Önder Algedik
Geçen hafta iklim felaketleri ile boğuştuk. Dünyadaki sıcak hava dalgaları ve yangınlar yetmiyormuş gibi ülkede de İstanbul, Ankara ve Karadeniz’deki su baskınları, doğuda orman yangınları yaşanırken sıcak havalar da gündem olmaya başladı. Siyaset ise bunlara hiç değinmedi. Zam yaptı, 100 günlük program açıkladı, kurultay tartıştı vs.
Çok karışık değil mi?
Basitleştirelim: Beton, asfalt ve iklim felaketleri açısından iki olay, enerji açısından iki zam ve ülke politikası açısından bir program çıktı. Bu beş olayı toplayınca ortada çok net bir tablo meydana geliyor.
BETON, ASFALT, İKLİM FELAKETLERİ
Birincisi aşırı yağışları ile bilinen Karadeniz coğrafyasında tepe ve dağ yamaçlarını tıraşlamak, oradaki bitki örtüsünü yok etmek ne kadar büyük bir hata ise üstüne asfalt ve beton dökmek bir o kadar büyük bir hata. Bunu bilmeyen yoktur. Bütün bunları bilmeyip üstüne dere yatağına koca apartman dikilmesine göz yummak nasıl olabiliyor? İşte Rize’nin Muradiye Belediyesi bütün bunları yaptı. Doğayı yok edip asfalt ve beton döktü ve üstüne üstlük derenin tam ortasına kurulan binalara göz yumdu. Yetmedi bölgeyi su basınca belediye başkanı “Allah’ım yardım et batıyoruz” şeklinde paylaşımı ile gündem oldu. Belediye sayfasında hâlâ ormanı yok edip asfalt ve beton dökme haberlerini görebilirsiniz.
İkincisi de bir o kadar trajikomik. Ülke ve dünya sıcak havalarla uğraşırken Karatay Belediyesi 464 ailenin otomobillerle gelip asfalt ve beton kaplanmış güzelim bozkırın aralara peyzaj çimi attırılmış piknik alanının açılışını yaptı. Hem de sıcak hava dalgasının geldiği günlerde.
Bu iki olay geçen hafta oldu. Bunların dışında Ankara’yı, İstanbul’u sayısız kereler su bastı. Siyasetin hiç sesi çıkmadı. Bütün devlet organları bir kişiye çalıştığı için bu konuda hiçbir açıklama yapılmadı. Muhalefetin bu konularda çalışan koca kurumları, politika üreten belediyeleri olmadığı için konuşacak şeyleri çok sınırlıydı.
Tam bunları olurken enerji cephesinde çok keskin iki olay yaşandı.
ENERJİ ZAMLARI
Birincisi hükümet benzine zam yaptı ama artmasın diye zammın ÖTV’sinden vazgeçti. Artışı ÖTV’sini düşürerek dengeledi. Böylece motorinde 31, benzinde 42, LPG otogazda ise litre başına 51 kuruşluk zam etkilemesin diye ÖTV’de indirim yapıldı. Böylece toplam fiyat artmadı. Sabah gazetesi ağzından kaçırdı ve bu zam aynen yapılsa ve vergisi de alınsaydı ortaya çıkacak fiyatı açıkladı. Bu durumda İstanbul’da motorinin 6.02, benzinin 6.68, otogazın ise 4.00 liradan satılacağını yazdı. Yazıda devletin zam yapmayarak ve o zammın da vergisini almayarak büyük bir fedakarlık yaptığını, bu fedakarlığın maliyetinin ise 1,7 milyar TL olduğunu söylüyordu. Yani devlet halktan 1,7 milyar TL almayarak büyük bir lütuf göstermişti. Halk kim ki? Sadece vergiyi öder.
