Murat;
Kürt topraklarındaydım; uçaktan iki saat önce indim ve senin yanına geldim. Orada, çetin dağların, kırmızı sıcağın, umudun, umutsuzluğun, yenilenmenin ve ihanetin içinde bulabildiğim her araçta seninle ilgili bir haber aradım.
Kardeşim;
İnanmalısın bana; dünyada devinen her şeyde bir parça senin adın var bugün. O haklı ve güzel adın. Nasıl senin yaptığın her şeyde uzak dünyaların, tanımadığın insanların adı varsa. Az önce gördüm seni. Gördüm elin annenin elindeydi. Elin şimdi bizim elimizde. Az önce bir parça ağladım. Sonra koridorda sana gelmiş insanlardan utandım, sustum. Şimdi kazanmış insanların gönenciyle yazıyorum.
Kazandık senin elinle
buluşturmayı annenin elini
Kazandık
Elin elimizde
Bu mesaj Murat Dil‘in hastane sürecinde tutulan ziyaretçi defterine şair Tevfik Taş tarafından yazıldı.
Murat Dil, TİKB davasından yargılanarak atıldığı faşizmin zindanlarında Hepatit B hastalığına yakalandı. Aylarca tedavisi engellendi. Yoldaşlarının dışarıda yükselttikleri “Öldürtme Sahip Çık” kampanyasının etkisiyle ve artık iyileşemeyecek oluşunun garantisi ile tahliye edildi. Tahliye edildiğinde Hepatit B tedavi edilmediği için kanser olup bütün bedenini sarmıştı. 28 günlük hastane sürecinin ardından 5 Temmuz 2000‘de sabah saat 03:00’te sıkılı yumruğuyla ölümsüzleşti. İki gün sonra Okmeydanı sokakları “Murat Dil Ölümsüzdür” sloganıyla çınlıyordu. Oluşturulan kortejlerdeki 2 bin kişi ve barikatlar, panzerler vd. ile engellenen onlarca insanın devrimci-antifaşist öfkesi Murat’ı sonsuzluğa uğurlamak için buluşmuştu.
Sadece işkencelerde, çatışmalarda, sokak infazlarında katliamcı yüzünü göstermiyor burjuvazi. Tedavi etmeyerek ya da geciktirerek, hastane sevklerini yapmayarak, kötü ve sağlıksız koşullarda yaşamaya mahkum ederek de katlediyor devrimcileri. Uğur Hülagu Gürdoğan‘da TİKB davasından tutuklu bulunduğu Ümraniye E Tipi Cezaevi’nde tedavisi engellenerek 1999 yılında 19 Nisan’ı 20 Nisan’a bağlayan gece aynı hastalıkla katledildi. Şu anda da Bayram Kaymaz katlediliyor. Yanlış iğne ile felç edildi ve o halde tek kişilik hücreye atıldı.
Aza yer olmayan devrimci bir yaşam
Faşist 12 Eylül cuntasının karanlığını bedel ödeyerek, ödeterek yaran atılım kuşağının bir neferiydi Murat Dil. Çocuk denecek yaşta cam fabrikasında işçiliğe başladı. 1989 yılında Yapıyla buluştuğunda conta üreten bir atölyede çalışıyordu. Hafta sonlarında ve akşamları, emekçi semtlerinde, Şişli Kültür Merkezi‘nde, Kağıthane‘nin konfeksiyon atölyelerinde ve fabrikalarında çalışan genç işçilerle birlikte oluyordu. Bu kadar yoğun çalışma içinde düzenli olarak haftada iki sefer yapılan eğitime en çok okuyup gelen yoldaşlardan olurdu hep Murat. O’nun devrimci çalışmasında “az”a, idareciliğe, “…mış gibi yapmalara” yer yoktu.
İlk katıldığı eylem cunta sonrası yapılan ilk 1 Mayıs eylemiydi. ‘89 1 Mayıs’ında Harbiye‘den Taksim‘e yürüyecek koldaydık. Dolapdere’ye kadar süren çatışmanın ardından Tarlabaşı‘na çıkıldı. Buradaki çatışmalarda M. Akif Dalcı ölümsüzleşirken, Murat ilk gözaltısını da yaşadı. Gözaltıyla 1 Mayıs kutlaması işkencehaneye taşınmış oldu. Hücrede yaşadığı devrimci dayanışma, marşlar ve atılan sloganlarla yaşanan devrimci coşku Murat’ı derinden etkiledi. Bugünden sonra da örgütlü olarak devrimci mücadeleye daha sıkı sarıldı.
Örgütlü olduğumuz semtlere yenilerini katıp Okmeydanı, Nurtepe, Güzeltepe, Kağıthane çevresinde etkin bir örgütlenme faaliyeti yürüttülüyordu. Bu alanlarda örgüt çalışması ete kemiğe bürünmeye başlıyordu. Örgüt çalışmasında sınıf mücadelesinin kavgasında gelişip yetkinleşen “Ahmet” yoldaştı artık o. Ahmet’in çalışma yaptığı birimlerde yeni yoldaşlar kısa zamanda militanlaşır gelişirdi.
Körfez Savaşı diye anılan emperyalizmin Irak’a yaptığı ilk saldırı sırasında var olan Genel Grev Genel Direniş kampanyası “Emperyalist Savaşa Hayır!” çalışması ile birleştirildi. Murat İkitelli‘den Bağcılar‘a, Sefaköy‘den Gazi‘ye, Esenler‘den Nurtepe’ye, Yeşilpınar‘dan Okmeydanı’na, Kağıthane’den Gültepe‘den Gülsuyu‘na kadar, kahve ve atelyelerde toplantılar, bildiri dağıtımı, duvar yazıları, duvar gazetesi ve pankartların asılması gibi çalışmaların öncü ekibi içindeydi yine.
