor.
Açıktan İnce’ye tezahürat yapan, CHP yönetimlerini ve tabanlarını mevcut genel merkeze ve Kılıçdaroğlu’na karşı kışkırtmakta beis görmeyen iktidar cephesinin bu planda kullandığı en önemli şeyse, siyasi-hukuki zorbalıktır.
Genelde CHP’nin parti bütünlüğüne özelde de onun tabanının dağıtılmasına dönük bu politikanın ilk sonuçlarından biri Soylu’nun tehdit dolu açıklamalarıyla onu “terörist” ilan ettiği HDP’nin yanında konumlandırması ve koyduğu yasaklarsa (asker cenazelerine CHP’liler gelmesin gibi bir buyruk bu) diğeri de zayıf halka olarak görülen CHP milletvekili Eren Erdem’in gazete kupürlerinden oluşan bir iddianameyle tutuklanmasıdır. Hem de duruşmasının 19 Eylül’de saat 10.00’da yapılmasına karar verilmişken.
Eren Erdem saçma sapan iddialarla, deliller ve o ünlü gizli tanıklarla hazırlanmış iddianamenin İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde kabul edilmesinden sonra bu tarihte mahkemeye çıkacaktı. Fakat İstanbul Başsavcısı “kaçma tehlikesi var” diyerek tutuklanmasını talep etti, mahkeme de hemen bu talebi onayladı. Erdem, Ankara’da evinin önünden gözaltına alınarak İstanbul’a getirildi, çıkarıldığı mahkemede tutuklanarak, Silivri Cezaevi’ne götürüldü.
Burada sorun CHP yönetimi ve tabanının bir operasyonun parçası olarak Erdem’in tutuklanması karşısında nasıl bir tutum alacağıdır. İktidarın gösterdiği sopayla sinip geriye çekilme tutumunu mu sürdüreceği yoksa kendi partilerinin bütünlüğü açısından bile hukuk kılıfı geçirilmiş bu zorbalığın karşısında net bir tutum alıp almayacağıdır.
Erdem hakkındaki temelsiz dava
Erdem hakkında İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi’nde bir dönem genel yayın yönetmenliğini yaptığı Karşı Gazetesi’ndeki çalışmaları nedeniyle dava açılmıştı. “Silahlı terör örgütü içindeki hiyerarşik yapıya dahil olmamakla birlikte örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek”, “Gizli tanığı deşifre etmek” ve “Soruşturmanın gizliliğini ihlal” suçlarından 9,5 yıldan 22 yıla kadar hapis cezası isteniyor.
Bugün Erdem’i tutuklayan mahkeme gerekçesinde şunlar belirtildi:
Örgüte bilerek ve isteyerek yardım etmek suçunu işlediğine dair kuvvetli suç şüphesini gösteren olguların bulunması, kendi twitter hesabında “ilk durak Maraş yazdıktan sonra ertesi sabah hakkında aynı gün konulan yurt dışı çıkış yasağı tedbirinden haberi olmadan çıkış yapmak istediği daha sonra ise sanık hakkında yapılan ihbar ile yasadışı yollardan yurt dışına kaçacağı yönünde kuvvetli olgular bulunduğu, gelinen bu aşamada adli kontrol kararının yetersiz kalacağı anlaşıldığından tutuklanmasına.