Korku sadece ıslık çaldırmıyor…



Erdoğan’ın dün ve bugün dozunu şiddetlendirerek savurduğu tehditler sadece kriz ve toplumsal kalkışma korkusunun yarattığı paniği değil, hazırlığı da ifade ediyor!


Ekonomik-siyasi-bölgesel kriz ve tüm bunların üs üste binerek büyütüp, derinleştirdiği toplumsal kriz, führer tipi başkanlık sisteminin tepesindeki şahıs başta olmak üzere burjuva iktidar blokunun bilumum “öznelerini” açık bir jargon değişikliğine sürüklüyor. Artık gizli tehdit devri bitti. İktidar gücünün elinde tutanlar işçi ve emekçileri, Kürt halkını değil sadece; burjuva cenahın farklı kliklerini ve hatta bizzat kendi tabanlarını bile açıktan racon keserek, iç savaş-katliam mesajları salarak tehdit ediyorlar. Hem de mahalle kabadayısı ağızlarıyla…

Krizin kontrol edilemez bir toplumsal patlamayı tetikleyebileceği korkusuyla hezeyan yaşayan iktidar blokunun bu tehditlerinin ve işi artık kuruldukları o koltuklardan racon kesmeye vardıracak bir düzeysizlik (düzeye) ulaştırmalarının, mezarlıktan geçerken korkuyu ıslık çalarak bastırmaya çalışmaktan bir farkı yok. Esip gürlemelerine rağmen korkunun gölgesinin kendi varlıklarından daha büyük bir yer kapladığını gizleyemiyorlar.

MHP Genel Başkanı, hemen ardından BBP Genel Başkanı, mafyatik patronlar, gazeteciler, kısacası iktidar blokunun hemen tüm çöreklenmişleri ardı ardına “Sarı Yelek” fobisiyle histerik tehditler savururken, bu zincire en karanlık sesiyle AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan eklendi.

Erdoğan günlerdir bir TV programcısıyla CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu tehdit ediyor. Üstüne bir de her zaman olduğu gibi kavramları pervasızca ters yüz ederek demokrasiden, adaletten bahsediyor.

Dün Kılıçdaroğlu’nu şu sözlerle tehdit eden Erdoğan, hızını alamamış olmalı ki aynı peşrevi bugün de sürdürdü, en düzeysiz haliyle…

Her fırsatta milleti sokağa çıkarmaya çalışıyorlar. Bak sana bir şey söyleyeyim. Burası Paris değil. Sen eğer Gezi olaylarındaki gibi bir şeyler yapmaya kalkarsan, o televizyon ekranında ne haddini bilmez birilerinin sokağa davet etmesiyle iş yapacağını zannediyorsan, bilesin ki bu millet 15 Temmuz’da FETÖ’cülere ve uşaklarına meydanları nasıl dar ettiyse, yine dar ederiz. Bunu böyle bilesin. Sen 15 Temmuz’da tankların arasından kaçıp Bakırköy Belediyesi’ne gitmiş olabilirsin. Bu defa kaçmaya fırsat bile bulamazsın. Onu bil. Bu milletin evlatlarını sokağa davet ederek bir şey elde edemezsin. Buna fırsat vermeyiz. Gereğini de yaparız.

Bugün de şunları savurdu:

Bu ara Bay Kemal sokağa çağırıyor. Birileri çıkmış Portakal mıdır, mandalina mıdır nedir, sokağa çağırıyor. Haddini bil haddini. Bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni. Buldun ekranı, bu ekrandan milleti sokağa çağırmak. Bu ülkede benim milletimin onuruyla oynanmaz, hesabı ağır olur.

İçişleri bakanlığı yetkililerinin başta İstanbul Mahmutpaşa olmak üzere birçok noktada “Sarı Yelek” satışlarında artış olup olmadığı araştırması yaptığı ve İçişleri Bakanı’nın da Erdoğan’a satışlarda artış olmadığını müjdeleyerek,  “Türkiye’de Sarı Yelek tehlikesi yok, rahat olun, o iddialar sosyal medya köpürtmesi” diye rapor sunduğu koşullarda savruluyor bu tehditler.

Bizzat AKP tabanının elektrik ve doğal gaz faturalarına, hayat pahalılığına, işsizliğe karşı henüz cılız da olsa ses çıkardığı, otobüste-dolmuşta bu hal ve gidişat üzerine sohbetleşmeye başladığı bir zeminde…

Fakat sarf edilen bu sözleri sadece korkunun ifadesi olarak görmek de saflık olur. Jargonun böyle bir nitelik kazanması bile başlı başına manidardır ve önümüzdeki günler için neler planlandığının açık ilanıdır. Üzerinden atlanmayacak kadar net bir ilandır bu… O nedenle olup bitenleri dışardan bir seyirci gibi izlemekten çıkıp, ciddiye almak, gelmekte olanı görüp buna hazırlanmak ve dahası gelmekte olanı yakınlaştırmak, o korkularını büyütmek için sahneye inmek şart.

İktidar olanaklarını ellerinde tutan ve onlara sıkı sıkı sarılanlar, sadece militarizmle, şoven kışkırtmalar ve her türlü gerici kuşatmayla bu süreci yönetemeyeceklerini anlamış olmanın paniğiyle konuşmaktadırlar. Fakat bu, gericilik birikimini en saldırgan biçimlerde kışkırtmaktan vazgeçmeyecekleri anlamına gelmiyor. Nitekim adeta bir suikast emri verircesine “Bu millet patlatır enseni” diyerek yaptıkları da budur.

Bir zamanlar “evde zor tutuyoruz” dedikleri, şimdilerde krizin etkisiyle dalgalansa bile yine de en az yüzde 20 civarında bir kesimi tarihsel gericilik birikimini kaşıyarak harekete geçirebileceği bilinciyle hareket ediyorlar. Bir elinde bu tehdidi tutan iktidar bloku diğer elinde de devlet sopasını sallamaktadır. Açılan kitlesel soruşturmalar, davalar, gözaltı ve tutuklamalar bunun sadece peşrevidir dercesine açık bir saldırganlıkla konuşuyorlar. Arkasının nasıl geleceğini anlamak güç değil. Mesele sahnenin tek oyuncusu olarak kalıp kalmayacaklarıdır! Bizim o sahneye inip inmememizdir.

Ayrıca Kontrol Et

‘Sürekli Bir Şimdiki Zamanda’ Yaşamak…

İniş çıkışlar ve belirsizlikler içinden patlayan şok edici gelişmelerle bu yüzyıl, nicel bir kıyaslama yapılamasa bile nitel olarak 20'nci yüzyılı aştı