Gözde Çağrı Özköse
İran’da saçları açık çektiği bir fotoğrafla #MyStealthyFreedom hareketini başlatan aktivist Masih Alinejad, İran’da kadın olmayı, “günlük olarak kanunlara karşı gelmek” sözleriyle tanımlayarak, “İran rejimine göre ben azılı bir suçluyum. Çünkü çok fazla kadınım!” dedi.
Masih Alinejad, genç yaşlarda İran’ın kadınlar üzerindeki baskılarıyla mücadeleye başladı. 1994 yılında dağıttığı bildiri nedeniyle kısa süre tutuklu kaldı. Alinejad, 2001 yılında gazeteciliğe başladı ve kendi değimiyle “İran devletine diken” oldu. Alinejad, bu süreçte, İran devlet televizyonunda bir haber sunucusunun kadın gazetecilere yönelik tacizini ifşa etti. Yeşil Hareket sürecinde öldürülen 57 kişinin anneleriyle tek tek röportaj yaptı. İran’da yaşam alanı sürekli daraltılan Alinejad, “Biz bir parça kumaşa savaş açmadık, onurumuz ve kimliğimiz için savaşıyoruz” diyerek, 2009 yılında yurtdışına gitmek zorunda kalarak İranlı kadınların sesi olmayı üstlendi.
Sürgündeyken, sosyal medyada, Alinejad’ın saçları açık bir fotoğrafı yayınlaması, Benim Gizli Özgürlüğüm Hareketi’nin başlamasını tetikledi. “Saçlarım uzun yıllar boyunca İran rejiminin elinde rehin kaldı” diyen Alinejad, bu yıl içinde, “The Wind in My Hair/ Saçlarımın Arasındaki Rüzgar” adlı kitabıyla, yaşadıklarını anlattı.
Masih Alinejad, Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.
İran’dayken tutuklanmanızın nedeni neydi?
Ergenliğimden itibaren Ayetullah yönetimi için bir diken oldum. 19 yaşındayken hükümet karşıtı eylemlere katılmaktan dolayı ahlak polisi tarafından kısa süreli tutuklandım. Herhangi bir suçlama olmaksızın hapiste tutuldum. Daha sonra bir hakim bana elinde beni idam ettirecek kadar delil olduğunu söyledi. Aynı hakim daha sonra beni serbest bıraktı. Eğer o sırada yıllar sonra başına bu kadar bela olacağımı ön görebilseydi, muhtemelen beni bırakmak yerine idam ettirmeyi tercih ederdi.
#MyStealthyFreedom (BenimGizliÖzgürlüğüm) #MyForbiddenSong (BenimYasaklıŞarkım) ve #Whitewednesdays (BeyazÇarşamba) kampanyalarınız nasıl başladı?
#MyStealthyFreedom kampanyası, 2014 yılında saçlarımda rüzgarın tadını çıkarırken Facebook’a koyduğum örtüsüz bir fotoğrafla başladı. Fotoğrafın altına İranlı kadınlar batının özgürlüklerinin keyfini çıkarıyor olmama ne kadar özendiklerini yazdılar. Ben de onlara, aslında kendilerinin de meraklı gözlerden uzak aynı özgürlük alanını yaratabileceklerini yazdım ve daha önceleri İran’da araba kullanırken örtüyü çıkardığım bir fotoğrafı paylaştım. Kısa bir süre içinde Facebook sayfam aynı şeyi yapan, kamusal alanlarda saçlarını özgür bırakan kadınların fotoğraflarıyla doldu. O çığır açan kampanya işte böyle ortaya çıktı. Daha sonra o kampanya #MyForbiddenSong gibi başka inisiyatifler doğurdu. O kampanyada da İran İslam Devleti’nde halen yasak olan kadınların toplum içinde şarkı söylemesi üzerine kadınların şarkı söyleyen videolarından oluşuyordu. Daha sonra, örtünmek isteyen ama bunu devletin zorlamasıyla yapmak istemeyen kadınlar için #WhiteWednesday kampanyasını başlattık. Bu kadınlara Çarşamba günleri, zorunlu olarak başörtüsü takmayı protesto etmek için beyaz örtü kullanmaları çağrısı yaptım.
