Hatice Kapusuz
2014’ten sonra sivillerin bulunduğu alanlarda gerçekleşen 40 civarı saldırı yüzlerce sivilin ölümüyle, binlercesinin yaralanmasıyla sonuçlandı. Birçok insan ömür boyu engelli kaldı. Sayamayacağımız kadar çok insan ise bu saldırıların travmatik etkilerini hayatlarında taşıyor. Bu saldırılar, geçtiğimiz sokakları, hayatlarımızı, ilişkilerimizi, rüyalarımızı en çok da hayatla kurduğumuz ilişkileri kökünden değiştirdi. Saldırılara maruz kalan insanların hayatı ise geri dönüşümsüz şekilde değişti. Her zaman açık bir yara ile değil elbette, tanıklıklarıyla da değişti hayatlar. Ve geride kalanlar… Gidenlerin ardından hayata devam etme yükü, yasları ve adalet talepleri ile çoğunlukla yalnızlar.
Bir kayıp, boş bir yatak, yemek masasında boş bir sandalye, bakılması zor fotoğraflar, eve geliş saatinde kapıya çevrilen gözler ve daha nicelerini geride bırakır. Hele bu kayıp zamanında ve doğal sebeplerle hayatını yitirmediyse, daha zordur hepsi. Ancak her saldırı sonrası bir sürü “terör uzmanı” TV’lerde boy gösterir. İnsanlar anlamsız sayılara ve istatistiklere dönüşür. Geride kalanın, tanık olanın hayatına nasıl devam edeceği sorusu kamu idaresi, medya, politik partiler için bir soru olmaktan çıkar.
Bu durum elbette Türkiye’de böyle. Zira Paris katliamı sonrası Fransa’da televizyonda görüntülere maruz kalan çocuklar için nasıl barış dilinin korunacağı bir soru haline gelmişti. Yahut Ütoya Adası saldırısı sonrasında tüm tanıklara psiko-sosyal destek Norveç hükümeti tarafından sağlanmıştı. 10 Ekim saldırısı sonrasında ise olay günü TTB’nin telefonlarına bile çıkmayan Sağlık Bakanlığı’nın yayınladığı hayatını kaybedenler listesi isim hataları ile doluydu. Düzgün bir kayıp listesi yayınlamaya bile zahmet etmemişlerdi. Bu özeni göstermeyen kamu idaresi, 10 Ekim cenazelerindeki konuşmalar sebebiyle birçok dava açacak kadar yakın takipteydi oysa.
Birinci ve ikinci yıl anmalarında insanlar tren garı önüne soyadlarına göre alındı. Sadece hayatını kaybedenlerin yakınlarının gar önüne girmesine izin verildi. Yaralananlar, o gün alanda olanlar, dostunu, sevdiceğini yitirenler, o günün acısını içinde taşıyanlar alana alınmadı. Anma bir zulme dönüştürüldü. Ardı, biber gazı, gözaltı ve soruşturma…
10 Ekim yargı süreci herkesin malumu, üç beş IŞİD’li dışında yargılanan olmadı davada. Mülkiye müfettişleri raporu ortada olmasına rağmen, kamu görevlileri tanık olarak bile mahkemeye çağrılmadı. Suruç, Antep düğün katliamı davalarında ise neredeyse tutuklu kimse kalmadı.
Psiko-sosyal destek şöyle dursun, halen süren tedaviler, ameliyatlar birçok katliam mağdurunun hastane masrafları altında kalmasına sebep olmaya devam ediyor. Evet insanların bedenlerinde halen bilyeler var. Halen işitme kaybı, görme bozukluğu için tedavi görüyorlar. Fizik tedavi alıyorlar.
Bu tabloda devletin üç temel işlevini de yerine getirmediğini söyleyebiliriz: Önleme, adaleti sağlama ve iyileştirme. İşlevlerini yerine getirmediği gibi, travmayı derinleştirme ve mağduru cezalandırma konusunda hayli ileri olduğu açık. Aşağıdaki listede benzeri durumlar için karşılaştırmalı ülke tepkilerini görebilirsiniz.
