Seçimler ve dönem devrimciliğini aşmak-II



Sosyalist aydınlatma faaliyetinin başarıları, bugün daha ileri kriterlerle ölçülmek zorundadır. Ölçü, “kaç yüz ya da kaç bin kişiye ulaştık” değil, “kaç yüz ya da kaç bin kişiyi harekete geçirerek seferber edebiliyoruz” olmalıdır


Gericilikten koyu gericiliğe karşı panzehir: dönem devrimciliğini aşma görevi

Tanur Oğuz Gündüzalp 

Öncelikle bu sorun, hem tarihsel hem de güncel bir sorun olarak, Türkiye devrimci hareketinin en önemli sorunu olarak bugün başa yazılmalıdır: Kendi içinde tüm farklı pratik ve değişik programa sahip olmasına karşın TDH, stratejik bir dönem kavrayışı ve bu temelde şekillenecek güçlü bir siyasal bilince sahip olmalıdır. Döneme müdahalede gösterilmesi gereken inisiyatifin, dönemin özellikleri ile tarihsel görevlerin öne koyduğu taktiksel hamle ve yetkinlikle buluşmayan hiçbir politikanın, daha doğrusu militan bir temelde devrimcilik üretmeyen hiçbir politikanın, sınıf hareketinin gelişmesine yol açmayacağının bilinmesi gerekir.

Türkiye devrimci hareketi açısından devrimci yükseliş dönemleri, her örgütün hızlı geliştiği, devrimin güçlerini büyüttüğü, kadrosal yönden de bir büyüme sağladığı bir dönemdir.

Örgütsel-kadrosal sorunlarda devrimin yükseliş evreleri sırasında da sorunlar çıkmakla birlikte; parti ve örgütlerin eksiklerini, hatalarını, gelişmemiş yönlerini telafi etme olanakları hareketin genel büyümesi içerisinde daha fazladır.

Ama bugün içinden geçtiğimiz türden gericilik dalgası, bir bütün olarak devrimci hareketin, güç ve olanaklar yönünden daralmasına yol açıyor ve ağırlaşan sorunlar karşısında devrimci politikanın üretilmesi günden güne zorlaşıyor. Dönem devrimciliğinin çizgisini, sınırlarını aşmak bir yana; aynı zamanda önemli bir kuşak kaybının ortaya çıkmasıyla telafisi mümkün olmayan önemli bir dinamik güç yok oluyor.

Bugünün kadroları açısından ise güçlü bir dönem kavrayışı üzerinden şekillenen siyasal bilinç düzeyi önemli bir yerde durmaktadır. Bir örgütün/partinin döneme müdahalesinde gereken inisiyatif ve etkinliğin gösterilebilmesi için her temel taktiksel aşamanın, bir bütün olarak içerisinde bulunulan dönemin özellikleri ve görevlerinin kadrolar tarafından güçlü bir kavranışı şarttır. Yani şu ki, bir komünist her dönemin özgüllüklerine hâkim olmayı bilmelidir. Sadece temel bazı devrimci özelliklere sahip olunması yetkin bir çalışma yürütmek için yeterli değildir. İçinde bulunduğu dönemi ve onun önüne koyduğu ödev ve görevleri ne kadar güçlü bilince çıkartmışsa ve kendisini buna uygun konumlandırmışsa o ölçüde hızlı bir gelişim sağlayacaktır. Süreçlerin üstüne çıkan bir gelişme çizgisi yakalamayan, dönemsel tek yanlılaşmalar ve sınırlı bir gelişim içerisinde kalan bir kadro için ise, güçlü bazı özelliklere bile sahip olsa tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.

Değişimin esas halkası: Proletarya devrimciliğinde ısrar

Hepimiz gözlemliyoruzdur: Türkiye toplumu çok hızlı bir değişim içinde. Kuşkusuz istenen, özlenen yönde bir değişim değil bu. Burjuva yozluğun, bireyciliğin, adam sendeciliğin başını alıp gittiği, sosyal ilişki ve davranış biçimlerinin bu temelde şekillendiği toplu bir çürüme hali.

Yaşadıkları sömürü düzenini ve buna karşı nasıl mücadele yürütmeleri gerektiğini işçi ve emekçilere kavratmanın yolu, sosyalist aydınlatma çalışmasıyla açılır. Ama şunu da belirtmek gerekir: İşçi ve emekçiler, kendi kişisel deneyimlerinden hareketle yüzeysel de olsa bir düzen algısına sahiplerdir. Bu nedenle devrimci hareket, çalışmasını düzenin teşhiri ile sınırlı tutmamalı, düzenin değiştirilmesini hedefleyen bir içerik ve kapsamda yürütmelidir. Düzenin değiştirilmesi çağrısı ve mücadelesi ise, işçi ve emekçilerin yığınsal seferberliği sağlandığı ölçüde mesafe kat edebilir.

