Farklı bir heyecan içindeyiz. Müjde gibi bir haber bu cezaevleri için. Özellikle bizim yoldaşlığımız başkalarının yoldaşlığına benzemez. Böyle de bakarsak sevincimiz katlanıyor.
Aydın Cezaevi’ndeyiz, son yıl koşullar diğer cezaevlerine kıyasla daha iyi. Okumak için çok olumlu ortamlar oluşturulmuş. Günde 8-10 saat okuyabiliriz, tüm gün havalandırma var.
Sezai yoldaş geliyormuş Mamak’tan… Sezai yoldaş orada 10 yıl kadar kalmış. Koşullar çok elverişsiz ve orada direnen birkaç kişiden biri.
Buraya gelmesine bu anlamda da çok seviniyoruz. “Buradaki koşullar sayesinde olumlu şeyler yaratabilir,” diyoruz.
Biz dört yoldaşız. Belli bir yaşantı kurduk ama herkes daha çok kendi başına… Yaşar yoldaş ortaklaşa bir yaşam kuramadı bizlerle, bu yönde çok çok zayıf ve ilgisizdi. Bize hiç uymayan bir durum var, rahatsızız. Kadınlar koğuşunda bir yoldaşımız var. Derken Sezai yoldaş geldi. Bu yoldaşı daha önceden görmemiştim. Üst organ yöneticisi bir yoldaş. Gerçi Yaşar yoldaş da öyle biri ama garip bir yapısı var, ısınamıyoruz. Onun kendi başına yazıp-çizmesi anlamında yoğunluğuna da bağladık gerçi bunu, ama böyle değilmiş meğer.
Sezai yoldaş daha ilk günlerde çok büyük enerji aşıladı bize.
“Yoldaşlar eğitim çalışması yapıyor musunuz?”
“Hayır, herkes bireysel çalışmalar yapıyor.”
Bunu duyunca üzüldü tabii ki, hemen ortak eğitim çalışmasını örgütledi. Biz değil ama başka arkadaşlar şöyle düşünebilir.
“Mamak’tan gelmiş, buradaki olumlu koşulları bireysel anlamda kullanabilir…” Beklenti genelde budur.
Müthiş bir yoldaş Sezai. Bizim çamaşırlarımızı yıkar, katlar ve başucumuza koyardı. Şaşkınız çok şaşkınız hem de. Bir an bizi yalnız bırakmaz, sohbet ederdi. Hiç unutulmayan bir özelliği vardı.
Koğuşta başka hareketlerden de arkadaşlar vardı. Sezai yoldaş tabağındaki etleri herkesin tabağına paylaştırırdı. Bir anne gibiydi. Çok çok hoşuma giderdi bu hareketi.
Derken açlık grevi başladı. Sezai yoldaş çok zayıf, beslenmemiş yıllardır yıpranmıştı… İnsan içten içe Sezai yoldaşı korumak ister ama söyleyemez tabii.
Açlık grevine o da başladı. Aramızda geçen ilginç bir diyalog vardır.
Sezai yoldaş banyoya girdi. Ne olduysa oldu, sırtını ovalamaya gideceğimi söyledim. Israr ettim, sessiz kaldı. Lifi sabunlayıp sırtını sabunluyorum. Şaka yollu şöyle dedim.
“Yoldaş çok zayıfsın, keşke sen açlık grevine girmeseydin….”
“Olur mu hiç yoldaş. Sen iyi sabunla yeter…”
Neyse açık görüş var bayramda, Sezai yoldaş 10 yıl boyunca hiç açık görüş yapmamış. Tüm ailesi gelmişti. Bir gün boyunca açık görüş serbestti. Şok oluyoruz. Sezai yoldaş kısa bir hal-hatırdan sonra bizim ailelerimizle tüm zamanını geçirmeye başladı. Onlarla çok sıcak ilgileniyordu.
Sezai yoldaşın mükemmel bir ailesi vardı. Hamurunun çok sağlam olduğunu buradan da anlamak mümkündü. Ailesi de bizleri -hiç ama hiç- Sezai yoldaştan ayrı düşünmezdi.
Firar için kazılan tünel ortaya çıkmıştı. Cezaevine yüzlerce komandoyla baskın yapıldı. Koridorlardan geçip karşı tarafa giderken sistemli dayak vs….
Hücrelere doldurulduk. Sezai yoldaş yan hücredeydi. Herkes yeteneklerini gösteriyordu. Eğlence düzenliyorduk. Sezai yoldaş şarkı söylüyordu. Çok güzel sanat müziği şarkıları söylerdi.
Onu bir daha göremedim. Tahliyesinden kısa bir süre sonra trafik kazasında kaybettik. Ama o benim yaşamım boyunca örnek aldığım bir yoldaş, şaşırdığım yollarda ışığım olmuştur.
10 yıl Mamak’tasınız. İşkenceler, açlık grevi, baskılar ve yasaklarla yaşamışsınız. Ne de olsa gittiğiniz iyi bir yerde olanaklar sizi cezbeder, sizi sürükler, kendinize özel zamanlar ayırmak istersiniz….
Sezai yoldaş “insan” tanımına en iyi uyan yoldaşlardan biridir bence…
İsmail Uçar