Gözaltına alınıp işten atılan havalimanı işçisi: Bu sicille kim bize iş verir?



Gözaltı öncesi ve sonrasında yaşadıklarını anlatan işçi: ‘Bizi ‘yüz kızartıcı suç’tan işten attılar


Rıfat Doğan

Dünyanın en büyük havalimanı olarak gösterilen yeni havalimanında tahta kuruları temizlensin, maaşlar zamanında ödensin, çalışma şartları düzeltilsin gibi en temel insani talepleri dile getirdikleri için gözaltına alınan ve ardından “yüz kızartıcı suç” maddesi gerekçe gösterilerek işten atılan işçiler ve yurt dışına çıkış yasağı konulan işçiler şimdi sicillerine işleyecek bu suç nedeniyle nasıl iş bulacaklarını düşünüyor.

O işçilerden O.Ü ile Kadıköy’de buluştuk ve eylemin öncesini sonrasını, gözaltı sürecini, neler talep ettiklerini ve 3. Havalimanındaki iş cinayetlerini konuştuk. Biçer, son dört ay içinde bir bezdirme ve baskı sürecinin yaşandığını belirterek “Başımızda formenler patronlar bekliyor ve ‘hadi hadi’ diyordu” dedi. “Maaşlar aksatılmaya, yemekler daha az verilmeye başlandı. Doymuyorduk ve ikinci kez sıraya giriyorduk. Daha önce ilaçlanan tahtakuruları ilaçlanmamaya başlandı” diyen Biçer, “Bu nedenle eylem yaptık. Bu süreçte bir şirketin devletten, anayasadan daha ağır bastığını gördük” ifadelerini kullandı.

– Siz de gözaltına alınanlardan mısınız?

Ben gidip kendim teslim oldum. Gece operasyonlarında alınmadım. Bir gün sonra iş üstündeydim. Aradılar bizi. Ofise gelmemiz istendi. Ofise gittik jandarma karşıladı bizi. Aldılar bizi kamptaki jandarma karakoluna götürdüler. Orada telefonlarımıza el kondu. İncelemeler yapıldı. Sorguya aldılar bizi.

YİRMİ METREKARELİK YERDE YİRMİ KİŞİ KALIYORDUK

– Neler sordular?

Eylem günü ne yaptınız? Neredeydiniz? Fotoğraf ve video izlettirdiler. Tanıdıklarınızı bize söyleyin dediler. Kimseyi tanımadığımızı söyledik. Plastik kelepçeli halde beton üzerinde yedi saat orada bekledikten sonra jandarma aldı bizi Arnavutköy Karakolu’na götürdü. Orada gece üçe kadar tutulduk. Daha sonra ifadeye götürüldük ve ifadeden sonra nezarethaneye konulduk. Yirmi metrekarelik yerde yirmi kişi kaldık. Oturmaya çalışsak oturacak yerimiz yoktu. Yatmayı siz hesap edin nasıl yatacağız? Zaten sabah kadar uyamadık.

İFADELERİMİZİ ALDILAR ANCAK İMZALATMADILAR

– Kötü muameleye maruz kaldınız mı?

Yemek sıkıntısı çektik. Adam başına sadece yarım ekmek ve bir pet şişe su verdiler.

– Sonrası?

Ertesi sabah oradan çıkarıldık ve Maslak Jandarmaya götürüldük. O gece orada kaldık. Ertesi gün ifadeler başladı. Akşam 11 sularına kadar devam etti. İfadelerimiz bitti ancak kimse imzalatmadı. Biz koğuşlarımıza döndükten sonra gece 2 gibi jandarmalar geldi. İfadelerimizi getirdiler. Uyuyorduk, uyandırdılar bizi. Uyku sersemi olduğumuz bir saatte, bize ifadelerimizi imzalattılar. Ellerindeki belgenin ne olduğunu sorduğumuzda bize “burada kalacağınıza ilişkin belge” dediler, ifade olduğunu söylemediler. Biz de okumadan imzaladık.

JANDARMA İFADELERİMİZİ DEĞİŞTİRDİ

– İfadeler değiştirilmiş miydi?

Hepsi değiştirilmişti. Mahkemede hepsinin değiştirildiğini öğrendik. Değiştirilen ifadelerde olaya katılmayan ve olayı görmeyen bir insan taş atmış olarak görünüyordu. Söz konusu ifadede slogan attığını yürüyüş yaptığını kabul etmiş görünüyordu. Oysaki koğuşundan çıkmamış adam. Baskı altında verdiğimizi söyledik, hepsini reddettik ve yeni baştan ifade verdik. Ertesi sabah 11 gibi çıktık oradan. Gaziosmanpaşa Adliyesi’ne götürüldük. Oradaki nezarethanede elimiz kelepçeli 13 saat boyunca kaldık. Sendikacı arkadaşlarımız vardı, sağolsun, onların tepki göstermesi üzerine gece saat 1 gibi ellerimizi çözdüler. Su istiyorduk, tuvaletten doldurup getiriyorlardı. Bütün gün boyunca sadece bir kere yemek verdiler. O da bir tane yarım sandviç.

