Devletin elinde avucunda ne varsa satan AKP, satacak pek bir şeyin kalmadığı koşullarda karşılıyor krizi. Öyle ya tüm karlı işletmeleri (Petkim, TÜPRAŞ, Türk Telekom…) çoktan elden çıkaran, en son şeker fabrikalarını da yandaşlara farklı amaçlarla peşkeş çeken AKP, bu kriz günleri ve onu derinleştiren borç dağları için gerekli sıcak parayı bulmak için didinip duruyor.
İlk adresi elbette ki işçi ve emekçilere bindirilecek vergiler, yağdırılacak zamlar, dayatılacak daha koyu sömürü koşulları. Bir diğeri de devletin elinde kalmış son parçaları da satışa çıkarmak.
Esasında gözü yeni dış borç kanalları açmakta. Malum, mevcut koşullarda kapı kapı dilenmesine rağmen hemen hepsinden “önce borcunu öde, şu önlemleri al” yanıtı alıyor. Kısacası o musluklarda su ip gibi akıyor.
O nedenle şimdi elde avuçta ne varsa satılığa çıkardı. Tek derdi döviz cinsi borcu dağlar kadar birikmiş, ama aynı cinsten geliri bu borcun yanında cüce kalan inşaat ağalarını rahatlatacak yeni nefes boruları açmak. Hatta o kadar ki bu amacın adına “milli dava” diyecek kadar…
Ekonomi cephesinden ardı ardına yansıyan haberler devletin inşaat baronlarını nasıl bir koruma zırhına almaya çalıştığının açık ifadesi.
TOKİ devlet arsalarını satışa açtı
Bunlardan biri Toplu Konut İdaresi Başkanlığı’nın (TOKİ), Ankara, Diyarbakır, Düzce, Edirne, Elazığ, Erzincan, Eskişehir, Giresun, Hatay, İstanbul, İzmir, Karaman, Kayseri, Kırşehir, Kocaeli, Nevşehir, Sivas, Tekirdağ, Van ve Yalova illerinde toplam 1.884.008 m2 büyüklüğündeki 176 adet arsayı satışa sunması.
Bu arsaların tahmini bedeli yaklaşık 974 milyon TL. Arsalar, konut, gelişme konut, ticaret, rekreasyon alanı, küçük sanayi sitesi, sanayi depolama, sağlık ocağı ve ilk yardım merkezi, merkezi iş, özel kreş, özel eğitim, özel sağlık, teknik altyapı, sağlık tesisleri, idari tesis, özel ortaokul, rehabilitasyon merkezi, konut dışı kentsel çalışma, akaryakıt istasyonu, pazar + fuar + ortaokul + park gibi yapılar için kullanılacak imarlı ve imarsız arsalar.
Bankalara müteahhitler için verilen yeni garantiler
Belli ki tıkanan sektöre yeni nefes boruları açmak için elinden geleni yapacak. Fakat buna rağmen inşaat baronlarının işi hayli zor. Ellerinde yaklaşık 2 milyon konut stoku var. Talepler düşmüş ve kur yükselişiyle birlikte maliyetler de hayli yükselmiş durumda.
Bu koşullarda bankalardan cömertçe yararlandıkları döviz cinsinden, düşük faizli krediyi geri ödemekte hayli zorlanan müteahhit takımı için iyilikler bu sembolik adımla sınırlı değil. Mesela yapılacak iyiliklerden biri de zaten devlet güvencesinde olan borçlarının uygun bir formülle yeniden yapılandırılması. Elbette ki devletin bankalara vereceği sınırsız güvenceler eşliğinde…
Bu güvencelerin dayandığı temelse yine işçi ve emekçilerin sırtına yüklenecek ek vergiler-başına yağacak zamlar-daha fazla yoksunlaşacağı sağlık-eğitim ve işsizleşme olacak.
Müteahhitlere “milli” kampanya kıyağı!
Devletin inşaat baronlarına kıyakları bunlarla kalmıyor. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı işi daha ileri götürerek konutta indirim kampanyası başlattı. Bu kampanyanın faizleri bir önceki kampanya döneminde olduğu gibi yüzde 0.98’e çekildi ve yüzde 10 indirim yapıldı, 120 ay vade uygulandı.
Dahası bu bir “milli mesele” olarak ilan edildi. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, “Projelerin satış fiyatı üzerinden yüzde 10 indirim yapılacak. Kur artarsa taksitten düşecek. Şu anda milli ve yerli bir duruş sergileniyor. Bugün sektör için fedakarlık günü” sözleriyle tüm halkı inşaat sektörünün bu asalak takımını desteklemeye davet etti.
İnşaat patronlarına “istedikleri kadar kredi verin” diyen ve kefilliğini koyarak, borçların geri ödenmesi güvencesi veren devlet, o asalakların tepe tepe kullandıkları bu kredi olanaklarının yarattığı borç dağını ve konut stokunu da bize “milli dava” olarak takdim ediyor. O dağı işçi ve emekçileri “milli dava” şarlatanlığıyla avlayarak bu pazarın bir parçası haline getirmekle eritmeye çalışıyor. “Yastık altındakileri çıkarın” buyruklarının “onları inşaat baronlarının iştahına açın” anlamına geldiğini açıkça ortaya koymaktan çekinmeden…
“Emlakla kazanırsınız, zarar etmeniz mümkün değil” dese de bu kredili emlak alımlarının daha sonra halkın başına nasıl bela olduğunu dünya alem biliyor.
Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un şu sözlerinin asalak takımının kurtarılması için nasıl bir cengaverlik sergilendiğinin tipik ifadesi:
Ülkemizin içime sokulmak istendiği ekonomik kuşatmakta karşı yeni kampanya başlatıyoruz. Kampanyaya tüm sektör temsilcileri destek veriyor. Gayrimenkul sektörü üzerine ne zaman düştüyse görevini kararlılıkla yerine getirdi. Birlik beraberlik içinde yapılan iş ülkeyi ekonomiyi sektörü yukarıya taşıyor. Milli ve yerli bir duruş sergileniyor. İnşaat sektörü tüm fedakarlığı yapıyor. Ülkemiz ekonomik kuşatma ile karşı karşıya. Güçlü bir ülke ve ekonomiyiz.
Bakan, asalak müteahhit takımı için “seferber olun” anlamına gelen bu kampanyayı da bize “müteahhitlerin fedakarlığı” olarak lanse edebilecek kadar ikiyüzlüce bir siyaseti en pişkin haliyle şu sözlerle yapıyor:Sektörümüz daha önce olduğu gibi bugün de farklı bir kampanya ile bir fedakarlık örneği gösteriyor. Vatandaşların da gayrimenkulun gerçekten ülkemizde her zaman değerlendiğini ki bu fedakarlıkla kazanmama ihtimallerinin olmadığını düşünüyorum. Dolayısıyla artık hem ekonomiye bir değer anlamında hem sektöre hem de alıcıların kazanması anlamında çok önemli bir kampanya. Bu durum bazılarını rahatsız ediyor. Bizim Gezi olaylarıyla başlayan 17-25 Aralık süreciyle devam eden şu anda da ekonomik kuşatmayla karşı karşıya kaldığımız ülkemizde, bu milli duruş bu milli birlik, milli seferberlik birilerini rahatsız ediyor. Rahatsız etmeye de devam edecek. Bizim bugün sektörümüzün kazanma günü değil bugün fedakarlık günü.