Alman devleti, 8 Eylül Cumartesi günü yapılması planlanan Uluslararası Kürt Kültür Festivali’ni yasakladı.
Böylece, burjuva demokratik kırıntıları dahi hepten ortadan kaldırma yönündeki adımlarına bir halka daha ekledi. Festivalin yasaklanmasının tam de Tayyip Erdoğan’ın Almanya’ya gelişi öncesine denk gelmesi ise Kürt düşmanlığında faşist Türk devletiyle ortaklaştığını bir kez daha açığa vurdu.
Eylül ayının sonunda faşist diktatör Erdoğan’ı, resmi bir törenle karşılamaya hazırlanan Alman devleti, bu kararıyla Türk devletine sunduğu desteği dünya kamuoyuna göstermiştir.
Diğer belli başlı emperyalist ülkeler gibi Alman emperyalizminin, Kürt düşmanlığı temelinde politikalar uygulayan faşist Türk devletiyle kurduğu kirli ilişkiler boyutuyla bu yasakçı tutum ‘anlaşılır’ bir durumdur. Ve bizler açısından ‘sürpriz’ bir gelişme de değildir.
Bu yönüyle, getirilen yasaklar, Alman devletinin Ortadoğu savaşlarında aldığı pozisyonunun, Rojava özgülünde ise Türk devletinin yanında saf tutuyor olmasının Almanya sokaklarına yansımasıdır.
Diğer taraftan, Alman devletinin bu yasakçı tutumunun mahiyeti görünenin de ötesindedir.
Emperyalist kapitalizmin bir türlü içinden çıkamadığı yapısal krizleriyle birleşik kapsamı ve derinliği artan ‘yeniden paylaşım’ savaşlarının sıçrama potansiyeli taşıdığı dönemde Alman devleti de emperyalist saldırganlığın ideolojik-politik olduğu kadar ‘iç yasalar’ bağlamında da zeminini hazırlamak istemektedir. Eyaletlerde çıkarılan „Yeni Polis Yasası“ bu yönde atılan adımlardandır.
Dışarıda emperyalist saldırganlığını artıran Alman devleti içte de mücadele potansiyeli taşıyan kesimlere yönelik geniş çapta baskılama ve sindirme harekatını başlatmıştır.
Irkçı dalgayı da beraberinde yükselten emperyalist yeniden paylaşım savaşlarının son yıllarda doğurduğu faşizm ve kirli savaş karşıtı tepkilerin ileride sınıfsal temellerde yükselecek mücadelelerde önemli bir dinamik olacağını gördüler.
Genişlik kazanan antifaşist ve antikapitalist mücadele dinamiklerinin, gelişecek işçi ve emekçi mücadeleleriyle buluşması durumunda tekelci sınıf iktidarlarının nasıl tehdit altında kalacağını burjuva içgüdüsüyle hissettiler.
O nedenle, Alman devletinin yasakçı uygulamalarına genişlik kazandırması şaşırtıcı değil. Yasakçı ve burjuva demokratik hakları dahi gasp etme politikalarını sürdürecekler.
Sadece Almanya’da değil tüm Avrupa’da özgürlük ve demokrasi mücadelesinin koşullarının sertleşeceğini bilen bizler, onların yasaklarını tanımıyoruz! Mücadelemizi büyüterek, birleştirerek ilerleyeceğiz!
Tüm halkımızı ve Alman demokratik kamuoyunu, yasakçı tutumları protesto etmek için 8 Eylül’de Düsseldorf’ta yapılacak mitinge çağırıyoruz.
Yaşasın halkların kardeşliği!
Yaşasın devrimci dayanışma!
Yaşanacak Dünya