Çocuk istismarını “nikahla” temizleyip meşrulaştırmaya çalışan, o olmayınca yerine imamlara-müftülere nikah kıyma yetkisi vererek hedefine dolaylı yoldan ulaşan AKP’li hükümet canavarca gerçekleşen her olayı kendi politikalarına altlık yapmaktaki istikrarını sürdürüyor.
Hükümet bu sefer de küçük Eylül’ün vahşice katledilmesinden yola çıkarak istismar ve tecavüzü hastalık derekesine indirgemeye, bizzat kendisinin-zihniyetinin kışkırttığı bu “hastalığı” da “cinsel kastrasyon-hadım” yoluyla cezalandırıp-tedavi edilebileceğini propaganda etmeye girişti.
Son zamanlarda ardı ardına gerçekleşen kayıp çocuk vakalarının nasıl kullanılacağını da bu açıklamalarla anlamış olduk.
Ankara Polatlı’da bir haftadır kayıp olan 8 yaşındaki Eylül Yağlıkara’nın işkence ve istismara uğramış cenazesi bulunduktan hemen sonra Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ’ın yaptığı ilk açıklama, “Cinsel kastrasyon dediğimiz tedbiri bütün yönleriyle yeni dönemde devreye sokacağız” oldu.
Kendi zihniyetlerine göre adet gören her çocuğun gebe kalabilmesinin de evlenebilmesinin de mümkün olabileceği, aynı zihniyetten sayısız din adamının-taraftarın “nikah” adı altında çocukları istismar etmesine meşruiyet kazandırılmaya çalışıldığı bu koşullarda, Eylül’ün dağlanmış bedeni, üzerine basabilecekleri bir zemin olabiliyor.
Çocuk istismarına sapıklık muamelesi yapan ve toplumda oluşan infiali bir linç kültürüne dönüştürmekten kaçınmayan bu zihniyetin kendisini ne yapacağını sormak gerekmez mi?
Keza hocalarının, din alimlerinin fetvalarında ensestin adeta meşrulaştırıldığı, müftülerin çıkıp kadınlar için düzenlenen plajlarda bile “kadın kadına karşı tesettürüne dikkat etmelidir” diyebildiği, üniversite rektörünün kız öğrenciler için akıl almaz düzeyde cinsiyetçi bir hakaret edebildiği bu siyasal-toplumsal iklimde, “sapıklık” olarak tanımlanabilecek pek çok şeyin toplumsal bir yaygınlık kazandığı her gün daha da açık hale geliyor.
O nedenle de bir hadım yapılacaksa ilk önce bu zihniyet hadım edilmeli. O sapıklık denilen şeyi adeta özendiren, belli vecibeleri yerine getirdiği sürece normalleştiren bu zihniyet…
Hayvanların tecavüze-işkenceye maruz kaldıkları, çocukların en canice yöntemlerle öldürüldükleri bir ülke haline gelen Türkiye’de en iç acıtıcı gelişmeleri bile kendi politik amaçlarına alet etmekten kaçınmayan bu zihniyetin diğer izdüşümü olan MHP’nin de bu siyasal cambazlığın dışında kalması mümkün değildi.
Her konuda oldukça tumturaklı cümlelerle ırkçılığı-kafatasçılığı güzellemeye girişen MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli bu fırsatı da kaçırmadı. Nefes nefese bir açıklamayla o da özlemini duydukları idamı gündemleştirdi. Kendi katillerini, kanından olan çetelerini “vatan sevdalıları” olarak kahramanlaştıran, bu çürümüş düzene karşı olan herkesi de idama yollama hayali kuran Bahçeli küçük Eylül’ün toplumu kanatan katlini de idam ipini bir kez daha sallayacağı bir nedene dönüştürmeye girişti. “Çocukları güvende olmayan bir milletin istikbali güvencede bulunamaz” diye buyuran Bahçeli Eylül’ü nasıl bir fırsata dönüştürdüğünüyse yaptığı açıklamalardaki satırlara adeta işledi.
Bahçeli’nin paylaşımlarında olmayan tek şeyin Eylül için duyduğu samimi acıdır. Eylül ya da çocuk istismarı dışında her şeye her konuya gönderme yaparak idam isteyen Bahçeli nasıl bir tıynette olduğunu bir kez daha şu sözlerle ortaya koydu: