“Kriz miriz yok” diye efelenen hemen ardından da “her krizi fırsat demektir” gibi bir tespitle kendi kendisiyle çelişmekten bir an bile çekinmeyen, her kritik konuda da halkın önüne “ekonomik savaş” gibi “milli duyguları” kışkırtacak o sihirli sözü koyan Tayyip Erdoğan, erken emeklilik taleplerini de aynı başlık altında hedefe çaktı.
Hak talep eden, “bu böyle olmaz” diyen herkesi objektif olarak “vatan haini” ilan eden Erdoğan, erken emeklilik talep eden milyonlarca emekçiyi de “Ekonomik savaşın verildiği dönemde, bir tarafta fırsatçılar türedi, diğer taraftan da bunlar türedi. Böyle bir şey olamaz, buna adalet, hak denmez. Sosyal güvelik sistemimizi yeni bir batağın içine niye sürükleyelim? Türkiye geçmişte popülist politikalardan çok çekti, gelin yeniden bu tehlikeli alışkanlığı hortlatmayalım” sözleriyle azarladı, tehdit etti.
Emeklileri “yük” olarak gören ve hatta işçinin ücretinden yapılan kesintilerin tamamının emeklilikten sonraki 6 yılda alacağı maaşla eşdeğer olduğunu, sonraki yılların devletin sırtında bir yük olarak taşındıklarını belirten Erdoğan, işçi ve emekçilere mezarda emekli olmalarını buyurdu.
İşçi ve emekçilerin tüm toplumsal taleplerini “popülizm yapmayacağız” diyerek saldırı konusu haline getiren, Saray’ın o devasa harcamalarını “itibardan tasarruf olmaz” gibi fiyakalı bir cümleyle savunan Erdoğan, erken emekliliğin sayısal hesap dökümünü yaparak, “maliyeti 750 milyar” dedi!
Oysaki aynı Erdoğan mesela asıl olarak biz emekçilerden kesilen vergilerle oluşan devlet bütçesinin (9 ayda 459 milyarlık vergi geliri elde edilmiş!) önemli bir kısmını nerelere harcandığının dökümünü yapmaktan itinayla kaçınıyor. O harcamaların büyük çoğunluğunun reklam ve tanıtıma, lüks taşıtlara, kira giderlerine, açılımı yapılmayan “diğer sosyal amaçlı transferler”e, görev zararlarına, örtülü ödeneğe, devletin aldığı borçların faiz giderlerine gittiğini, bunların her birininse başlı başına israfı ifade ettiğini elbette ki açıkça ortaya koyamaz. Ona göre bunlar “itibar” sorunu ama işçi ve emekçilerin ihtiyaçlarını karşılamak, yıllarca çalışmalarının kendilerinden de kesilerek oluşturulan bedelini istemek “israf” oluyor!
Erdoğan’ın dün yaptığı ve erken emeklilik talep edenleri tehdit ederek, mezarda emeklilik buyrukları saldığı o konuşmasında bize ilişkin “maliyet hesaplarını” kılı kırk yararak yaptığını açıkça ortaya koyan o konuşmasındaki bu yaklaşım sınıfsal tutumun özü özetidir.
Türkiye’deki ortalama yaş ömrünün 78 olduğunu, emeklilik yaşının ortalama 52 olduğunu kaydeden Erdoğan, erken emekliliğin uygulanması halinde bunun maliyetinin ne olacağını şu ince hesaplamayla ortaya döktü: “Bir emekli tüm çalışma hayatı boyunca ödediği primi altı yılda emekli maaşı olarak geri almaktadır. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun hesabına göre, emeklilikte yaşa takılan denilen gruba 6,2 milyon kişi giriyor. Bunun yıllık maliyeti 26 milyar liradır. Toplamda bu rakam 750 milyar lirayı buluyor. Biz böyle bir yükü milletimizin sırtına bindirmek gibi bir hakkımız var mı, milletimize soruyorum.”
Kendi “itibar” harcamalarına dair tek bir kelam etmeyen, hatta lüks ve israfta ismini gelmiş geçmiş en namlı diktatörler listesinin başına yazan Erdoğan’ın biz emekçileri bu denli yüksek perdeden aşağılaması, tehdit etmesinin sineye çekilmesinin yarınki sonucunun ne olacağı ortada. Sosyal güvencemizin, emeklilik hakkımızın, kıdem tazminatımızın hoyratça gasbedilmesidir bunun varacağı yer.
Bizler Erdoğan’ın sözleriyle “böyle bir şey olamaz” demedikçe…