Seçimlerden hemen sonra ortaya çıkan tablo neoliberal yağma-talan ve sömürü politikalarının vites büyüterek uygulanacağını açıktan gösteriyor. Bu politikaların siyasal karşılığıysa Soylu ve Çakıcı gibilerinin ağzından dökülen sözlerde ifade buluyor.
Enflasyonun son 14 yılın zirvesini görüp 2001 krizi dönemindeki oranlara yaklaştığı bu koşullarda patronlar için sayısız kıyak devreye sokulurken, işçi ve emekçiler için de acının acısı reçeteler hazırlanıyor.
Bu reçetelerin bir yanını da kentsel dönüşüm ve yağmada daha zorbaca yöntemlerin devreye girmesi olduğu anlaşılıyor.
Bugün Büyükçekmece’de “kaçak” olduğu tespit edilen (seçimler öncesinde hani imar barışı vardı!) 13 yapının yıkımı sırasında sergilenen polis saldırganlığı bunun ilk habercilerinden biri.
Rantı yüksek yerlerden ardı ardına gelen yangın haberleriyle (Aydos ormanı ya da Beykoz’daki tarihi Kundura Fabrikası) Büyükçekmece’deki yıkım sırasında sergilenen zorbalık önümüzdeki dönemde rantçılık ve talancılıkta nasıl bir gözü dönmüşlüğün sergileneceğini ele veriyor.
İstanbul’un Büyükçekmece ilçesi, Türkoba Mahallesi, Tepecik Çayırlar mevkii su toplama havzasında yapılan kaçak 13 yapı Büyükçekmece Belediyesi yıkım ekipleri tarafından yıkıldı. Evlerinin başlarına yıkılmasına tepki gösteren emekçilerin karşısına polis dikildi. Gaz bombaları, TOMA’lardan sıkılan tazyikli sular, inip kalkan coplara karşı mahalleleri taşlarla-sopalarla kendisini savundu.
Çıkan olaylarda çok sayıda emekçi gözaltına alındı, yaralandı. Dört de polisin yaralandığı belirtildi.
Artık tek bir sese dönüşmüş burjuva medya olayı “seçim dönemini fırsat bilip kaçak yapı dikenlere belediye göz yummadı” yorumuyla verdi.
Gerçek yorumun “değerli arazilere kurulan o evlerinizi başınıza yıkıp, her koşulda ihya ettiğimiz müteahhitlerimizin yağmasına sunacağız” olduğunuysa söylemeye gerek yok…
Fotoğraflar ajanslardan