İrfan Aktan
Üçüncü havalimanı direnişine “havalimanındaihaneteylemi” tagıyla yanıt veren patron-iktidar yanlıları farkına varmadan yeni bir karşı cephenin kurulmasına vesile oluyor. Sınıfsal netliği sağlayacak olan, yüzünü maskeleme ihtiyacı görmeyen bu hasımlık iyi vesile. İşçi işçiliğini ve kimliklerini bilmeden patronun patronluğunu ve kimliğini idrak edemez. Ona itiraz edemez. Dolayısıyla ekonomik krizin günden güne derinleştiği bir ortamda en fazla ezilecek, ekmeğine, suyuna göz dikilecek olanlar ya itiraz edecek veya kölelik koşullarına razı kalacak. Haliyle Kürtlerden, sosyalistlerden, “daimi iç düşmanlardan” sonra hainlik yaftasını taşıma sırası insani koşullarda çalışmak isteyen işçilere gelecek. Bu ülkede herkes bir gün hain yaftasını tadacaktır.
Ocak 1991’de Zonguldak’tan Ankara’ya yürüyen maden işçileri Cumhurbaşkanı Turgut Özal’a atfen “Çankaya’nın şişmanı, işçi düşmanı” sloganı atıyordu. Artık ne Çankaya var, ne “şişman” ne de böyle bir sloganı kaldıracak bir iktidar. Üçüncü havalimanı işçileri içinde oyunu Saray’dan yana kullananlar belki de bin pişman. Ama isyan ettiklerine göre artık onlar da düşman. Üstelik “Çankaya’ya” veya şimdiki Saray’a değil, patrona isyan ediyorlar ama “gravatlılar” ve onların trolleri, gazeteci görünümlü muhafızları açısından ikisi arasında fark yok. Ha patrona isyan etmişsin ha reise. Patrona isyan “reise” isyandır. Ne de olsa patronların patronu o.
İhtiyaç hasıl olduğunda “sizi-bizi yok”, patronuyla, işçisiyle hepimiz aynı gemideyiz. Ne de olsa biz bir aileyiz! Fakat ihtiyaç yoksa iktidarlar, patronlar maske takmaz.
Nitekim isyan eden işçilerden biri şöyle anlatmış: “Bize ihtiyaçları kalmadı. Bir sene öncesine kadar şartlar iyiydi. Ama artık inşaatta sona yaklaşıldı ve insan gücüne ihtiyaçları azaldı. İnsanları bezdirmek istiyorlar, bırakıp gitsinler diye. Tazminatlar birikti, izinler birikti. Tazminat ödememek için insanları yıldırmak istiyorlar.”
Söz “aileden” açılınca, herkes hakkında anlatılacak çok şey var. Örneğin üçüncü havalimanındaki bir taşeron firmanın 31 Ağustos 2016 tarihinde panoya astığı ilanı hatırlamamak olmaz. “Hepimiz bir aileyiz” yazılı ilanda, “aile içi sırların” “üçüncü kişilere” aktarılmaması çağrısı yapılıyordu. O sır da, bir Kürt işçinin havalimanı şantiyesinin yatakhanesinde, üzerine benzin dökülerek yakılmasıydı. İşçinin Kürdü, Türkü, Ermenisi, Alevisi, Sünnisi olmaz demeyin, olur. Artık işçinin “sınıfı” sadece çalışan olmasıyla değil, taşıdığı tüm kimliklerin toplamıyla netleşiyor.
31 Ağustos 2016 tarihli taşeron firma ilanı işçiyi kimliğinden arındırıp “aile içinde” eritme gayretinin açık bir mesajıydı aynı zamanda.
Şöyle deniyordu:
“Değerli Çalışanlarımız;
Bugün altyapı taşeron kampında üzücü bir olay meydana gelmiştir. Üstünler-DAT şirketinde çalışan 2 kişi arasındaki husumet sonucu taraflardan birinin yatakhaneyi ateşe vermesi sonucu 1 işçiarkadaşımız hayatını kaybetmiştir. Emniyet ve savcılık yetkililerinden aldığımız ilk ifadeler sonucunda olayın kişisel anlaşmazlık nedeni ile meydana geldiği bilgisini öğrenmiş bulunuyoruz. Olayla ilgili olarak, makamların devreye girdiği hukuki ve adli bir süreç başlatılmıştır. Bu tür olayların dışarıda projemizle ilgili farklı algılar oluşturmaması adına sizlerle bu bilgi paylaşımını yapmak istedik. Hepimiz bir aileyiz, aranızda zaman zaman anlaşmazlık ve kırgınlıklar olabilir bunların karşılıklı anlayış ve sevgi eli çözümlenmesi, bu tür olayların bir daha yaşanmamasını diliyoruz. Bu vesileyle vefat eden arkadaşımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Sizlerden bir özel ricamız da içerideki bir olayın 3 kişilere aktırılmasında da gerekli hassasiyeti göstermenizi rica ediyoruz.
Anlayışınız ve işbirliğiniz için teşekkür ederiz.” (Vurgular bana ait. İ.A.)
Taşeron firmanınki gibi “metinleri” riya analizine tabi tutmak hedefi şaşırtır. Çünkü esas mesele riya değil, o riyakâr maskenin altındaki kurnazlık, çıkarcılık ve işçi düşmanlığı hakikati.
Tabii patronların bu “IŞİDvari” cinayeti “aile içi üzücü bir hadise” olarak gizleme gayretini havalimanı işçilerinin o tarihlerde “anlayışla” karşıladığı ve patronlarla “işbirliği” yaptığı, sessiz kalmalarından, isyan etmemelerinden anlaşılıyordu. Üzerine benzin dökülerek katledilen iki çocuk babası, Diyarbakırlı Mehmet Aytaç’a onlar gibi tüm memleket de sırtını dönmüştü. Bu vahşet üzerine o zaman konuştuğumuz psikiyatrist Selçuk Candansayar, “cinayetin en vahşisi ailede işlenir” demişti.
Anlaşılan o ki, işçi mezarlığına dönüşse de, neticede “düşmanları çatlatacak olan” havalimanı inşaatı bitmek üzere ve aile için artık dağılma, herkesin aslına rücu etme vakti geldi. Haliyle Kürde, Ermeniye, sosyaliste, itiraz edene, hakkını arayana yapıştırılan ihanetçi yaftasını taşıma sırası kölelik koşullarına itiraz eden işçiye kaldı.
Üçüncü havalimanı direnişine “havalimanındaihaneteylemi” tagıyla yanıt veren patron-iktidar yanlıları farkına varmadan yeni bir karşı cephenin kurulmasına vesile oluyor. Sınıfsal netliği sağlayacak olan, yüzünü maskeleme ihtiyacı görmeyen bu hasımlık iyi vesile. İşçi işçiliğini ve kimliklerini bilmeden patronun patronluğunu ve kimliğini idrak edemez. Ona itiraz edemez. Dolayısıyla ekonomik krizin günden güne derinleştiği bir ortamda en fazla ezilecek, ekmeğine, suyuna göz dikilecek olanlar ya itiraz edecek veya kölelik koşullarına razı kalacak. Haliyle Kürtlerden, sosyalistlerden, “daimi iç düşmanlardan” sonra hainlik yaftasını taşıma sırası insani koşullarda çalışmak isteyen işçilere gelecek.
Gazete Duvar