Rosa ve Karl ölümsüzdür!



Zafere duydukları sarsılmaz inançla karşıladılar ölümü. Çünkü, Spartaküs ateş ve ruh demekti…


Berlin’de düzen hüküm sürüyor!

Sizi budala zaptiyeler

Kum üzerine kurulu ‘düzeniniz’

Devrim daha yarın olmadan,

Zincir şakırtısı içinde yeniden doğacaktır!

Ve sizleri dehşet içinde bırakıp, trampet sesleri

arasında şunu bildirecektir:

Vardım, varım, varolacağım

Sıkı durun. Kaçmadık. Yenilmedik..

Çünkü Spartaküs ateş ve ruh demektir,

yürek ve can demektir.

Proleter devrimin iradesi ve eylemi demektir.

Çünkü Spartaküs zafer özlemini,

sınıf bilinçli proletaryanın mücadele azmini temsil etmektedir.

Bunlar elde edildiği zaman biz ister yaşayalım ister yaşamayalım

Programımız yaşayacaktır

ve kurtulan halkların dünyasına egemen olacaktır;

herşeye rağmen.

Lenin tarafından “O bir kartaldı” diye anılan Rosa Luxemburg ve Spartakist Birliği birlikte oluşturdukları Karl Liebnecht, 15 Ocak 1919‘da Berlin Ayaklanması‘nı bastırmak için azgınca saldıran askerlerce katledildiler. Kimi yanlış görüşlerine rağmen Rosa Luxemburg ve Karl Liebnecht önderliğindeki Spartakistler, sosyal reformcu 2. Enternasyonel oportünizmine karşı, devrimi savundular. Emperyalist savaşla çürümenin doruğuna varan, kendi burjuvazisini destekleyip Bolşevik Devrimi‘ne karşı çıkarak sosyal şoven, karşıdevrimci bir konuma geçen 2. Enternasyonel karşısında onlar devrimci iç savaş ve proleter enternasyonalizm bayrağını yükselttiler. Spartakist önderlerinin katlinin baş sorumlusu, sosyal demokrat hükümetti. Onları hayatlarını adadıkları Alman devriminden bağımsız anlatamayız:

Almanya’da devrimin ayak sesleri!

Alman Kayzeri, Ekim Devrimi’yle kurulan genç Sovyet devletinin emperyalist savaşın bitirilmesi için yaptığı barış çağrılarını, ona her türlü anlaşmayı kabul ettireceği şeklinde yorumlar. Kendi generali Ludendorf’un uyarılarını ve savaşı kaybettiklerini anlamamakta ısrarlıdır. Sovyetler’le yapılan barış görüşmelerine, Almanya’ya devredilmesi’ni istedikleri yerlerin uzun bir listesiyle gidilir.

Ancak Alman proleterleri, savaşın yıkımını artık daha fazla taşımayacaklarını daha güçlü tepkilerle haykırmaktadır. 28 Ocak’ta Berlin’de dev bir grev dalgası yükselir. Grevci işçiler tüm fabrikaların temsil edildiği yüzlerce kişiden oluşan bir konsey oluştururlar.

Savaş düzenindeki Alman monarşisi, proleter iradeyi kırmak için çevre kışlalardan topladığı 5 bin subayı anında Berlin’de konumlandırır. Birçok yerde büyük çatışma ve direnişler yaşanmasına rağmen, hareket kanla bastırılır. Bütün silah fabrikaları ordunun denetimine geçer. İşçiler zorla çalıştırılır, çalışmayı kabul etmeyenler çeşitli şekillerde cezalandırılırlar. Greve önderlik eden işçiler tutuklanır ya da zorla cepheye gönderilir. 3 Şubat’ta ise, hain SPD ve sendika merkezinin basıncıyla grevin bittiği açıklanır. Fakat SPD’nin tüm telkinlerine rağmen sınıfın yeni ve daha güçlü bir ayaklanma hazırlığı devam eder. İşçi önderleri grevden çıkardıkları derslerle silahlanmaya özel önem verir. Silah fabrikalarından illegal yöntemlerle çıkardıkları silahları depolamaya başlar. Devrimci sendika temsilcileri, bulundukları tüm fabrikalarda silahlı birimler oluşturur. Alman burjuvazisi ve monarşisi, ortaya çıkan tablodan dersler çıkararak yeni düzenlemelere gider. Kayzer iki SPD önderini de hükümette görevlendirir. SPD liderleri burjuvaziyi devrim ateşinden kurtarmaya soyunurlar.

