Gaziosmapaşa Karakolu’ndaki işçi yakınları ve çevrede oturan iki Roman kadınla 3. Havalimanı direnişini konuştuk. Aşağıda yayınlayacağımız her iki sohbet de de birikmiş toplumsal öfkenin ifadesi gibi…
Konuştuğumuz bir işçi yakını:
Tek adamı başımıza getirdiler. Nu işin “he he”si daha bunun “lolo”su var. Ben bugüne kadar onlara tek oy atmadım, atmam da. Bizim çocuklarımızın suçu neydi? 5 gündür haber alamıyoruz, aç mı, susuz mu bilmiyoruz? Hiçbir bilgi vermediler bize. Zorla öğrendik buraya getirildiklerini.
11 aydır orda çalışıyordu. Bir şey istemediler ki, “iyi koşul” istediler diye alıp getirdiler buraya
Hepimiz perişan olmuşuz.
Mahkeme kapısına gitmiş. Almamışlar içeri. Bağırmış o da, “Bizim çocuklarımız katil mi, hırsız mı?” demiş.
Son olarak, “Yapılan bu şeylerle insanları korkutmaya çalıyorlar” diyerek susuyor.
Çevrede oturan Roman kökenli iki kadınla konuştuk. Olayı duymuşlar, ayrıntılarını anlattık. Onlar da, kendi yaşadıklarıyla işçilerin yaşadıkları arasında paralellik kurarak şunları belirttiler:
İnsanların iyi yemek istemesi, temiz yatacak yer istemesi suç mu? Onlar ayrımcılık yapıyorlar. Kendi adamlarını koruyorlar ama onun dışında herkese baskı yapıyorlar. Burada simit pilav tezgâhlarımıza el koydular mesela. Ne yapayım ben, nasıl geçineyim? Evimin köşesinde duruyorum diye 17 ay tutuklu kaldım. Sırf orda bekliyorum diye. Buradan evimize gidiyoruz iliyorlar burada oturuyoruz yine de sürekli durdurup bize kimlik soruyorlar. Kriz var, işsizlik var, çalışamıyoruz, mal alıp satamıyoruz. Onların tuzu kuru. O nedenle işçilere bunu yapıyorlar. Yazık onların aileleri var, çoluk çocukları var. Ne yapsın bu insanlar? Bir de polis getirip dövdürmüşler. Zulümleri hep bize.