KESK Yönetimi, rezaleti daha fazla büyütmekten kaçınmalıdır!



KESK’in itibarının, asıl olarak, sınıf mücadelesinin görevleri karşısında aldığı tutuma bağlı olduğu, anlaşılan “unutulmuş”.


KHK’larla ihraç edilen binlerce üyesi için anlamlı bir sahiplenme geliştiremeyen, krizin giderek ağırlaşan etkileri karşısında “üretimden gelen gücün kullanımını” lafzen bile dillendirmeyen KESK, bu aralar çok önemli (!) konularla meşgul.

Önceki gün, “İhraçlar için anlamlı bir eylem programı çıkarmadığı” gerekçesiyle yaklaşık 1 yıldır bina içinde oturma eylemi yapan üyelerinin eşyalarını “özenle paketleyip” kapıya bırakmış ve bu tutuma karşı kapı önünde oturma eylemi başlatan üç kadın emekçiyi, içerden çıkan onlarca kişilik bir grupla tekme tokat ve ağır hakaretlerle sokağa atmıştı.

Bu tutumuyla tarihine kara bir leke düşüren KESK, şimdi de tüm şubelerine “KESK onurumuzdur, sahip çıkıyoruz!” başlıklı basın açıklamaları yapmaları için talimat gönderdi.

Daha önce, meclisler ve kurullar karar almadan hiçbir eylem yapamayacaklarını açıklayan KESK yürütmesi, şimdi kendisine bir tutum alan üyelerine karşı örgütün hızla harekete geçmesini buyuruyor. Tüm KESK üyelerinin de iradesinin çiğnenmesiyle alındığı anlaşılan bu kararını ise, döverek sokağa attığı üye grubunun (Yüksel Direnişçileri) sendika genel merkezi binası önündeki bekleyişleri yüzünden binaya giremedikleri, hakarete uğradıkları ve kamuoyu nezdinde KESK’in itibarının yıpratıldığı gibi gerekçelere dayandırıyor.

KESK’in itibarının, asıl olarak, sınıf mücadelesinin görevleri karşısında aldığı tutuma bağlı olduğu, anlaşılan “unutulmuş”. 15 Temmuz bahanesiyle faşist rejimin yeniden yapılandırılması kapsamında yüzbinin üzerinde kamu emekçisi sokağa atıldığı halde buna karşı bugüne kadar anlamlı bir mücadele programı ve pratiği ortaya koymamış olmanın utancı ve ezikliği duyulacağı yerde, “KESK’in gücü”nü, 3-5 üye üzerinde konuşturmaya kalkmanın kendisinin nasıl ciddi bir itibar sorunu yarattığı bilmezden gelinmiş…

Evet, KESK’in ihraçlara karşı anlamlı bir mücadele programıyla çıkması talebini, bina içinde oturma eylemiyle gündemleştirmeye çalışmanın beyhudeliği ortada. Fakat görülen o ki, bu eylemi ısrarla sürdüren KESK üyelerinin bu beyhude çabası, yürütme üzerinde sarsıcı bir etki yaratacağı yerde anlaşılan rahatları kaçırmış. KESK Yürütmesi’ni, devletle aynı tutumlara sürükleyen bir deformasyona yol açmış. KESK yürütmesinin aldığı tutum, sergilemeyi sürdürdüğü pratik, bunun ifadesidir.

İçeriğine ve biçimine katılır ya da katılmaz ama, KESK Yürütmesi’nin, KESK’in hiçbir üyesine karşı bu şekilde tutum alamayacağını, onların kendilerini ifade etme biçimlerine ambargo koyamayacağını, o binanın tüm KESK üyeleri gibi onların da binaları olduğunu hatırlatırız!.. İşin bu boyutlara gelmesinin asıl sorumlusu, üyelerine şiddet uygulayan, bu arada polisi devreye sokan, sonrasında da işi büyütüp şubelerden basın açıklaması yapmalarını talep eden KESK yönetimidir.

KESK, tepeden inme talimatlarla şubelerini basın açıklaması yapmaya zorlayarak durumu daha fazla berbatlaştırmak yerine, üyelerinin o binada kendilerini ifade etme haklarına saygı göstermeyi tercih etmek zorundadır! Bu ifade ediş biçimi nasıl olursa olsun, KESK yönetimi, bunu yapmakla mükelleftir!

Demokratik işleyişten, taban inisiyatifinden bahseden bir anlayış, eğer dediklerinde samimi ve dürüstse, kendisiyle aynı çizgi ve anlayışta olmayan üylerinden gelecek tepkilere de açık olmak zorundadır. Sorumluluk sahibi, aklıbaşında bir yönetim, tepkileri bastırmanın yollarına kafa yormaktan önce, bu tepkileri ortaya çıkaran zemini değiştirmekle mükelleftir!..

Ayrıca Kontrol Et

Haydi Direnişe!..

“Kölelik koşullarında çalışmaya mahkum değiliz!” diyerek kolektif bir bilinçle hareket eden Fernas Maden işçileriyle Akcanlar Tekstil işçileri sınıfın öfkesini kuşanarak patronlardan hesap soruyor