3. Havalimanı Direnişi: Sermaye cephesindeki panik sürüyor



3. Havalimanı çalışma kampında patlayan işçi direnişi sonrası, devlet terörü kesmemiş olmalı ki, iktidarın kalemleri ideolojik bombardımana devam ediyor.


Serhat TUNA

3. Havalimanı çalışma kampında patlayan işçi direnişi sonrası, devlet terörü kesmemiş olmalı ki, iktidarın kalemleri ideolojik bombardımana devam ediyor. İktidar yalakası Fatih Altaylı, Engin Ardıç, Mehtap Yılmaz şarlatanlarına, ‘AKP Siyaset Akademisi’ üyeliği apoletine sahip Tarkan Zengin gibi kalemler de katıldı.

Zengin, 15 Ekim’de Yeni Şafak’ta yayımlanan yazısında, 3. Havalimanı’ndaki direnişe müdahil olan “sol/sosyalist” güçleri, sendikaları hedef gösterdi.

Bu zat, “İşçi eylemlerinde sol vesayet” başlıklı yazısının daha giriş cümlesinde, “İşçi eylemlerine çöreklenen sol” vurgusuyla, sol/sosyalist güçlerin işçi sınıfı ve onun eylemleriyle ilişkilenmesini, içerisinde yeralmasını “ülkemizde önemli bir sorun” diye tanımlıyor. Hemen ikinci cümlesinde de, bu güçlerin, “Haklı ve meşru bir alın teri mücadelesi veren işçilerin eylemlerini sözde sahiplenerek, siyasi bir mücadeleye evirirler” tespitinde bulunuyor.

KOMÜNİSTLER İŞÇİLERİN EKMEK MÜCADELESİNE SÖZDE DEĞİL ÖZDE SAHİP ÇIKARLAR

Meselenin özünü çarpıtmak için araya sıkıştırdığı o “sözde” vurgusunu çıkartırsak, bu zat, tespitinde yerden göğe kadar haklı aslında. Önlerine kemiği kim atarsa onun borusunu öttürmeyi meslek edinmiş bu tiplerin aklı, komünistlerin, hiçbir karşılık beklemeksizin işçi hareketiyle ilişki kurmalarını ve bunu niye bu kadar önemsediklerini almaz. Kapitalist sömürü düzenini tepeden tırnağa yıkıp yerine sosyalizmi kurmaya yetenekli tek sınıf olarak işçi sınıfını gören komünistler, işçilerin alınteri-ekmek mücadelesini öyle ‘sözde’ falan değil açık ve net bir biçimde sahiplenirler. Ağır bedeller ödeme pahasına da olsa işçilerin ileri sürdükleri taleplerin gerçekleşmesi için var güçlerini ortaya koymaktan geri durmazlar. Şunu da bilirler ki, ekmek mücadelesinin siyasal mücadeleyle iç içe geçerek yürütülmesi, sadece bir tercih değil aynı zamanda bir zorunluluğun sonucu olarak çıkar ortaya.

Bu zorunluluğu bizzat 3. Havalimanı Direnişi’nin kendisi bir kez daha göstermiştir. İşçilerin kaleminden kağıda dökülen 15 maddelik liste, tamamen yaşamsal insani ihtiyaçlardan oluşan taleplerdir. Bu talepler doğrultusunda ortaya çıkan işçi direnişinin,  bütün kamuoyunun gözü önünde patron-devlet işbirliğiyle zorla bastırılmasının kendisi, ekonomik ve siyasal mücadelenin iç içe yürütülmesinin ne kadar gerekli olduğuna işaret eder.

3. HAVALİMANI DİRENİŞİ, KAPİTALİST BARBARLIĞIN ÇIPLAK YÜZÜNÜ AÇIĞA ÇIKARDI

Türkiye’de çevre ve yaşam alanlarının baştan aşağı betonlaştırılmasıyla elde edilen rant ekonomisine çöreklenmiş burjuvazi, 3. Havalimanı projesi adı altında İstanbul’un ciğerlerinin sökülmesi anlamına gelen Kuzey Ormanları’nın talanını faşist AKP rejiminin korumasında gerçekleştiriyor. Hiçbir toplumsal meşruiyeti olmayan rant alanında, 35 bin işçiyi ortaçağdan kalma koşullarda çalışmaya ve yaşamaya mahkum ederek girişilen havalimanı inşaatı, bir ‘prestij projesi’ olarak yutturulmaya çalışılıyor. Fakat bu özünde AKP yandaşı 3-5 kanemici tekel ve onların yabancı ortaklarının ceplerini doldurmaya yarayacak çok yönlü bir yağma ve açgözlü bir sömürü projesi. Bu inşaatın yükseldiği alanda dökülen işçi kanı, barınma, beslenme ve çalışma koşullarına karşı patlayan işçi isyanı, bu gerçeği ve bunun altında yatan kapitalist barbarlığın çıplak yüzünü açığa çıkardı.