Uzun bir döneme yayılan istikrarlı ve ısrarlı bir aydınlatma çalışmasının somut ve denetlenebilir sonuçlar vermesi, faaliyetin başarısını gösterir. Ajitasyon-propaganda çalışmasının somut hedefleri, genel hareket planına bağlı olarak somut amaçları vardır. Yani amaç, kendi başına ajitasyon, kendi başına bir propaganda çalışması olmamalıdır. Faaliyetin başarısı, yöneldiği kesimlerin eski düşüncelerini değiştirme düzeyiyle ölçülürken; bu değişimin denetimi de, yapılan çağrıların eylemli yanıtlanmasıyla sınanır. Dolayısıyla, ‘sosyalist aydınlatma’ faaliyeti, salt teşhir, açıklama, izah etme, soyut bir hedef gösterme ile sınırlı tutulmayıp, örgütlenme ve eylem seferberliği ile birlikte yürütülmesi durumunda etkili ve başarılı olacaktır.

Sosyalist aydınlatma faaliyetinin başarıları, bugün daha ileri kriterlerle ölçülmek zorundadır. Ölçü, “kaç yüz ya da kaç bin kişiye ulaştık” değil, “kaç yüz ya da kaç bin kişiyi harekete geçirerek seferber edebiliyoruz” olmalıdır. Tabii niceliksel hedefler de artık yüzler ya da binler değil, yüzbinler, milyonlar olmak zorundadır. Bu ölçüler temelinde belirlenen hedeflere ulaşmak ise, dün yeterli olabilen birikim, biçim ve tarzı aşarak daha güçlü bir donanıma ulaşmayı gerektirir. Devrim hiçbir zaman küçük birikimlerle gerçekleşmez. Devrim nasıl nitel bir sıçrama anlamına geliyorsa, devrimin hazırlığı da sıçrama ve kopuşlarla gerçekleşir; ki bu süreçler kendiliğinden gelişmez, süreç-birikim-kıvılcım üçlemesini gerektirir. Dönem devrimciliğini aşmanın yegâne yolu da buradan geçmektedir.

50 yıllık tarihsel birikim ve tecrübenin üzerinde yükselen devrimci hareketin bugünkü gerçekliğine baktığımızda; ne ülkenin politik gündemini etkileyecek bir kuvveti ne de ilerici kamuoyu ile işçi ve emekçilerin en azından öncü kesimleri üzerinde politik ve siyasal bir etkisi ve inisiyatifi vardır. İkisi de yoktur. Tek tek siyasi örgüt ve partilerin de ötesinde hareketin toplamının yapacağı ekonomik ya da politik bir çağrıya uyacak kesimlerin sayısal düzeyi bile sınırlıdır; bu güçle bir denge durumu yaratılabilmesi bile olanaksızdır. Bırakalım ülke çapında etkili olmayı, etkili olunan lokal bir alandan söz etme imkânı dahi kalmamıştır. Bir devrimin çapı ve kapsamı düşünüldüğünde, aradaki makasın ne kadar korkunç bir biçimde açıldığını görmek için, en azından görme yeteneğini yitirmemiş olmak bile yeterlidir.

Dolayısıyla, devrimci öncülük misyonunun kavranışı, tarihsel sorumluluk ve rol bilincinin mutlak olarak yenilenmesi, ufku geniş tutacak teorik-pratik hamleler ile öncülük, önderlik ve devrim iddiasının yeniden şekillenmesi gerekmektedir. Milyonlara bu topraklarda devrim ve sosyalizmin yaşadığını hatırlatarak, “Ayağa kalkın, bize güç verin ve onlara diz çöktürelim!” şiarlarını işçi ve emekçilerin bilincine taşıyacak bir iradenin kendisi gerekmektedir. Ancak ve ancak bu iradeye sahip olunduğunda İstanbul’dan Diyarbakır’a uzanan milyonlar, devrim devrim diye atan yürekleri dinleyecektir.

Burjuvazi ve gericiliğin bütün kuvvetleri, devrim ve sosyalizm kavramlarını “dinazorluk belirtisi” olarak kodlasa da, işçi ve emekçi kesimler açısından devrim ve sosyalizm hala bir ihtiyaç, kapitalizmin yarattığı tüm sorun ve tahribatlar karşısında hala tek köklü çözümdür. Devrimi ve sosyalizmi örgütleyip gerçekleştirmenin nesnel-tarihsel koşulları, bugün son derece olgunlaşmış durumdadır.

