‘Yeni fırtınalara hazır olmak gerekir’



3. Havalimanı’nda çalışan bir işçiyle konuştuk. İşçi, “Bu sorunları düzeltmedikleri sürece yakın zamanda olmasa bile yeni fırtınalara hazır olmak gerekir” diye vurguladı


3’üncü Havalimanında çalışmakta olan bir işçiyle 14-15 Eylül işçi direnişi öncesi ve sonrasını konuştuk:

Alınteri: Direniş öncesindeki öfke birikimi nasıl isyana dönüştü?

İşçi: İşçi arkadaşlar kendilerine reva görülen insanlık dışı koşullara karşı öfkelerini dile getiriyorlardı. Çünkü yemekhane leş gibi kokuyordu, yemekleri köpeğin önüne koysan yemez durumdaydı. Servis sorunu başlı başına ayrı bir sorun, yatakhanelerdeki tahta kuruları dersen uykusuzluk ve sabaha kadar kaşınma, yaraların olması da sabrı taşıran şeylerin başında geliyordu.

Çalışma koşulları ve işçilerin yaşam alanlarındaki bu sorunlar giderilmiyordu. İşçilerin bu durumdan duydukları rahatsızlık, kendi aralarında yaptıkları sohbetlerden bir adım öteye giderek “bu duruma karşı ne yapabiliriz”i konuştukları toplantılara dönüştü. 14 Eylül’den önce işçiler kendi aralarında yaptıkları bu toplantılarda eylem kararı almıştı. 14 Eylül sabahı yağmurun çok yağması, servislerin geç gelmesi alınan kararın da hayata geçirilmesini tetikledi.

Alınteri: O gün eylem yapmaya tetikleyen şey yağmurda uzun bir süre servis beklemek olmuştu.

İşçi: Evet servis sorunu o gün bardağı taşıran şeydi. O kadar çok servis beklemek zorunda kalıyorduk ki… Mesela bizim mesaimiz saat 16:00’da bitiyor. Ama servis zamanında gelmediği için şantiyeden saat 18:00’de servis geldiğinde ayrılabiliyorduk. Yani sabah da akşam da en az 2 saat servis beklemek zorunda kalıyorduk. Hele de yağmur yağıyorsa yandınız, iç çamaşırlarınıza kadar sırılsıklam oluyorsunuz.

14 Eylül günü arkadaşlarımız servis sorununun yanı sıra yatakhanedeki tahta kurularını, yemek sorunlarını hep birlikte protesto ederek dile getirdiler.

Alınteri: 14 Eylül günü senin tanık olduğun şeyler nelerdi?

İşçi: Ben aslında başka bir alanda çalışıyorum. Sabah işe gittiğimde servislerin olmadığını, işçi arkadaşların kalabalık bir şekilde toplanmış olduğunu ve bulundukları yerin etrafının kapatılmış olduğunu gördüm. O gün bize servislerle gitmememiz gerektiği söylendi. Bir taraftan da eylem yapan işçilerin içinde olan arkadaşlarımız telefonla olanları bize de aktarıyorlardı. Bilgi aktaran arkadaşlar işçilerin birçoğunun eyleme katıldığını, İGA yönetimin önüne gidildiğini, taleplerin karşılanmasını istediklerini bize anlatıyorlardı.

Alınteri: Bütün bu olanlar hakkında sen ne düşünüyorsun?

İşçi: Sadece ileri gelenleri topladılar. Gözaltına aldılar ve tutukladılar. Diğer taraftan sessiz sedasız birçok işçi çıkarıldı. Çıkarılan işçilerin yerine yeni işçiler alındı.

Alınteri: 14-15 Eylül’den sonra ne gibi gelişmeler oldu? Yani dile getirilen sorunlarda kısmi de olsa iyileştirmeler yaşandı mı?

İşçi: Servislerde bir düzelme oldu, yemekhaneler ve yemekler konusunda da iyileşmeler oldu. Ama yatakhaneler hala aynı duruyor. Yani tahta kuruları her yerde var. Mesela ben kargo bölümündeyim valizi kaldırıyorsun altında dolu tahtakurusu var. Geri yerine koyuyorsun başka bir valiz kaldırıyorsun yine tahta kurusu. Yani değişen bir şey yok.

Eğer şantiye sahası içinde kalıyorsan, yani evin yoksa yakınlarda… halin harap. Ben hiç olmazsa mesaim bitince evime geliyorum. Ama orada koğuşlarda kalan arkadaşlarımızın hali harap. Kolları, bacakları, vücutlarının çeşitli yerleri tahta kuruları yüzünden yara-bere içinde kalıyor, üstelik bir kaşıntı yapıyorki o da beterin beteri anlayacağınız.

