Şair Refik Durbaş, hayata veda etti.
Bir süredir diyaliz ve akciğer tedavisi gören şair, son olarak zatürreye yakalanmıştı. Dün (30 Kasım 2018) akşam saatlerinde fenalaşınca Medeniyet Üniversitesi Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yoğun bakıma alınmıştı fakat tedavi çabaları sonuç vermedi.
2015 Ekim’inde yitirdiğimiz şair arkadaşı, dostu, yoldaşı Sennur Sezer, 2009 yılında kaleme aldığı bir yazısında Türk şiirinin emekçi isimlerinden Refik Durbaş’ı şöyle anlatıyor:
65 yaş nereye düşer Refik Durbaş?
Gençtik demek yeterli değil, kırklı ellili yaşların ömrün sonu olduğuna inandığımız yaşlardaydık. Dünya bizimdi, daha doğrusu fethe gelmiştik. Refik Durbaş, Çapa Eğitim Enstitüsü öğrencilerindendi. Şimdi Çapa Öğretmen Lisesi olan bina. Behçet Necatigil o okulun öğretmenlerindendi. Ya yeni evlenmiştik Adnanla ya evlilik eşiğindeydik. Yani yıl ya 1967 ya 1968. Bir şiir gecesi, yani matine sırasında çıkan karşı görüş itiş-kakışını hatırlıyorum. Refik, Adnanla itiş kakışın içinde, ben Tahir Alangunun yanına korumaya alınmışım. Sonra… sonra hep şiirler… Ve 12 Mart 1971 Muhtırasına edebiyatla karşı çıkmanın önemli dergilerinden Yeni a’nın yazı işleri müdürlüğü. Dergi kadrosunun en genç üyesiydi. Sorumluluk yüklenmeye hazır bir genç şair. Adnan yazı işlerini devralana kadar kaç kez savcılık sorgusu.
Mart 1973’te yayınlanan bir şiirini anımsatayım, Baharın Vakti’ni:
Bu bahar erken geldi
ölümün vakti çiçeği açmamıştı henüz günlerin
ecel erken geldi, acı da, hüzün de
ama hiç sönmedi umudun alevi
ağıyor işte aydınlığın bedeninden su
ve daha canlı inancın yüreği.
Cumhuriyet gazetesine o ara girdi galiba. Ve tam Bilge’yle nikahlandığı gün, nikah salonuna tebliğ edildi askere sevki. Belki de böyle bir zorunlulukla devretti yazı işleri sorumluluğunu. Onun şiirlerinde hep çırak çocukların yaşama duydukları açlık vardı. Ve paylarına düşen sitem. Belki bu içten tavrı onun ağıtlarına o gerçeklik duygusunu verdi.
Bir şairin Bir Halkın Mezarda Ve Hayatta Yağmalanışının Acı Hatırası Ve Zalim Destanı dediğinde gülünç olmaması, arabesk sayılmaması kolay değil:
…
Kalbim artık uyumuyor geceleri
sabah gazeteler Ürgüp’te nişanlısı için öldürülen talihsiz askerin acı destanını yazıyor.
Gazeteler işletme vergisini, Almanyaya kaçak giden işçileri.
Fenerbahçe-Göztepe maçını yazıyor.
Halkın kurtuluşu için öldürülen genç devrimcileri, yiğit işçileri, militan öğrencileri yazıyor.
Hüseyin Aslantaş da öldürüldü diyorum.
Bir kıblesi daha yağmalandı umudun.
Sabah.
Gazeteler.
Namluya bir mermi daha sürüyorum.
Refik Durbaş, hayatın ve devrimin çıraklarının şairidir. Harun Karadeniz’i kim yazabilirdi yoksa:
Ölüm ilgilendirmiyor artık seni, işkence ilgilendirmiyor
ışıklar içinde yüzün yüreğinde tarifsiz bir telaş sabah,
vardiyadasın bir dokuma tezgahında öğle,
bir yürüyüştesin pankartlar afişlerle dalga dalga akşam nöbetini tutuyorsun
bir grev çadırında onurun rüzgar tanıyor seni bulut tanıyor elini uzatıyorsun bir dağ yamacında, bir kolun kesik.
Refik Durbaşın şiirinden nice örnek versem, siz Beyaz Kehribardan dizeler hatırlayacaksınız. Yazgısı değiştirilmek için dövüşülen halkın kızlarının çalıştığı hanları…
Umudu yağmalanmış bir gençlik değildik biz, desem yalancı mı olurum? Yazdık ve direndik diyorum. Refik Durbaş yalnızca ağıtları değil, sevgiyi ve sevinci de yazdı. Genç sitemleri dile getirdi: Kuş Tufanı, Hücremde Ay Işığı, Çaylar Şirketten, Çırak Aranıyor, Siyah Bir Acıda, Nereye Uçar Gökyüzünün ve daha nicesinin yazarı; şimdi 65 yaşında…
Yeditepe, Behçet Necatigil ve Halil Kocagöz şiir ödüllerinin sahibi Refik Durbaş için Ustalara Saygı toplantısı düzenlendi. Faruk Şüyünün hazırladığı ve yöneteceği gece, Akatlar Kültür Merkezi Melih Cevdet Anday Sahnesinde 7 Aralık Pazartesi akşamı saat 20.00den itibaren takip edilebilecek. Eli sanata düşen, ölüm hep halk çocuklarına düşmesin diye yazan Refik Durbaş, söyle bakalım 65 yaş ne yana düşer?.. (6 Aralık 2009)