Peki kampanyanın bu kadar yayılmasını bekliyor muydunuz?
Kampanya kontrolümü aşacak şekilde büyüdü. Kadınlar İran sokaklarında başı açık gezip bana videolar göndermeye başladı. Daha sonra Vida Movahedi’nin kalabalık bir caddede başörtüsünü bir sopaya bağlayıp elektrik panosunun üzerine çıkmasıyla #GirlsOfRevolutionStreet kampanyası başladı. Vida’nın elektrik panosuna çıktığı kalabalık caddenin adı Revolution caddesiydi. Vida Beyaz Çarşamba günü o kutuya çıkıp beyaz başörtüsünü sallamaya başladı ve bugün hala süren bir hareket meydana geldi. 4 yıldır süren bu eylem o kadar büyüdü ki şu anda kadınlar İran sokaklarında başörtüsüz gezebiliyor, bu da My Stealthy Freedom’ın son hali, #WalkingUnveiled.
* Politik olarak kendinizi nasıl tanımlıyorsunuz?
Herhangi bir politik gruba bağlı değilim, öte yandan laik bir insan olduğumu belirtmeliyim. Dinin devletten ayrılması gerektiğine inanıyorum. Dine karşı değilim, ailemde pek çok kişi dindardır. Annem ve kız kardeşim isteyerek türban kullanıyorlar. İnanıyorum ki laik bir siyasi sistemde yaşamalıyız ve bu sistem dindar insanların haklarını da garanti altına almalı. İnsanlar uyum içinde beraber yaşayabilmeli.
İslam devletinde kadın olmaktan bahsederken, “Biz İslam’a karşı değiliz, İslam bize karşı” demiştiniz, biraz açabilir misiniz?
İran’da bir kadının boşanması hiç kolay değildir. Çünkü bir kadının beyanı, bir erkeğin beyanının yarısı kadar bile değer taşımaz. Çünkü bir kadının beyanı, bir erkeğin beyanının yarısı kadar bile değer taşımaz.
Demek istediğim şu ki, İran’da İslam’ın uygulanış şekli kadına karşıdır. Öte yandan dini esas alan her türlü yönetim de kadına ikinci sınıf insan muamelesi yapacaktır. İran’da İslami rejim güç kazandığından beri kadınlar ne giyeceğini seçmek, şarkı söylemek hatta İslami olmayan giyim gerektiren spor aktivitelerinde yer almak gibi pek çok haktan mahrum bırakıldı. Mesela İran’da bir kadının boşanması hiç kolay değildir. Çünkü bir kadının beyanı, bir erkeğin beyanının yarısı kadar bile değer taşımaz.
Sürgünde olmak, eve geri dönememekle ilgili ne hissediyorsunuz?
Sürgünde olmak acı bir deneyim. İnsanı yavaş yavaş öldürüyor. Artık İran’da yaşamıyor olsam bile, İran her gün benimle yaşıyor. Gittiğim her yere geliyor. İran’da olmamak bana düşüncemi özgürce ifade edebilmeyi kazandırdı. Konuşamayanlar adına konuşabilme özgürlüğü verdi. İran’da sesi kesilmeye çalışanların sesi olabildim. Ama ailemi göremiyorum. Her şeye rağmen yine de çok acı bir deneyim sürgünde olmak.
