Çağdaş Hukukçular Derneği ve Halkın Hukuk Bürosu üyesi 17’si tutuklu 20 avukatın yargılandığı davanın 14 Eylül Cuma günü görülen duruşmasında savcının tutuklama talebine rağmen mahkeme heyeti adli kontrol şartıyla tahliye kararı vermişti.
Fakat sadece müvekkillerini savundukları için aylardır tutuklu bulunan avukatlar hakkında özgürlüklerine kavuşur kavuşmaz, savcının itirazıyla aynı mahkemece yeniden tutuklama kararı çıkarıldı. Tahliye edilen 12 avukat hakkında çıkarılan kararı meslektaşları protesto etti.
Karardan sonra gözaltına alınan beş avukat getirildikleri Çağlayan Adliyesi’nde meslektaşlarıyla görüşürken zorla nezarethaneye götürülmek istendi. Avukatlar bu tutuma karşı bekleme salonunda oturma eylemi yapınca polis ve özel güvenlikçilerin saldırısına uğrayarak nezarethaneye işkence edilerek götürüldü.
Gözaltına alınarak 37. Ağır Ceza Mahkemesi’ne çıkarılan dört avukat (Aycan Çiçek, Engin Gökoğlu, Behiç Aşçı ve Aytaç Ünsal) tutuklandı.
Halkın Hukuk Bürosu avukatları, haklarında yeniden yakalama kararı çıkarılarak gözaltına alınan avukatlarla görüşmeleri sırasında, gözaltındaki avukatların keyfi bir biçimde müdahale edilerek nezarethaneye götürülmesini protesto etti. Büro, saldırıya ilişkin şu mesajı paylaştı:
Avukat arkadaşlarımız ile görüşme yaparken keyfi olarak müdahale edip nezarethane götürmek istediler. Arkadaşlarımız bu durumu protesto ederken işkence ile zorla götürdüler. Devrimci Avukatlar Teslim Alınamaz. Susmayacağız!
Tutuklamaya ilişkin de açıklama yapan büro, duruşma anında ve öncesinde terörle mücadele polislerinin tutumlarına değinerek, avukatların yeniden tutuklanmasında polisin doğrudan rol oynadığını ortaya koydu:
Avukatlarımız Behiç Aşçı,Aycan Çiçek, Engin Gökoğlu ve Aytaç Ünsal tekrardan tutuklandılar. Aciz ve zavallısınız! Kendi meşruluk zemininiz olan yasaları bile uygulayamıyorsunuz. Siz hakim ve savcı değilsiniz mahkemeleriniz de mahkeme değil! Halkın Avukatları Kazanacak!
Halkın Hukuk Bürosu avukatların yeniden tutuklanmış olmasını ve duruşma salonunda sergilenen rezaletleri, özellikle terörle mücadele polislerinin hal ve davranışlarını sosyal medya hesabı üzerinden teşhir etti.
İstanbul Barosu: REZALET
İstanbul Barosu da, “Bunun adı rezalettir” başlığıyla yazılı bir açıklama yaparak, tahliye edilen avukatlar hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarılmasını protesto etti.
Baro, avukatların tahliyesini olumlu bir gelişme olarak karşıladığını, hukuk adına umutlandığını, fakat bu umudun 24 saat bile sürmediğini vurguladı.
Tahliye kararında, AHİM içtihatlarına atıfta bulunulduğu, tutuklamanın tedbir niteliğinin öne çıkarıldığını, tutukluların avukat olduğunun belirtildiğini hatırlatan Baro, avukatları bu gerekçelerle tahliye eden heyetin, Cumhuriyet Savcılığı’nın itirazıyla onlar hakkında yeniden tutuklama kararı çıkarmış olmasının siyaset kurumunun devreye girmesi, mahkemenin baskı altına alınması dışında bir anlamı olmadığını kaydetti.
Çünkü aradan geçen 24 saatte tahliye için öne çıkarılan gerekçelerin değişmesinin mümkün olmadığını (AHİM içtihatları değişmemiştir, Tutuklamanın tedbir niteliğinde bir değişiklik olmamıştır, Tutukluların avukatlıkları devam etmektedir) belirten Baro, mahkemenin 24 saat içinde kendisiyle çelişen bir karar vermesini, “yargının içindeki siyasetin tam da kendisidir” şeklinde değerlendirdi.
Bu durum kelimenin tam anlamıyla REZALETTİR” denilen Baro açıklamasının devamında şunlar belirtildi:
Bu rezaletin sorumluları UTANÇ duymalıdır. Bu tablo, yargıda “tuzun koktuğu” anlamına gelir. Bir ülkenin yargısı için daha büyük bir utanç vesilesi olamaz.
Bu ülkedeki Adalet Bakanlığının mevcudiyeti, bundan böyle “şekli bir unsur” olmaya mahkumdur. Böyle bir bakanlığın başındaki kişinin görev yapmaya devam etmesi, onun bakan olduğu anlamını taşısa da, adaletini taşıyamayacaktır. Adalet Bakanı, derhal istifa etmelidir. Kimsenin bu ülkenin yargısını bu konuma düşürmeye hakkı yoktur. Hiçbir siyasal güç, sahip bulunduğu kudreti, adalet terazisinin bir kefesine koyamaz. Siyaset kurumunun yargıyı bu denli baskı altına aldığı, hoşuna gitmeyen kararları “derhal” değiştirmeye zorladığı bir ülke, hukuk devleti iddiasını asla haketmeyecektir.
Buradan bütün yargı bileşenlerine o arada özellikle de yargıçlara çağrı yapıyoruz : Gelinen bu son noktadan itibaren, ülkemizin yargı tarihine bırakacağımız tek miras, bu baskıya karşı direnmektir. Siyasetin baskısı karşısında kuvvetler ayrılığının birliğe dönüşmemesi için son bir umut kalmıştır. Bu umut bütün yargıçların vicdanıdır. Atılan bir imzanın ifade ettiği saygınlığın, ikinci bir imza ile kaybedilmesi tehlikesi, sadece yargıca özgü kişisel bir yitim değil, büsbütün hukukun yok olması anlamını taşıyacaktır. Oysa siyaset kurumunun yargı üzerindeki baskısına direnç gösterilebilirse, hukuk tarihinde yeni bir sayfa açılmakla kalmayacak, geleceğin onurla şekillendirilmesi hakkı da elde edilmiş olacaktır.
Görünen dönemeç, uçurumdan önceki son çıkıştır.
İSTANBUL BAROSU BAŞKANLIĞI