MAHKEMEDEN ÇIKTIĞIMIZ GÜNÜN AKŞAMINDA İGA TARAFINDAN KOVULDUK

– İş durumun nedir, şimdi tam olarak atıldınız mı yoksa kendiniz mi çıktınız?

Kovdular. Zaten kovulduğumuzu mahkemeden çıktığımız günün gecesinde arayarak haber verdiler. “Çıkışlarınız İGA tarafından verildi ve gelin eşyalarınızı toplayın” dendi. Tazminat da vermediler. “Yüz kızartıcı suç” gibi bir maddeden kovdular bizi. Taşeronlarımız değil direk olarak İGA kovdu bizi. Ertesi gün polis eşliğinde gidip eşyalarımızı topladık. Benim odada okuduğum kitaplar vardı, kitaplarıma el konulmuş. “Homo Sapiens”, “Şeyh Bedrettin” ve “İlkel Köleci Toplumdan Feodal Topluma” kitaplarım vardı, hepsine el konulmuş. Ne yapıldığını bilmiyorum. Çok üzüldüm kitaplarıma el konulmasına. Telefonlarımıza da el konuldu.

ÇALIŞMA ŞARTLARIMIZIN DÜZELTİLMESİ İÇİN EYLEM YAPTIK

– Havalimanındaki eylemler ne zaman başladı? Bu konuda işçilere yapılan bir suçlama var. “Bunlar niye durup dururken açılışa beş hafta kala böyle bir eylem yaptılar” şeklinde… Eylemlerinizin temel gerekçesi neydi, neler talep ediyordunuz?

Bizim temel sorunlarımız vardı. Yaşam standartlarımızın ve koşulların düzeltilmesi için sadece bir eylem yaptık, bir gün sürdü ve bütün arkadaşlarımız gözaltına alındı. Daha doğrusu katılan katılmayan herkes gözaltına alındı. Binlerce insan haksız yere işten çıkartıldı. Biz yaşadığımız sıkıntıları daha önce de dile getirdik. Barınma, gıda, ulaşım, çalışma şartlarımız ve maaşlarımız, bunlar yüzünden baya sıkıntı çektik, denilecek ki “uzun zamandır madem bunlar vardı daha önce neden ses çıkarmadınız?” Şöyle söyleyeyim bundan dört ay önce falan böyle sorunlar tam belirmiş değildi daha önce yemeklerimiz iyiydi, yemeklerimiz daha temiz çıkıyordu.

SON DÖRT AYDA BİZİ BEZDİRMEYE BAŞLADILAR

– Daha önce dediğin ne kadar süre önce?

Bundan 4 ay önce bile yemeklerimiz daha güzel çıkıyordu. Şartlarımız iyiydi, güzel, temizdi. Kaldığımız yerler iyi temizleniyordu. Hani araçlar yine aynıydı, ulaşım yine aynıydı. Araçlar hiç değişmedi, açıldığı günden beri araçların makasları kırık ve sıkıntılı araçlarla gidip geldik, biz onu da dert etmiyorduk.

Son 4 aydan sonra bizi bezdirmeye başladılar resmen. Maaşlar olsun, biz daha önceden öteki ayı görmüyorduk, o ay içerisinde alıyorduk maaşlarımızı ama daha sonra aksatmaya başladılar. 30 gün sürüyordu, bu süreyi 40 güne 50 güne çıkartmaya başladılar. Öncesinden bizim bir protestomuz da oldu zaten maaşlar gecikiyor diye. Şubat ayında bir iş bırakmamız oldu. İşte daha sonra bu yıldırma politikaları devam etti, işçiler zaten “yeter” demeye başladılar. Çünkü insanların belli ihtiyaçları ve sıkıntıları var. İnsanlar kilometrelerce yolda ailelerini bırakıyorlar, sevdiklerini bırakıp geliyorlar buraya, ekmek parası için mücadele veriyorlar.

– Siz nereden geldiniz?

Ben Batman’dan geldim. Yani haklarımız gözetilmediği için böyle bir şeye kalkıştık.

– Barınma, gıda diyorsunuz. Bunları biraz açar mısınız? Tahta kuruları çok konuşuldu.