İngiltere’de sürgündesiniz. Avrupa’nın birçok yerinde etkinliklere katılıyorsunuz. Avrupa’daki ülkelerinin, mücadelenize bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Konu İran olunca Avrupa’daki hükümetlerden beklentilerimiz var. Avrupa Birliği hükümetlerinden İran’ı ziyarete gelen kadın delegelerin zorunlu başörtüsü konusuna dair tek bir soru sormaksızın geri dönerken, İranlı kadınların bu zorunlulukla gün be gün mücadele etmek zorunda kalıyor olması akıllara durgunluk veren bir olay. Bu, Avrupa Birliği delegelerine zorunlu başörtüsünün İran kültürünün bir parçası olduğu söyleniyor. İşin gerçeği ise bizim asla böyle bir geleneğimiz yok. Bu bizim geleneğimiz değil, onların ideolojisi.
Kadınlar için başörtüsü kullanmamanın, ya da toplum içinde şarkı söylemek gibi eylemlerin cezası nedir?
Cezalar kısa gözaltılardan kırbaç cezasına, para cezasından hapis cezasına kadar gidebiliyor. Son dönemde Yasaman Aryaei gibi pek çok kadın başörtüsü takmadıkları için bir yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. Aslında bu hapis cezalarının kendisi bile İslam devletinin kadın karşıtı Anayasası’na aykırıdır. Ama hükümet zorunlu başörtüsüne karşı olan bu direnişin önünü alamamaktan dolayı kendini oldukça tehdit altında hissediyor. Bu nedenle bu dönem cezaları arttırdılar.
Eylemler başladığından beri kaç kadın tutuklandı veya başka şekillerde cezalandırıldı?
Net bir rakam elde etmek çok güç ama düzinelerle ifade edebiliriz. Öte yandan zorunlu başörtüye karşı gelerek tutuklanmak İran’da kadınlar için yeni bir şey değil. Milli Güvenlik Güçleri’nin başkanı Esmail Ahmadi- Moghaddam’ın verdiği rakamlara göre yalnızca 2014’de 3.6 milyon kadına soruşturma açıldı, uyarıldı, para cezasıyla cezalandırıldı ya da ahlak polisi tarafından uygunsuz giyim nedeniyle tutuklandı.
Erkeklerin de başörtüsü eylemlerinde bulunduğuna şahit olduk…
Pekçok erkeğin inanılmaz bir gayretle destek olduğunu söyleyebiliriz. Kadınların ne giyeceklerini kendilerinin belirleyemiyor olması karşısında duydukları dehşeti dile getirdiler. Bu süreçte erkekleri de eyleme eklemlemek için #ManInHijab kampanyası başlattık ve internette başörtülü fotoğraflarını yayınlamaya başladılar. Kampa inanılmaz bir hızla başarıya ulaştı ve binlerce erkek, kadınlarla dayanışma için başörtülü fotoğraflarını göndermeye başladı. Üstelik #GirlsOfRevolutionStreet kampanyası İran’ı kasıp kavurmaya başladığında ve kadınlar anayollarda aleni bir şekilde başörtüsüz dolaşarak, başörtülerini sopalara bağlayıp sallayarak meydan okuduğunda, erkeklerin de aynı şeyi yapmaya başladığına şahit olduk. Erkeklerin katılımı inanılmaz ölçüde önemliydi, çünkü zaten zorunlu başörtüsü erkeklerin dürtüleri nedeniyle getirilmişti. Bu nedenle erkekler bu eyleme katılıp “bu yasak, bu zorlama benim zekamı aşağılıyor” dediği zaman, söz konusu yasanın meşruiyeti de tartışmalı bir hale geldi.
Verdiğiniz röportajlardan birinde “30 yıldır biz korkudan titriyoruz, şimdi sıra sizde” sözlerinizi okudum. Bu açıdan, önümüzdeki günlerde İran’a dair öngörüleriniz nelerdir?