- 20 Temmuz 2015’te Suruç’ta canlı bomba saldırısı sonucu 33 insan hayatını kaybetti, 100’den fazla insan yaralandı. Polis katliam alanına gazla müdahale etti. Katliam sonrası etkilenenler için herhangi bir psiko-sosyal destek sağlanmadı. Halen tedavi gören yaralılar kendi imkanları doğrultusunda sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyor.
- 22 Temmuz 2011’de Norveç Ütoya Adası’nda düzenlenen yaz kampına yapılan silahlı saldırı sonrası 77 kişi hayatını kaybetti, 66 kişi yaralandı. Dönemin başbakanı daha fazla demokrasi ile bunun üstesinden geleceklerini açıkladı. Yaralılara ve kampa katılan herkese devlet tarafından psiko – sosyal destek sağlandı. Saldırının gerçekleştirildiği adanın ucunda bir kesik oluşturularak hayatını kaybedenlerin ismi verildi.
- 13 Mart 2016’da Güvenpark’ta düzenlenen bombalı araç saldırısı sonucu 36 insan hayatını kaybetti, 100’den fazla insan yaralandı. Saldırının gerçekleştiği yerde bulunan otobüs durakları ertesi gün onarılarak kullanılmaya başlandı.
- 11 Mart 2014’te Madrid metrosuna düzenlenen saldırılar sonucunda 192 kişi hayatını kaybetti, 2000’den fazla kişi yaralandı. Saldırı düzenlenen metroların varış noktasında 11 metre yüksekliğinde camdan bir anıt yapıldı. Hayatını kaybedenler için yazılan taziye mesajları cam silindire işlendi.
- 10 Ekim 2015’te Ankara Tren Garı’nda canlı bomba saldırısı sonucu 103 kişi hayatını kaybetti, 570 kişi yaralandı. Hayatını kaybedenler için cenaze aracı bulmakta zorluk yaşandı. Halen tedavisi devam eden yaralılar için herhangi bir devlet desteği sağlanmıyor. Mahkemede, ihmali olduğu iddia edilen hiçbir kamu görevlisi yargılanmadı. Tren Garı Meydanı’nda anıt yapılmasına yönelik talepler karşılanmıyor. Tren Garı’nın özel bir hastaneye devredilmesi söz konusu.
Üçüncü yıl geliyor. Adaletsiz, anıtsız, acıyı tanımayan kamu idaresi tavrı, 10 Ekim ve diğer katliamların yaralarının kapanmasına izin vermiyor. Ancak yan yana olmanın inceliğiyle inşa edilecek başkaca yollar var. Belki de ilk olarak bu katliamlar arasındaki bağı, kesişen hikayeleri ve ortak acıyı anımsamak… Unutturmamak için sanattan güç alarak yeni yollar bulunabilir, kolektif bir iyi olma hali inşa edilebilir.
Bu ve benzeri sorularla cumartesi bir araya geliyoruz. Belki, daha fazlasını birlikte düşünmek için aşağıda bilgileri yer alan panel ve atölye çalışmasında yan yana oluruz…
10 Ekim Ankara Katliamı’nın 3. Yılında Bellek, Yüzleşme ve İyileşme Panel ve Atölye Çalışması
Tarih: 6 Ekim 2018
Saat: 13.00 – 18.00
Yer: Tüm Bel-Sen: Sümer-2 Sk. No: 29 Kızılay – Ankara
- 13.00 – 15.15 : Panel
Mithat Sancar: Geçmişle Hesaplaşmanın Hukuksal Zemini
Banu Yılmaz: Politik Şiddet, Travma ve İyileşme
Gökçer Tahincioğlu: Yüzleşme, Yas ve Dünya Örnekleri
Hanife Kardelen Işık: Hafıza Mekanları - 15.30 – 18.00 : Atölye Çalışması
“Son Dönem Katliamların Hafızasını Tartışmak: Olanaklar, Sınırlılıklar ve Kolektif İyileşme”
Gazete Duvar