Evet, ayaklarımda 8-9 aylık izler var, bir bakarsanız zaten tam görürsünüz. Tahta kuruları bacaklarımızda yara açıyordu ve bunların 8-9 ay izleri geçmiyordu. Lekeler 8-9 ay boyunca vücutta kalıyor. Yataklarımızda, koğuşlarımızda ve kamplarımızda vardı bunlar. Kimse demesin “benim koğuşumda yok kampımda yok” herkesin de kampında vardı, kimsenin yalan söylemesine gerek yok.

TAHTAKURULARINI İLAÇLAMAMAYA BAŞLADILAR,

– Daha önce temizdi diyorsunuz, bunlar daha öncesinde yok muydu?

Daha öncesinde vardı ama bir tane görüyorduk kamp amirine müracaat ediyorduk. Afişler vardı bunun için, “ilaçlama için şu günler müracaat edin” diye. Hemen ertesi günü gelip ilaçlıyorlardı. “Çarşaflarınızı toplayın yıkamaya verin”, “eşyalarınızı toplayın koğuştan elbiseleriniz falan kalmasın biz gelip ilaçlayacağız koğuşu” diyorlardı. Biz boşaltıyorduk ve ilaçlanıyordu. Biz ortamı hazırlıyorduk onlara, hemen ertesi günü gelip koğuşu ilaçlayıp gidiyorlardı. O sorunu çözüyorlardı.

– Sonrasında bunu yapmamayı mı başladılar?

Geciktirmeye başladılar. Daha doğrusu hiç uğraşmamaya başladılar, üstünde hiç durmadılar. Yapmamaya başladılar en sonunda. Bir araçla geçiyorlardı sokaktan, bir ilaç sıkıyorlardı, o kadar.

SON ZAMANLARDA YEMEKTEN KISTILAR, İKİNCİ KES SIRAYA GİRİYORDUK

– Yemekleriniz nasıldı, gıda meselesinde ne gibi sorunlar vardı?

Yemekler önceden iyi çıkıyordu, hep aynı menü üzerinden gidiliyordu ama lezzet alabiliyordunuz, tat alabiliyordunuz ama son zamanlarda tat alamıyordunuz, az veriyorlardı, yani bir sıra oluyor zaten önünde en az 300-400 insan var. Sana ne zaman sıra gelecek de yemek yiyeceksin. Önceden de bu sıra oluyordu ama bir sefer alıyordun bol veriyorlardı, doyuyordun. Son zamanlarda kısmaya başladılar, bu sefer ikinci bir defa doyman için sıraya girmen lazım ona da vaktin olmuyordu, aç kalıyorduk. Bu sıkıntılar da vardı. Bunları da gördük orada.

Ulaşım, zaten oradaki herkes araçların farkındadır, yan yan giden yani bir tarafı çökmüş araçlar vardı. Yol boyunca öylece gidiyordu.

– Bir araca kaç kişi biniyordu?

Koltuklar dolunca almıyorlardı ama bazen geç kalmasınlar diye işçileri ayakta götürüyorlardı. İşçi sayısı 60’ı buluyordu.

AMBULANS SÜREKLİ GEÇ GELİYORDU

– İş kazaları, iş cinayetleri ve ölümler çok tartışıldı. Çeşitli sayılar telaffuz edildi. Sizin tanık olduğunuz, orada yaşanan iş kazaları ve ölümleri oldu mu?

Sürekli kazalar oluyordu. Çok sık oluyordu. Şöyle söyleyeyim: Bizim önümüze bir arkadaşımız düştü. Başka bir firmada çalışıyordu. Beş metrelik bir yerden düştü. Kolu ayağı kırıldı, çenesi patladı, dişleri iç içe girdi. O işçi 45 dakika boyunca olduğu yerde ambulans bekledi. Ambulans da şantiyeden uzak bir yerde değil, hemen şantiyenin içinde. Alt katta, arada üç kat var 45 dakikada geldi. İnsan orada kan kaybından ölür. Bir arkadaşımızı daha öyle gördük. Yine ilk müdahaleleri biz yaptık. Asma tavanda çalışıyordu, tam kendini bağlayacağı sırada tavan çöktü ve yere düştü. Eliyle yönlendirdi kendini yoksa boynunu kıracaktı. Onun da eli, kolu ve göğüs kafesi kemikleri kırıldı. Onun tedavisine de 53 dakika sonra geldiler. Ona da zaten ambulans gelmedi, alt kattan yukarıya yardım ekipleri geldi. Bize gelişleri 53 dakika ambulansa gidişini siz düşünün. Ambulans sürekli geç geliyordu.

BEN 30 ÖLÜME ŞAHİT OLDUM

– Çalışma Bakanlığının verilerine göre iş kazalarında yaşanan ölümler 27.