“Emperyalist savaşa ve 12 Eylül faşizmine karşı” TİKB, TKP/ML Hareketi ve TKİH ortak bir kampanya yürütüyordu. Yürütülen kampanyanın sonunda Fındıkzade’de ortak gösteri yapılacaktı. Bu eylemde örgütün askeri sorumlusu Murat’dı. Yürüyüş başlayınca hızla kitlenin üzerine doğru gelen bir polis minibüsü yolun ortasında duran Murat yoldaşın hedefiydi. O’nun mükemmel zamanlaması ile eylem kayıp verilmeden sona erdi.
Teknik işler ve örgütçülük dışında askeri özellikleri ile de öne çıkan Murat yoldaş, Osman Yaşar Yoldaşcan Müfrezesi‘nin Şaban Budak ve Osman Akgün ile birlikte ilk militanlarındandı. O kesitte müfrezenin gerçekleştirdiği eylemlerin hepsinde yer aldı.
Şubat ‘91′de İstanbul örgütlülüğümüzün darbe alması sonucu Rumeli yakasında örgütlenmede sorumluluk aldı.
94 yılından itibaren bir yandan AFMK çalışmasını, diğer yandan EKK politikasını işçi sınıfı içinde yaymaya çalıştı. Gazi Antifaşist Halk Direnişi‘ni duyduğunda, AFMK militanlığıyla barikat başına koştu. Kah barikatta nöbet tuttu kah elindeki megafonla ajitasyon/propaganda yaptı. Gazi geleneğini Gülsuyu’na taşıyıp faşist mafya çetelerine karşı antifaşist direniş örgütledi.
‘96 1 Mayıs‘ında da yürüyüş güzergahındaki faşist MHP binasının dağıtılmasında Murat en öndeydi. İşkenceci polisin dövülmesinden, 1 Mayıs kürsüsünün, sendika ağalarının elinden alınıp ihtilalci komünistlerin denetimine geçmesinde yine Murat en öndekilerdendi.
Faşist işkenceci, katil Adalet Bakanı Mehmet Ağar‘ın 8-10 Mayıs sürgün ve tecrit genelgesine karşı devrimci tutsakların başlattığı süresiz açlık grevinin ilk günlerinde Murat, bir AFMK eylemi hazırlığı içindeydi. Çekmeköy‘de faşist örgütlenme yapan Ülkü Ocağı bombalanacaktı. Murat, elindeki bombayı faşist yuvasına atıp dağıtırken, ikinci bombayı atmaya çalışan genç yoldaşı, bombanın kolundaki saate takılmasıyla atamadı. Ve bomba elinde asılı kaldı. Murat, Yunus yoldaşın geleneğiyle genç yoldaşın üzerine atladı. Ama bombadan kurtulamadan bomba patladı. Murat ve yoldaşı yaralı olarak yakalandı.
Sakarya Cezaevi‘ne geldiğinde, kolu ve eli yaralıydı. Atölyede çalıştığı zaman geçirdiği iş kazası sonucu koluna konan platin çıkarılıp atılmış, hiç bir tedavi yapılmadan yaralarına dikiş atılmıştı. Cezaevine geldiğinde Süresiz Açlık Grevi (SAG) devam ediyordu. Murat, daha kolundaki yara iyileşmeden açlık grevine başladı. ‘96 Genel Direnişi zaferle bitirildikten sonra, Murat’ın tedavisi engellenerek hastaneye götürülmedi. Kolunun yarası, kemiğinin kırık olması, Murat’ın özgürlük eylemi çalışmasına katılmasına engel olmadı. Murat her zaman olduğu gibi yine özgürlük eyleminin içinde, cezaevi mücadelesinin önündeydi.
Marmara depreminden sonra Murat Gebze Cezaevi‘ndeydi. Özgürlük eylemi çalışması içinde, Ulucanlar Katliamı öğrenildi. Ulucanlar için barikat, rehin alma kararı üzerine hareketlendi. Hemen tüm gerekli malzemeleri hazırlayıp getirdi ara maltaya. “Tamam gidiyoruz” denildiğinde düğüne gider gibi koştu kapı altına.
Murat o günlerde kendisini yorgun hissetmeye başladı. Daha önce, Abdullah Öcalan‘ın bir emperyalist komployla yakalanıp getirilmesini protesto için yaptığımız açlık grevi sırasında halsizdi ve sağ yanı ağrımaya başlamıştı. Kendi olanaklarımızla yaptırdığı kan tahlili sonucunda Hepatit-B geçirmiş olduğunu öğrendik. Yılbaşından 10 gün önce grip ve halsizlik olarak başladı hastalığı. Yılbaşından sonra, kırk günde 8 kilo zayıfladı. İdareye baskı yaparak zorla hastaneye gönderdik ve bir katil bozuntusu doktor hastalığını bildiği halde hiç bir tahlil yapmadan, subaya sorarak İstanbul’a normal sevk yapmıştı.
Örgütümüzün 21. kuruluş etkinliğine Murat hasta olarak katıldı. Rahat etmesi için yoldaşları duvarın dibine yatak yaptı. Ama bu Murat’a göre değildi; duramadı ve gidip yanlarına oturdu. Zorlanarak bir konuşma yaptı. Biraz dinlenip, kendi yazdığı şiirini okudu:
Düşte sınır yok
Türküsüz düş yok
Uykunun kederli bir vakti
Ölüm dumanı salmış havaya
Hava ki güneş açar
Hava ki maviliğinde
Sınırsızca kuşlar kanat çırpar
Havada kuru ayaz
Havada kan
Havada sıkılı yumruk
Havada zaferin asılı sesi var