Adım yok; beni ‘kadın’ diye çağırırlar



Aslında adım var benim, yalnızca ben adımla var değilim. Hayatımın dümenini elime alıp kendimi var etmeliyim


Nilgün Kumru

Kadını toplumdan soyutlama ve birey olmaktan soyundurma projesi, pembe otobüslerden çocuk istismarı yasasına; ‘kadını değil aileyi korumacı’ boşanma karşıtlığından, nafakaya süre sınırlaması girişimlerine hız kesmeden sürüyor. Bu girişimler halihazırda var olan; kadına biçilen aile içi roller, sıklıkla uygulanan ve cezasız kalan kadına yönelik cinsel/fiziksel/sözel/psikolojik/ekonomik şiddet ile iş hayatında uygulanan cinsiyete özel mobbing çeşitleri ile beslenerek kadınlar ‘adsız’laştırmak isteniyor…

*

Adım yok; beni ‘anne’ diye çağırırlar. Doğurur, emzirir ve büyütürüm onları. Bezlerini değiştirir, çorbalarını içiririm. Bakarım onlara, yalnız ben. Okula götürür getiririm, ödevlerini yaparız beraber. Çamaşırlarını yıkar, katlar, giydirir; yıkar, paklar, saçlarını tararım. Patikler örerim onlara, ya da arkadaşlarının doğum günü için bir atkı, mağazada beğendikleri bir kazak. Dertlerini dinlerim, dermanları olurum. Hepsini ben yaparım, beni ‘anne’ diye çağırırlar.

Adım yok; beni ‘’ diye çağırırlar. ‘Benim eşim’ ya da ‘onun eşi’. Ev benden sorulur, ortalık yerde çıkarılan çorapların yeri bile benden sorulur. Sonra yemek, bulaşık, çamaşır, temizlik, ütü, börek-çörek, hatta onun keyfi bile benden sorulur. Yalnız ne giyeceğim, nereye gideceğim, kaçta döneceğim benden sorulmaz, yani sorulur gibi yapılır belki ama sorulmaz; beni düşünür ve benim için kaygılanır o. Hep beni düşünür. Ben de onu; akşama ne yemek yapsam bayıla bayıla yiyeceğini, yarın giyeceği gömleğin ütülü olup olmadığını, arkadaşları eve geleceği zaman nasıl ağırlayacağımı, ne yapsam nasıl yapsam benden ‘eşim’ diye bahsederken göğsünü kabartacağını düşünürüm.

Adım yok; beni ‘işçi’ diye çağırırlar. Kah ‘gündelikçi’ olur, adı olanların ’eş’lik işlerini yaparım; kah ‘bakıcı’ olur, adı olanların ‘anne’lik işlerini yaparım. Beni bir fabrikada bantta çalışırken de görebilirsiniz, o zaman da adı olanların cebi için çalışırım. ‘İşçi’ diye çağırılanlar umurunda olmaz patronun, doğrudur. Ama ‘işçi’nin yanında bir de ‘kadın’san umurunda olmamak yeğdir, hele ki biraz alımlıysan, patronun umurunda olmamak çok iyidir.

Adım yok; beni ‘kadın’ diye çağırırlar. Ne yapmam gerektiğini başkaları söyler, eteğimin boyunu ve kimlerin önünde bacak bacak üzerine atıp oturamayacağımı. Nerelere gidebileceğimi, kiminle nasıl konuşacağımı, ne zaman kiminle evleneceğimi, kimi sevip sevemeyeceğimi, kimi nerede öpüp koklayabileceğimi söylerler. Hatta ne kadar yaşayacağımı bile başkaları söyler. Neyi ‘hak ettiğimi’ çok iyi bilirler, dünyanın en korkunç şeyini bile yaşasam ‘hak ettiğim’e kanaat getirirlerse önemi yoktur. Gerçi; durum burada da biraz patronun umurunda olmamak gibi, önemi olmaması yeğdir. Önemi olursa başıma ne geleceğini de onlar söyler.

Size yalan söyledim, aslında adım var benim. Yalnızca ben adımla var değilim. Hayatımın dümenini elime alıp kendimi var etmeliyim. Hatta kendimi var etmekle kalmamalı, kendini var edemeyenlere de yardım etmeliyim.

Ben ‘anne’ de olabilirim ‘eş’ de, ikisi de olmaya da bilirim; bunlar beni ben olmaktan çıkarmaz. Benim ‘kadın’ olmam da ne işimde, ne sosyal hayatımda belirleyici değildir. Doktorsam doktorumdur ben, ‘kadın doktor’ değil mesela; ya da benim arkadaşlarım vardır, isimlerini cebimde biriktirdiğim ‘potansiyel eş adayı erkek arkadaşlarım’ değil.

Yahut kadın olmam, korunmaya(!) muhtaç olduğum anlamına asla gelmez, benim yerime düşünüp karar alamaz hiç kimse. Ben kendimi savunabilirim, ben kendimi ifade edebilirim, ben kendimi geçindirebilirim, ben kendime ‘sahip çıkabilirim’, ben ne istersem o olabilir, ne istersem onu yapabilirim.

Ve artık sizlere de söyleyebilirim; benim adım…

Ayrıca Kontrol Et

Kadınlara Değil Katillere Barikat!

İktidarın itinayla uyguladığı cezasızlık politikaları, Semih Çelik’in elinde bıçağa, Ebru Öcal’ı katleden Cihan Karaman’ın elinde silaha dönüşüyor. Ya da koca bir köyün sessizliğinde Narin’i hayattan koparan el oluyor