Kesinlikle öyle bir şey yok. Belki ben 30 ölüme şahit oldum. Ben geçen yıl çalışırken kafasına vinç halatının kopup üzerine düşmesiyle ölen işçi gördüm. Önümüze düştü. Ben gündüz ölüp gece cenazesi çıkan işçi gördüm. Ölüsü bir hafta şaftta kalan işçi gördüm. Bir hafta sonra buldular cenazesini. Akşam alıp götürdüler. Biz orada çok ölüm gördük.

İŞÇİ ÖLÜMLERİ 600’ÜN ALTINDA DEĞİLDİR

– Bu sayı size göre kaç?

600’ün altında değildir. Kesinlikle değildir. Bir buçuk yıldır oradayım çok ölüm gördüm. Bir ölümün medyaya yansıdığını gördüm başka görmedim. O şantiyenin işçi ölümleri nedeniyle iki yıl önce kapatılması gerekiyordu. Ölümler 75’in üzerinde oldu mu zaten oranın durdurulması gerekiyor. Burada o kadar ölüm oldu hiçbiri yansıtılmadı. Medyaya yansımadı. Örneğin bu eylem oldu, ne kadar konuşuldu bu ülkede? Sadece sol medya dile getirdi. Sendikalar dile getirdi. Baktığımız zaman bunun dışında havuz medyası büyük medya dile getirmedi. Bizi hakkımızı talep ettiğimiz için çapulcu ilan ettiler.

PATRONLAR “HADİ HADİ” DİYE BASTIRIYORDU

– Açılış için son zamanlarda baskı yaptılar mı? Üzerinizde böyle bir baskı hissettiniz mi?

Çok baskı vardı. Çalışma saatlerimiz yükseltildi. Sabah 6.30’da uyanıyorduk, akşam 10.30’da koğuşlardaydık. Git gel yarım saat yol, 1 saat yemek molamız ve bunun geri kalan bölümünde hep çalışıyorduk. Bazen gece 12.30’a bıraktıkları oluyordu. Son 3 ay hep böyleydi. Açılış nedeniyle çok baskı yapıyorlardı. Eylemden bir gün önce çalışırken ekip başlarımız formenler başımızdan hiç ayrılmıyordu, patronlar yanımızda ve sürekli “hadi hadi” diyorlardı. Ben merdivenimi dengesiz bırakmışım dört metreden düşüyordum son anda borudan tutundum.

– İş güvenliği tedbirleri yetersiz miydi?

Eskiden bir çapraz bağlantımız eksik olsa “gidin onu takın öyle çalışın” diyorlardı. Şu an öyle bir şey yok. Yükseğe çık çalış yeter. O bağlantı var mı yok mu çok önemli değil onlar için. İş güvenliği gevşetildi. Daha önce baretsiz sahaya giremiyorduk. Şimdi bütün gün orada baretsiz dolaşsan kimse bir şey demez. Herkes iç içe çalışıyordu son zamanlarda ve bu nedenle çok büyük karmaşa oluyordu.

DÖRT BİN İŞÇİ İŞTEN ÇIKARILDI

– Eyleme katılan işçiler atılıyor mu?

Evet katılan işçiler teker teker atılıyor. Gözaltında tutulan bütün işçiler atılıyor. Geçenlerde şantiyeye gittik, bir çok işçi de kendisi ayrılıyor. Bu sayının dört bini bulduğunu söyleyenler var. 45 bin işçi var.

ŞİRKET DEVLETTEN ANAYASADAN DAHA AĞIR BASIYOR

– Ne yapacaksınız şimdi?

Bu hafta içi Katar’a gidecektik ancak yurtdışı yasağı konulduğu için gidemiyoruz. Yüz kızartıcı suçtan bizi attılar. Yapmadığımız halde böyle bir suç attılar üzerimize. Başka bir şirket sicilimize baksa, bu sicille kimse almaz bizi işe. İş arıyoruz, bulursak çalışacağız yoksa memleketlerimize dönüp 40-50 liraya geçimimizi sağlamaya çalışacağız.

– Aileniz öğrendi mi?

Evet öğrendiler. Bir şey diyemediler. Söyleyecek bir şeyleri yoktu. Gözaltında şunu anladık. Bir şirket bugün devletten anayasadan daha ağır basıyor. Bunu da orada gördük ve tespit ettik.

Artı Gerçek

Ayrıca Kontrol Et

MÜSİAD Başkanı: Asgari Ücrete Yüzde 25’in Üzerinde Artış Yapılmamalı!

MÜSİAD Başkanı Asmalı asgari ücrete yüzde 25’in üzerinde bir artışı doğru bulmadığını buyurdu! Şirket karlarından bahsetmeyen Asmalı, ücret artışının enflasyonu tetiklediği teranesini yineledi!