Geçtiğimiz günlerde Urfa’da acil serviste bir hasta yakının doktorun kafasında parke taşı kırmasından sonra, İstanbul/Ümraniye’de de bir sağlık çalışanı acilde muayene sırası bekleyen hasta yakını tarafından darp edildi. Sağlık çalışanı kafa travması nedeniyle , beyin cerrahisi servisine yatırılarak müşahede altına alındı. Yaşanan şiddet olaylarından sonra açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca ise sağlıkta şiddeti azaltmak için her hastanenin acil servisine bir polis noktası koymayı düşündüklerini ifade ederek, alacakları ‘önlemi’ anlattı.
Sağlık çalışanlarına şiddet haberleri artık rutin hale gelmiş durumda. Türkiye’de sağlık kuruşlarında günde ortalama 30 şiddet olayı yaşanıyor. Özellikle hasta yoğunluğunun fazla olduğu acil servisler şiddetin daha fazla yaşandığı yerler arasında.
Sağlık kuruluşlarında yaşanan şiddeti sağlıkta yaşanan dönüşümden ayrı tutmamak gerekiyor. “Doktorun elini hastanın cebinden çıkaracağız”, “Hastanelerdeki kuyruğa son verdik”, “Sağlıkta çağ atladık” gibi söylemlerle propaganda edilen “Sağlıkta dönüşüm” yasası ile “paran kadar sağlık hizmeti” anlayışı kalıcı hale geldi. Bu dönüşümle birlikte açılan özel hastane sayısı 2002’de 180 civarındayken, şu anda 500’ü geçmiş durumda. Sağlık alanının tamamen piyasalaştırılmasıyla birlikte özel hastane kuruluşlarının SGK’dan aldığı pay ise 4 katına çıkarıldı. Zaman içinde aile hekimliği ve genel sağlık sigortasına geçişlerle hastaneler iyice paralı hale gelirken, bugün halktan muayene ücreti ve 14 çeşit katkı katılım payı alınmaya başlandı. Prim borcu olan 4.2 milyon kişi var. Ödeme gücü olmayan 9.4 milyon kişinin katkı katılım payları arttırılmış durumda. İnsanlar sağlık primlerini ödeyemez durumda. GSS teminat paketi daraltıldı. Borç batağına düşen birçok üniversite hastanesi artık işleyemez duruma geldi.
Performansa dayalı ücretlendirme ile sağlık çalışanları arasında hakim kılınan rekabet ortamı, sağlık hizmeti kalitesinin düşmesine neden olurken, bir doktor günde 150-200 hasta muayene etmeye başladı. 5 dakika gibi kısa sürede hasta muayene etmeye çalışan doktorlarda elle muayene, hasta öyküsü dinleme, belirtilerden hastalığı teşhis etme gibi uygulamalar zaman kısıtlığından uygulanamaz hale gelirken, teste dayalı tanı baskın hale gelmeye başladı. Bu da hem iş yükünün hem de hasta cebinden çıkan paranın da artışına neden oldu. Sağlığın piyasalaşmasıyla birlikte uzun ve ağır çalışma koşulları, sağlık çalışanlarında hem psikolojik hem de bedeni yıpranma yanında bir de yaşamlarından endişe duymaya başlamaları, zaten var olan sağlıktaki aksaklıkların katlanarak büyümesine neden oluyor.
Verilen sağlık hizmetinin niteliğinde yaşanan düşüşle birlikte, sağlıkta özelleştirmenin sonuçlarından biri olan artan sağlık hizmeti maliyeti ve “paraya göre hizmet” anlayışının topluma getirdiği yük, hasta ve hasta yakınları tarafından tersinden sorgulanarak, sağlık çalışanlarının hedefe çakıldığı bir anlayışa neden olmaktadır. Sağlıktaki aksamaların sebebi olarak sağlık çalışanlarının görülmesi, tepkinin ve şiddetin de onlara yönelmesiyle sonuçlanmaktadır. Bütünsel olarak yaşanan tüm aksaklıkların sağlık sistemindeki piyasalaştırma anlayışının bir sonucu olduğunun anlaşılamaması ve bunun gözlerden saklanması gelecek günlerde bu tür şiddet olaylarının daha vahim boyutlarda yaşanacağının bir ifadesidir.
Sağlık Bakanının açıkladığı her acil servise polis noktası açılması, sağlıkta yaşanan çürümenin ve yıkımın gözlerden saklanması yanında, hiçbir yasal güvencesi olmadan sağlıkçıların yaşamlarının polis zoruyla güvence altına alınmaya çalışılması sakat anlayışının devamı niteliğindedir.