İkinci olay ise dövizdeki artışı akaryakıt fiyatına yansıtamayan hükümetin elektrik ve doğalgazda yaptığı yüksek zamdı. Önce elektrik üretim santrallerine satılan doğalgaza yüzde 49.,5’lik zam yaptı. Bu durumda artan yakıt maliyeti ile santrallerin elektrik üretimi yapması mümkün değildi. Bu sefer döndü elektriğe konutlarda yüzde 9, sanayi ve ticarethanelerde yüzde 14 zam yaptı. Yetmedi evlerde kullanılan doğalgaza da zam geldi. Doğalgaz yüzde 9 arttı.
CEBİMİZDEN FAZLADAN 7 MİLYAR TL ÇIKACAK
Ama tabii yüzde 9 kulağa çok rahatsız edici gelmeyebilir. Kendi faturamdan hesaplayınca kilowatt saat başına 3.5 kuruşluk bir fark olduğunu EPDK’daki hesaplardan anlıyorum. Ülkede konut, ticarethane ve sanayideki artışın 3.5 kuruş olduğunu kabul edersek, bu durumda devlet benden yılda 7 milyar TL civarı fazla para alacak. Hepsini benden alacak diyorum çünkü gitmediğimiz AVM’nin artışını da biz bir şekilde ödeyeceğiz.
Siz bir de üstüne doğalgaz zammını ekleyin. O zaman o yüzde dokuzların kaç milyar TL olduğunu cüzdanınızda görebilirsiniz.
100 GÜNDE DÜNYAYI YOK ETME PLANI
Bu anlattıklarım geçen hafta yaşadıklarımızdan dört temel örnek. Bir beşinciyi de ekleyelim: 100 Günlük İcraat Planı. Cumhurbaşkanın 100 günde yapacaklarını sıralayan metni plandan çok başka bir şey. İyi bir senaryo hazırlanırsa bu konu üstüne korku filmi bile çekilir.
Çok kısaca fikir vermek için benim gözüme çarpan birkaç maddeyi şöyle özetleyeyim:
- 100 günde kesilen odun miktarının yüzde 40 artırılması isteniyor,
- 100 günde Kanal İstanbul’un devir ve ‘planlama’sının tamamlanması isteniyor,
- 100 günde üç katlı Büyük İstanbul Tüneli projesinin ihale edilmesi bekleniyor,
- 100 günde İstanbul’dan çok daha büyük, tam 13 bin kilometrekarelik alanın inşaata açılması için belirlenmesi isteniyor,
- 100 günde kalan kamu konutları ve kalan madenlerin satılması gerekiyor,
- 100 günde daha çok insandan para almak için doğalgaz ulaşan vatandaş sayısının 3 milyon arttırılması isteniyor.
Listeyi uzatmak mümkün. En yorum yapamayacağım madde ise tam olarak şu: “İmar barışı ile ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı 13 milyon yapının kayıt altına alınması.” Yani bu ülkede imara uygun neredeyse hiç bina yok. Bir başka açıdan imara uygun bina yaptıran hiç politikacı yok. Bütün politikacılar imara aykırı işlemlere ortak olmuşlar. Ben onu anlıyorum.
Özetleyelim, ülkede belediyelerdekinden cumhurbaşkanına kadar herkes, ormandan bozkıra uzanan her yere çimento ve asfalt için çalışıyor, iklim felaketleri yaşanınca bile durumu anlamıyor. Hükümet akaryakıta zam yapmamak için 1.7 milyar TL ÖTV’den vazgeçiyorum diyor ama öbür taraftan elektrikte tahmini 7 milyar TL’lik zammı halka ödetiyor. Sonra da 100 günde dünyayı nasıl yok ederim diye plan açıklıyor.
Başa dönelim. Son olaylardan sonra insanlar aşırı iklim olaylarının daha kötü olup olmayacağını, iklim değişikliğinde geldiğimiz durumu sık sık soruyor. Çok basitçe cevaplayalım, YA İNŞAAT YA DA İKLİM BATACAK, başka yolumuz yok.
Gazete Duvar