İranlı kadınlar rejimin baskıcı politikalarıyla on yıllardır son derece cesurca ve farklı alanlarda mücadele ediyor. Adalet ve eşitlik için mücadelede mikro eylemselliklerden kitlesel eylemselliklere kadar pek çok çeşit eylem üretildi. Bizim kampanyamızın amacı, İran’da onların elinden alınmış olan sesi onlara geri vermek, konuşacak bir platform sunmaktı. 2014 ‘te bu kampanyayı başlattığım andan itibaren çok yol kat ettik. Şu anda İran’da pek çok kadın, yurt dışı medyasına seslerini duyurmak konusunda bana güveniyor. İran’daki bu durum ebediyen sürmeyecek elbette. Her gün çeşitli spontane protestolar ve muhalif gösteriler oluyor. Son kampanyamız #MyCameraIsMyWeapon iranlı kadınlara kendi değişimlerinin mimarı olabileceğini gösterdi. Devlet tacizini videoya alıp bize gönderiyorlar, biz de dünyaya duyuruyoruz. İran hükümeti de bu konudan son derece huzursuz olduklarını dile getirdi. Demek ki işe yarıyor.
Türkiye’de bir İslamileşme atmosferi olduğunun farkındayız. Zor zamanlar yaşıyor olduğunuzu biliyoruz. Eğer Türkiyeli kadınların şu an yaşadıklarını zaten yaşamış olan İranlı kadınlardan alacağı bir ders varsa, o da direnişi asla bırakmamaktır. Zalimlerin sizi bölmesine asla izin vermeyin.
İranlı kadın hakları aktivisti ve avukat olan Nasrin Soutodeh’in açlık grevinde olduğuna dair haberler yapıldı. Bir süre sonra eşinin de tutuklandı. Tahran’daki Evin Cezaevi’nde açlık grevinin büyüdüğü belirtildi. Siz bu konuda neler söylersiniz?
Nasrin ve eşi hala tutuklular. Son dönemde İslami rejim yalnızca muhaliflere karşı saldırılarını arttırmakla kalmadı, muhalifleri savunan avukatlara da savaş açtı. İran’da siyasi tutsaklar arasında, haksız yere tutuklanmalarını protesto etmek amacıyla açlık grevine başlamak son derece yaygın bir durum. Nasrin de haksız tutukluluğu ve çocuklarıyla görüştürülmemesi nedeniyle açlık grevine başladı. Payam Derafshan da başka bir tutuklu avukattı, geçtiğimiz günlerde serbest bırakıldı. Müvekkilinin şüpheli ölümü ile ilgili çıkan karara itiraz ettiği için 74 kırbaç cezasına çarptırıldı. İran’da şu anda tutuklu bulunan avukat sayısı şok edici boyutta. Siyasi tutsaklar yalnızca Evin Cezaevi’nde değil, dağıtılmış durumdalar. Rajaishahr ve Garchak hapishanelerinde de çok sayıda siyasi tutsak bulunmakta. Bu hapishaneler insan hakkı ihlalleriyle ünlüdür. Siyasi tutsaklar da genel olarak bu hapishanelere gönderilir.
Türkiye’de değişmekte olan rejim hakkında, siyasi ortam hakkında neler söylemek istersin? Türkiyeli kadınlara bir mesajın var mı?
Türkiye’ye gelince, bizim kampanyamıza destek vermek için başlattıkları kızkardeş kampanyası olan #BeyazÇarşambalar hareketi bizi inanılmaz duygulandırdı. Bu, ülkelerarası kız kardeşliğin vücut bulmuş haliydi ve dolu gözlerle takip ettik. Umuyoruz ki Türkiye’deki kız kardeşlerimiz bizi desteklemeye devam eder, benzer coğrafyalarda yaşayan kadınlar olarak dayanışma bizler için hayati önem taşıyor.
Türkiye’de bir İslamileşme atmosferi olduğunun farkındayız. Zor zamanlar yaşıyor olduğunuzu biliyoruz. Eğer Türkiyeli kadınların şu an yaşadıklarını zaten yaşamış olan İranlı kadınlardan alacağı bir ders varsa, o da direnişi asla bırakmamaktır. Zalimlerin sizi bölmesine asla izin vermeyin. Baskıya asla yenik düşmeyin. Kadın düşmanlığı ve faşizm karşısında birlik olun!
Mezopotamya Ajansı