Dolayısıyla dünün eski tarz ve alışkanlıklarından kurtulmak; “temel tez ve ilkeleri korumak” adına dogmatizmden de, “bilgi ve bilimsellik” adına üretimsizliğin ikiz kardeşi olan doktrinerizmden de ciddi ve anlamlı bir kopuş gerçekleştirerek her açıdan yeniyi, tarihsel gelişmenin yönünü temsil edecek bir öncülük iddiasını kuşanmak, bugünün en acil ihtiyacıdır.

Öncülük iddiası bir siyasi ilişkidir ve toplumun derinliklerine kök salmak, içine yayılıp nabzını tutma imkanları oluşturarak toplumdaki değişim istek ve eğilimini yakalayabilmekten geçmektedir.

Önderlik iddiası ise devrimci bir pratik ilişkisidir. Toplumdaki değişim istek ve eğilimini sezer, ortaya çıkarır ve yön vermeye çalışır. Dolayısıyla önderlik iddiası taşıyan bir hareket, bütün dikkat ve enerjisini öncelikle, kitlelerin ruh halini, istek ve beklentilerini anlamaya, sezmeye ve yoğunlaştırmaya yönlendirmelidir. Devrimci politikanın kitleler tarafından benimsenmesi ve sahiplenilmesinin önkoşulu, bu kitlenin değişim istek ve beklentilerine yanıt olup olamama yeteneğidir. Kâğıt üzerinde çok doğru politikalar üretmek, marifet olmadığı gibi çok önemli de değildir. Somut gerçekliği ve zamanın akışına yön veren dinamikleri yakalayamayan, onların istek ve beklentilerinden uzak olduğu kadar güncel gelişmelere etkide bulunacak devrimci bir dinamizm ve sahiplenmeye dönüşmüyorsa, üretildiği zannedilen “politika”nın görünüşte dört dörtlük olmasının bir yararı yoktur.

Son olarak, hedef ve iddia, faaliyetin kapsam ve derinliği, siyasal etki düzeyinin çapı, kurumlaşma düzeyi, kitleselleşme ve kadrolaşma, yönetme yeteneği, plan yapma-harekete geçme hızı vs. vs. bakımlarından bugün için bunların bir kısmı eksik kalabilir, düzeyi yer yerde farklı da olabilir. Önemli olan çalışmanın bütünü ve gelişmenin yönüdür. Çalışmanın bir kısmının geleceğe dönük olması, bir kısmının da belli koşullarda ortaya çıkması olasılığı hesaba katılabilir. Kitleler, hareketin çağrısına uyup henüz eyleme geçmiyor olabilirler; önemli olan devrimci bir odağın olduğunu bilmeleridir. Tutarlı ve istikrarlı, duruşuyla ve mantığıyla olduğu kadar yarı yolda bırakmayacağı konusunda da güven veren kararlı bir politik kuvvetin varlığını bilmeleri stratejik değerdedir. Siyasal etki gücünün artması, iktidar bilinci, kitleselleşme gibi rakamsal verilerle ölçümü olmayan, nitelikle ilgili unsurların değeri ve sonuçları zamanla ortaya çıkar. Bugün yönelim ve kararlılık, geleceği hazırlama inancı, verili durumda kitlelerle ilişkilenme biçim ve düzeyiyle bağlantılıdır. Kitlelerin bilincinde bırakılan iz kalıcıdır ve bu iz artık yatağını bularak toplumsal değişim ve dönüşümlerin yolunu döşemelidir.

Gericilik ortamının yarattığı uğultu içinde kulaklarımıza gelen ulumalar ve ıslıklar bizi korkutmasın! Çünkü bizim koro halinde söyleyecek şarkılarımız, kol kola girerek çekeceğimiz coşku ve heyecan yüklü halaylarımız olacak…

Şimdi safları sık ve sıkı tutma zamanı…

Ayrıca Kontrol Et

Narin’in Köyünde Çocuk Kalınabilinir mi?

Narin’in bir cinayet şebekesince katledilip bu cinayetin üzerinin de kolektif olarak kapatılmaya çalışıldığı Tavşantepe Köyü’nde çocukların psikolojik durumuna ilişkin hazırlanan ön raporda “Çocukların yaşanan durumla ilgili konuşmadıkları, bu durumu bastırmış veya anlamlandıramamış olabilecekleri” değerlendirmesi yapıldı. Bunun aileleri tarafından çok sıkı telkinler sonucu olabileceği kaydedildi