Sahnede Çiller varsa vay hallerine!..



Uyguladığı neoliberal politikalarla burjuva siyasetin çöplüğünü boylayan Tansu Çiller şimdi kalkmış führerci rejime övgüler diziyor, bozacının şahidi şıracı olur misali…


Neoliberal yağmacılığın ve bunun gerektirdiği siyasal zorbalığın sembollerinden biri olan Tansu Çiller, son zamanlarda yine sahnelerde. Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran seçimleri öncesinde Yenikapı’da yaptığı mitinge katılarak “milli şuur gereği” orda olduğunu belirten ‘90’ların o karanlık dönemlerinin mimarı olan bu kadın, bugün de Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi’yle yaptığı söyleşiyle gündemde.

Selvi’ye özel sektörde çok büyük bir kriz beklentisi gördüğünü söyleyen Çiller, krizi aşmada yeni hükümet sisteminin çok büyük fırsat verdiğini belirtiyor. Bu vurguyla hem AKP yağcılığını birkaç tık yukarıya taşıyor (hangi akçeli işler karşılığında olduğunu tahmin etmek güç değil!) hem de AKP’nin önüne kalkan olarak uluslararası sermayeye garanti ve güvence veriyor.

Söyleşinin devamında kendi DYP-SHP koalisyon döneminde özelleştirme-yağma-talan ve işçi düşmanlığının zirvesi anlamına gelen neoliberal politikaları hayata geçirmekte ne kadar zorlandığını anlatıyor. “Ah” çekerek hem de…

Çiller’e göre PTT’nin T’sini satmış olsalarmış ’94 krizi ve ardından gelen İMF programı yaşanmazmış. Ama koalisyonlar, siyasi kaygılar, siyasetçilerin popülist yaklaşımları nedeniyle bunu yapamamış. O dönemin koalisyon ortağı Demirel de Erdal İnönü de aynı kaygılarla bu satışa olur vermemişler. Kendisi başbakan olunca İnönü’yü bu satışa inandırmış ve T’nin satılmasını zar zor da olsa Meclis’ten geçirmişler, ama bu sefer de bu satış kararı Anayasa Mahkemesi’ne yapılan itirazlarla oradan dönmüş!

“Biz tekrar Meclis’ten geçirdik, Anayasa Mahkemesi tekrar iptal etti. Türkiye’nin dış borcu 20 milyar dolar, PTT’nin T’sinin satışı ise 40 milyar dolar ediyordu. Bunu yapsak Türkiye rahatlayacaktı. Bu benim hayal projemdi ama yapamadık. Daha sonra PTT’nin T’si satıldı ama Türkiye’nin dişinin kovuğuna yetmedi” diye devam eden Çiller,  PTT’nin T’sini satsaymış her şey yoluna girecekmiş ama olmamış…

Satamadığı için de “istikrar programına” mecbur kalmış! Bu sefer de onu uygulamaya sokmanın politik handikaplarıyla mahvolmuş! Neyse ki İnönü gitmiş ve yerine gelen Murat Karayalçın’la işçi ve emekçilerin canına okudukları o 5 Nisan kararlarını alıp, hayata geçirebilmişler.

Çiller’in o buz gibi soğukluğuyla anlattığı bu sürecin işçi ve emekçiler cephesinden nasıl yaşandığına tarih tanıktır. İşsizlik, hayat pahalılığı, özelleştirmeler… Tüm bu saldırganlıkların yaratacağı toplumsal tepkiye karşı devletin terör yumruğunu en karanlık haliyle kullanıma açık tutmak ve kullanmak!…

Onun ahlarla-vahlarla anlattığı kendi döneminin o karanlık tablosunu bilen bilir.

Fakat o tüm bu anlattıkları ve ardı ardına sıraladığı övgüleriyle yasama-yürütme-yargının tek bir adamın denetiminde toplanması anlamına gelen partili başkanlık sisteminin neoliberal vahşetin en çıplak siyasi ifadesi olduğunu da son derece net bir şekilde ortaya koymuş oluyor.

Fakat tüm bunları burjuva politikacılığının yapısal özelliği olan yalan ve çarpıtmalarla yapıyor.

Mesela AKP’nin 16 yıllık iktidarı döneminin koalisyon şeklinde yaşanmadığını, hükümetin çıkarmak istediği fakat Meclis ya da yasamanın çeşitli kademelerine takılacağını düşündüğü her saldırgan politikayı kararnamelerle, Torba Yasa’larla engelsizce hayata geçirdiğini bilerek perdeliyor.

1986-2002 döneminde toplam 8 milyar dolar özelleştirme geliri elde edilirken, 2003-2015 döneminde bu tutarın 61,8 milyar dolara eriştiğini anlatmıyor.  Cumhuriyet tarihi boyunca elde edilen özelleştirme gelirlerinin yüzde 90’ının AKP döneminde gerçekleştiğini de öyle…

Türk Telekom’un, TÜPRAŞ’ın, Petkim’in, TEKEL’in, elektrik idarelerinin, termik santrallerin, bankaların, rant değeri yüksek devlet arazilerinin sata sata bitirilme noktasına getirildiğinden, şimdi de elde satacak pek bir şey kalmadığı için bizzat devletin kendisinin satışa çıkarıldığından, eğitimden-sağlığa kadar tüm temel toplumsal ihtiyaçların vahşice piyasalaştırıldığından ve yaşanan krizin de bir yanıyla bu politikalarla doğrudan ilişkili olduğundan bahsetmiyor!

Bahsedemez…

Ettiği noktada temsil ettiği neoliberal canavarlığın ne mene bir şey olduğunu faş edeceği gibi şimdi yaşanan krizin de sistemin aşılması mümkün olmayan yapısal hastalıklarıyla doğrudan ilişkili olduğunu, AKP’nin agresif siyasetinin de bunun tuzu biberi olduğunu teslim etmek zorunda kalacak!

Tüm bunlara rağmen Çiller iyi ki konuşuyor diyeceğiz! Ne de olsa yücelttiği o politikalarla kendisini burjuva siyasetin çöplüğüne atmış bir isim o. Führerci faşizme de onun gibileri yaraşır.

Bozacının şahidi şıracı misali…

Ayrıca Kontrol Et

Barınak = Ölüm Kampına Karşı Mücadeleyi Yükselteceğiz!

Barınakta görevli olanları araştırın, çoğu sürgün edilmiştir. Barınaklar onlar için verilecek en büyük ceza olarak görülmüş, barınağa cezalandırılmak için gönderilmişlerdir. Mesela bir barınak görevlisi elektrik mühendisi olduğunu ancak görevli olduğu barınağa sürgün olarak gönderildiğini söylüyor