İSİG Meclisi 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları günü dolayısıyla Türkiye’de çocuk işçiliği ve iş cinayetlerine dair bazı tespitlerin yer aldığı bir rapor paylaştı.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın çocuk işçilikle mücadele etmek ve çocuk işçiliği durdurmak için “Çocuk İşçiliği ile Mücadele Ulusal Programı” hazırladığını ve 2018 yılını “Çocuk İşçiliğiyle Mücadele Yılı” ilan ettiğini hatırlatan Meclis, bakanlığın uluslararası platformlarda da bununla övündüğünü, fakat gerçeğin o övünmelerle ilgisinin bulunmadığını çeşitli verilerle paylaştı.
“Bu noktada geçen ay TESK ile UNICEF’in düzenlediği “Çocuk Hakları ve İş İlkeleri Programı”nın tanıtım toplantısına katılan Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk da “Çocuk işçiliği ile mücadelemiz ve bu konuda gösterdiğimiz hassasiyet, istatistiklerimize de yansıdı. Bu anlamda, ülkemizde 1990’lı yıllarda yüzde 15’i aşan çocuk işçi oranı bugünlerde yüzde 5’in altına düşmüş durumda.” diye bir açıklamada bulundu” diye belirten Meclis, bunlar söylense de Türkiye’de çocukların çalışırken ölmeye devam ettiğini vurguladı.
Bu durumun artık 8 yaşındaki çocukların bile çalışırken ölmesi düzeyine ulaştığını kaydeden Meclis, “Yine mücadele yılı denilen 2018, böyle giderse en çok çocuk işçinin iş cinayetlerinde öldüğü yıl olacak. Çünkü Türkiye’de çocuk işçilik, sermayenin ihtiyaçlarını karşılamak üzere biçimlendiriliyor” dedi.
Çocuk işçilikle mücadelenin sorunun kapsamının açıkça ortaya konulmasıyla başlayacağının, fakat siyasi iktidarın son 6 yıldır konuya dair verileri bile sakladığının belirtildiği raporda, son on ayda en az 62 çocuk işçinin iş cinayetlerinde hayatını kaybettiği kaydedilerek şöyle devam edildi:
“Çocuk işçiliği ile mücadele” ettiği iddiasında olan iktidarın bir görevi de çocuk işçiliğini denetlemek iken Türkiye’de bu denetimden açıkça kaçılmaktadır. Çocuk işçiler, zaten ağır aksak ilerleyen işyeri denetimlerinin “görünmeyen” özneleri olmakta, dahası çocuk emeği gün geçtikçe daha çok denetim alanlarının dışında olan alanlara, işyerlerine kaydırılmaktadır.
Yılın ilk on ayında en az 62 çocuk işçi yaşamını yitirdi
Ulusal ve yerel basın, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sendikalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla bu yılın ilk on ayında en az 62 çocuk işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi… Yine kayıtlarımıza göre aynı dönemde ölen 25 işçi de 18 yaşında. Ancak bu işçilerin kaçının 18 yaşını doldurmuş olduğuna dair elimizde net bir bilgi yok. Yani bazıları 18 yaşın altında olabilir…
-Geçmiş yıllara baktığımızda 2013 yılında 59 çocuk, 2014 yılında 54 çocuk, 2015 yılında 63 çocuk, 2016 yılında 56 çocuk, 2017 yılında 60 çocuk çalışırken yaşamını yitirmişti…
-Çocuk iş cinayetlerinin en fazla yaşandığı üç il sırasıyla Gaziantep, Şanlıurfa ve Mardin’dir. Bu şehirlerde tarım işçiliği ve kırsalda yoksulluk had safhadadır. Yine en fazla çocuk iş cinayeti yaşanan illerin aynı zamanda mülteci nüfusun da yoğun olduğu iller olması dikkat çekicidir.
-Yaşamını yitiren 62 çocuk işçinin 10’u mülteci/göçmen çocuklardır. Mülteci çocukların ölüm oranının tüm göçmen işçilerin ölümünün 3-4 katı olması hem çalışma koşulları bakımından çok daha tehlikeli işlerde çalışmak zorunda kaldıklarını hem de çalışan mülteci çocuklara yönelik şiddetin ne denli büyük olduğunu göstermektedir.
-Çocuk iş cinayetlerinde ölen kız çocuklarının oranı ise yüzde 11 ile genel iş cinayeti verilerindeki kadın işçi oranının neredeyse iki katıdır. Bu durum kız çocuklarının özellikle tarım sektöründeki yoğun sömürüsünden kaynaklanmaktadır.