Alınteri: 3. Havalimanı’nda birçok kaza oluyor, işçi ölümleri oluyor ve bunların birçoğu ne basına ne de dışarıya yansıyor. Bu konuda neler söyleyebilirsin?

İşçi: Ben bizzat tanık olduğum bir şeyi anlatayım. Benim çalıştığım yer herkesin gelip-geçtiği bir alan. Burada bir makine var. Bu makineyi çalıştıran işçi parmağını kaptırıyor. Ve başparmağının yarısından fazlası kesiliyor, makinenin altına düşüyor. O alan şeritlerle çember içine alınıyor. Orada yapılması gereken iş bitene kadar o parmak oradan alınmıyor. Ben 15 gün boyunca her gün gidip-gelip baktım acaba almışlar mı, oradan kaldırmışlar mı diye… 15 gün o işçinin başparmağının kopan kısmı orada durdu. Kan izlerine baktım revire kadar gidiyor. ‘Revirde görev yapan doktor ya da sağlıkçı o parmağın gerisi nerede diye merak etmedi mi’ diye de çok düşündüm.

Ve her gün ambulans sirenleri hiç eksik olmayan bir yer burası. Dünya kadar kaza ve ölümün olduğu ve kiminin günler sonra tesadüf eseri bulunduğunu biliyoruz.

Mesela bir oda düşünün, oda yapılırken asansör boşluğu her binada olur. Kocaman karanlık bir kuyu gibidir. İçeriye el feneri falan tutsanız da pek bir şey göremezsiniz. Kaç defa tesadüf eseri tanık olduk işçinin günler önce düşüp ölmüş bedeninin bulunduğunu buralarda. Neden böyle oluyor? Fark edilmiyor belki, işçinin orada olmadığını fark eden biri işçinin çalıştığı yerden ayrılmış olabileceğini düşünüyor, işten çıkarılmış olabileceği düşünülüyor… bir sürü sebebi var. En çok da ya işten çıkarıldığı ya da kendisinin işten çıktığı, izin almış olabileceği düşünülüyor.

Alınteri: Senin çalıştığın bölümde ne gibi sorunlar yaşanıyor?

İşçi: Bizim çalıştığımız bölüm gerçekten ağır, bizim burada sorunu amirler çıkarıyor. Bir çay içmemiz bile adama dert oluyor. Neymiş, bir sefer de içmeyiverecekmişim… “Niye” diye soruyorum, “içmeyiver” diyor. “Akşama kadar eşek gibi çalışacağım beş dakika çay içmeyeceğim, olmaz!” dedim. “Bak sen şimdi herkese böyle yapıyorsun ya hadi ben eyvallah ettim. Ama başkası etmez. O nedenle akıllı ol” dedim. Anlamadı. Birkaç gün sonra akşam mesai bittikten sonra bunu servisten indiriyorlar bi güzel dövüyorlar. Tabii döven işçiyi işten attılar ama olsun.

Bizim ücretlerimizin hepsi ödeniyor. Şöyle bir şey var. Mesela bir şirkette çalışan işçi o şirketten ayrılıp başka bir şirkete geçmek iterse bu hiç kolay değil. Geçmek istediği şirket ayrıldığı şirketi arayıp işçi hakkında bilgi alır. Oradan onay gelmezse işçiyi işe almaz. Hep birbirleriyle koordineli çalışıyor şirketler.

Alınteri: Peki, 14-15 Eylül’den işçilerin direnişine yapılan saldırı, gözaltı ve tutuklamalar işçilerde nasıl bir ruh hali yarattı. Yani işçilerde, işçi öfkesinde gerileme oldu mu? Yani devletin gözdağı işe yaradı mı?

İşçi: Saldırı, gözaltı, tutuklamalar ile vermeye çalıştıkları gözdağı belki şimdilik işe yaramış gibi gözükebilir dışarıdan, ama içeride öyle değil. Bu sorunları düzeltmedikleri sürece yakın zamanda olmasa bile yeni fırtınalara hazır olmak gerekir. En azından benim konuştuğum arkadaşlarımdan edindiğim izlenimlerim böyle.

Ayrıca Kontrol Et

Aile Hekimleri 5 Günlük İş Bırakma Eylemi Başlattı

Aile hekimleri, “Eziyet Yönetmeliği” diye tanımladıkları ‘Aile hekimleri, Aile Hekimliği Sözleşme ve Ödeme Yönetmeliği'nin iptali talebiyle 2-6 Aralık tarihleri arasında 5 günlük iş bırakma eyleminde