3.Havalimanı çalışma kampı üzerindeki perdenin yırtılıp atılması, yüzlerce işçinin gözaltına alınması, 30 işçi ve 5 sendikacının tutuklanması pahasına gerçekleştirildi. Direniş sonrası estirilen teröre, gözaltı ve tutuklamalara, işten atmalara, şantiye alanının adeta kışlaya çevrilmesine rağmen, orada nasıl bir sömürü cehenneminin yaşandığının İnşaat İşçileri Sendikası üzerinden dışarıya aktarılmaya devam etmesi bile önemli bir kazanımdır. Yöneticilerinin ve şantiyedeki temsilcilerinin tutuklanmalarına rağmen İnşaat-İş’in o şantiyede yaşananları her gün, neredeyse saat saat, görüntüleriyle aktarmaya devam etmesi bile hem işçilerdeki tepki birikiminin büyüklüğünü hem de İnşaat İş’in o şantiyede nasıl bir prestije ve etkiye sahip olduğunu gösterir. Demek ki oradaki isyan, “dışardan giden 3-5 kışkırtıcının örgütlediği bir provokasyon” değildir.

Zaten o insani talepler temelinde patlayan işçi isyanından duydukları korkunun bu kadar büyük olmasının nedeni de, bu gerçeklerin farkında olmalarından kaynaklıdır.

MİLİTAN DEVRİMCİ SENDİKAL ÇİZGİYİ İTİBARSIZLAŞTIRMAK İSTİYORLAR

Şimdi o korku büyüyor. 3. havalimanı şantiyesinde yeni bir isyanla karşılaşma korkusuna, giderek derinleşen ekonomik ve siyasal kriz koşullarında, şehir hastaneleri başta olmak üzere diğer büyük projelerdeki şantiyelerden işçilerin, 3. Havalimanı Direnişi’nin açtığı yoldan yürümeleri korkusu ekleniyor. Bu korku işçi sınıfının diğer bölüklerinde bir hareketlilik yaşanabilme olasılığını düşündükçe katlanarak büyüyor.

AKP’nin kalemşörü, sola/sosyalist güçlere olan nefretini kustuğu yazısında bundan dolayı “sağ” siyaseti, işbirlikçi, sarı sendikaları göreve çağırıyor.Hatta zamanında harekete geçip 3. Havalimanı Direnişi’ni bu kadar büyümeden bastırmayı başaramadıkları için eleştiriyor. “Bu hatayı bari bundan sonra tekrarlamayın” diye akıl verip yol gösteriyor. Alıntı belki biraz uzun olacak ama, AKP’nin ‘siyaset akademisi’nde görevli akıldane bakın neler söylüyor:

Burada bir başka sorun da sağın emek sorunlarına karşı bazen duyarsız kalmaları. Türkiye’de sol çevreler işçi eylemlerine çöreklendikleri için toplumun önemli bir bölümü bu eylemlerin ideolojik olduğunu düşünerek destek vermiyorlar. 3. Havalimanı eylemlerinin ilk gününde terörle özdeşleşmiş bir parti olan HDP’li milletvekillerinin eyleme destek vermesi toplumsal desteği azaltmıştır. Ancak diğer partilerin milletvekillerinin olayı anlamak için bu işyerini ziyaret etmeleri gerekirdi. Böyle yapılmış olsaydı belki olay ilk günlerde suhuletle çözülebilirdi.

 

Asıl işveren olan İGA işyerinde toplu iş sözleşme yapan yetkili tek sendika Yol-İş sendikası. Ancak taşeronların önemli bir kısmı sendikalı değil. Eylemler başladığında çalışanların sorunlarının tespit ve çözümünde Çalışma Bakanlığının devreye girmesi gerekirdi (…) İşyerinde işçilerin çalışma şartlarına ilişkin iddialar yerinde incelenseydi ve işçilerin meşru talepleri yerine getirilseydi olaylar belki de bu kadar büyümeyecekti. Olayların başlamasından yaklaşık bir ay sonra İGA CEO’su Kadri Samsunlu bir köşe yazarına 12 Ekim’de verdiği beyanatta “İşçi arkadaşlarımdan özür diledim. Haklıydılar” diyor. Bu sözler o gün söylenmiş olsaydı belki hiçbir olumsuzluk da yaşanmayacaktı.

Korku, sermayenin uşaklarına bakın neler söyletiyor!  Kendi cephesinin aymazlığı ve beceriksizliklerini böyle sitem konusu yaparken; İnşaat-İş şahsında, “sol/sosyalist” olarak nitelendirdikleri militan devrimci sendikal çizgiyi itibarsızlaştırma manevralarından da tabii geri durmuyor.

Fakat buz kırılmış, yol açılmıştır bir kere. Tüm baskı, itibarsızlaştırma ve kriminalize etme çabalarına rağmen, ‘Kavga, sokak, direniş’ şiarıyla sektöre çalınan maya tutmuştur. Simgesel düzeyde de olsa toplumsal dayanışma ağları örülürken, bu çizgide kararlılıkla yürüyenler emek hareketi içerisinde burjuvaziye kök söktürecek anlamlı bir güç oluşturacaklar.

Ayrıca Kontrol Et

Ekos İşçilerinden Sendika Düşmanlığına Karşı Fabrika Önünde Eylem

Birleşik Metal-İş sendikasında örgütlenmeye başlayan işçiler, karşılarında patronun baskı ve tehdit hamlelerini buldu