-Çocuk işçiler en çok ücretsiz aile işçiliğinin ve küçük yaşta çalışmanın yaygın olduğu tarım sektöründe ölmüştür. Her zaman söylediğimizi tekrar edelim: “Çocuk işçilik olmazsa mevsimlik işçilik olmaz.” Tarımdaki çocuk iş cinayetlerini yüzde 11 ile inşaat sektöründeki çocuk işçi ölümleri izlemektedir. Sanayide, madenlerde, küçük atölye ve işletmelerde, tamirhanelerde ve sokaklarda çalışan çocuk işçiler trafik kazalarında, boğularak, yüksekten düşerek ya da ezilerek hayatlarını kaybetmektedir.
-Ölüm nedenlerine baktığımızda zehirlenme/boğulma, trafik/servis kazası ve yıldırım düşmesi ilk üç sıradadır. Çocukların sağanak yağmur altında tarlalarda çalıştırılması sonucu yıldırım düşerek ölmeleri bile çalışma koşullarını gösteren önemli bir göstergedir.
-İş cinayetinde yaşamını yitiren 62 çocuğun 22’si 14 yaş ve altındadır. 14 ve altı yasal olarak çalışması tamamen yasak olan bir yaştır. Çalışması “yasal” olan 15 yaşın üstündeki çocuklar ise kimya, metal gibi ağır ve tehlikeli olup çalışması kanunen yasak işlerde de çalıştırılmaktadır.
Çıraklık ve stajyerlik
Yasak çalışmanın yanı sıra Türkiye’de yasal kılıf altında “meşrulaştırılan” çıraklık ve stajyerlik de “mesleki eğitim” adıyla çocuk emeğini sömüren yaygın çalıştırma biçimleridir. Çıraklık ve stajyerlik yapan çocuklar, işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerinden ve sosyal güvenlik korumasından uzak bir biçimde çoğu zaman yetişkinlerle aynı iş yaptırılarak çalışmaya mecbur bırakılmaktadır.
Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı töreninde çocuk işçilerin yerinin işyeri değil okul olduğunu söyleyen patron temsilcileri ise bu durumdan sonuna kadar istifade etmekte, işveren teşviklerinden yararlanıp, MEB ile protokoller imzalayarak çocuk işçi ordusunu asgari ücretin çok altında ücretlerle çalıştırmaktadır.
Bu konuda yapılan yasal düzenlemelerin tümü, çıraklık ve stajyerliğin artmasına vesile olmuş, çocuk işçilerin çalışma koşullarını daha da ağırlaştırmıştır. Hükümetin “istihdam seferberliği” kapsamında sözde 1 milyonun üzerinde olan yeni istihdamın, işyerinde işçi statüsünde kabul edilmezken istatistiklere eklenen stajyer, çırak ve kursiyerler olduğunu görüyoruz.
Bugün sayısı 1,5 milyona yaklaşan stajyer-kursiyer-çırak sömürüsüne ve çocukların diğer alanlarda çalışmasına 4+4+4 eğitim sistemi ile de kan taşınmaktadır. İşçi çocuk sayısındaki artış hem devletin patronlara teşvikinin bir sonucu hem de 4+4+4 eğitim sisteminin çocukları işçileştirme üzerine kurulu politikasının bir göstergesidir.
Çocuk işçiliğe karşı hukuksal önlemler de alınmıyor
Çocuk işçiliğinin ve çocuk iş cinayetlerinin önlenememesinin bir nedeni de sorumlulara ve faillere dönük cezasızlık politikasıdır. Yapılan soruşturmaların eksikliği, yargılama sürecinde yargı organlarının “yanlış” ve yanlı değerlendirmeleri, asıl sorumluların yargılanmaması, baskı ve yıldırma süreçleri ile yaşamını yitiren, zarar gören çocukların ailelerinin anlaşma yolunu seçmek zorunda bırakılmaları ve yargı sürecinin uzunluğu da çocuk emeğinin sömürüsünü daha da katmerleştirmektedir.
Konuya dair verilen önergeye Bakanlığın verdiği yanıt durumu özetliyor: “2013 yılında 49 işyerine 59 bin 22 TL, 2014 yılında 52 işyerine 69 bin 286 TL, 2015 yılında 33 işyerine 47 bin 273 TL, 2016 yılında 95 işyerine 146 bin 626 TL, 2017 yılında 27 işyerine 44 bin 601 TL, 2018 yılının Haziran ayına kadar 23 işyerine 39 bin 343 TL idari para cezası verildi.”
Sonuç olarak
Eğitim sisteminden yasal yaptırımlara kadar birçok talep sunulabilir. Ancak işçi sınıfı mücadelesinin ‘çocuk işçiliğin yasaklanması’ talebini sadece belirli günlerde değil acilen mücadele programına alması gerektiğinin altını çizelim…