Ancak işçi sınıfı ve emekçiler içinde mayalanan öfke öyle kolay söndürülemez. Gerici iktidar ortaya çıkan emekçi basıncı karşısında 1 Mayıs 1916’dan beri tutuklu olan Karl Liebknecht’i salıvermek durumunda kalır. 23 Ekim’de daha önce savaş karşıtı konuşma yaparken tutuklandığı Berlin İstasyonu’na gelen Karl’ı yaklaşık 20 bin işçi ve asker coşkuyla kucaklar. Karl bu sefer bu meydanda onları devrim yapmaya çağırır.

Kiel’deki tayfalar yükseltir devrim bayrağını. 4 Kasım’da ilk İşçi ve Asker Sovyeti kurulur. 9 Kasım’da Spartakistler grubunun ve devrimci işçi temsilcilerinin genel grev çağrısıyla Berlin’de ayaklanmanın startı da verilmiş olur. Şehirdeki tüm askeri birimler ya önceden dağılmış ya da işçi askerlerden oluşan birliklere teslim olmuştur. Kışladaki işçi askerler de sanayi proletaryasının izinden giderek kendi Asker Konseyi‘ni kurmuştur. Hapishaneler silahlı işçi birliklerince boşaltılır, II. Wilhelm’in İmparatorluktan çekildiği açıklanır, Başbakanın yerine sosyal demokrat Friedrich Ebert getirilir. Burjuvazi yaklaşan tehlike karşısında sınıf inisiyatifi geliştirmiştir.

Herkes “Devrim mi oldu?” diye sorar. Evet devrim başlamıştır! Ertesi gün Ebert başkanlığında kurulan yeni “Devrimci Hükümet“(!) ordu üst yönetimiyle devrimi ezme anlaşması yapar. Almanya savaştan çekildiğini açıklayarak ateşkes ilan eder. Tüm güçler devrimi ezmeye odaklanmalıdır! Diğer taraftan büyük bir grev dalgası ülkenin her yanını sarmaktadır. Spartakistler, İşçi Köylü Sovyetleri’nde çoğunluğu kazanmak için yoğun bir faaliyet yürütür. Bu dönemde Spartakistler’in devrimin başarıyla taçlanması için aldığı en önemli kararlardan biri, Rote Fahne’nin, Karl ve Rosa yönetiminde yeniden yayına başlamasıdır. Spartakistler, “Spartakistler Ne İstiyor?” adıyla programlarını açıklarlar.

Devrim çelikleştiriyor!..

Bu baş döndürücü ritmle saflar ve renkler belirginleşirken, devrim güçlerinin tarihsel zayıflıkları da açığa çıkararak ilerliyordu. Spartakistler, bu önderlik misyonuna uygun bir örgütlülüğe sahip olmadıkları gibi, kitleler içerisinde de güçlü bir ağa sahip değidir. İşçi ve Asker Sovyetleri Delegeleri I. Genel Kongresi’nde devrim yol ayrımına gelir. Delege çoğunluğu SPD yanlısı olan Kongrenin temel gündemi iktidarın biçimidir. Devrim Sovyet tipi mi sürdürülmeli, yoksa parlamenter burjuva demokrasisine geçiş için seçimler mi yapılmalıdır? Sonuçta ezici çoğunluğun kararı ikinci tercihten yana olur. Alman komünistlerinin o güne kadar önemsemedikleri ya da yanlış kavradıkları parti ve öncü-kitle ilişkisi sorunu, bu keskin yol ayrımıyla yakıcı bir gündem olarak karşılarına çıkar. Ve 29 Aralık 1918’e kadar USPD’nin içinde yer alan Spartakistler, geç de olsa bunun adımlarını atarlar. Sokak savaşları sürerken parti sorununu tartışıp bu tartışmaları Almanya Komünist Partisi’nin (KPD) kuruluşuyla somut adıma dönüştürürler. Liebknecht KPD’nin Kuruluş Kongresi’nde yeni partiyi tanımlar:

Birbirimizden ayrılacağımız bugün, yeni bir parti kurulmuş olmalıdır… yığınları aldatmak için sosyalizm lafını kötüye kullanan ve egemen sınıflar için çalışan partilere karşı yeni bir parti, kararlı ve yılmaksızın proletaryanın çıkarlarını savunan bir parti, manevi ve iradi olarak safları birleşmiş ve ortak bir parti, açık bir programı olan parti, amacı ve aracı hedef için belirlenmiş, açıkça kararlı ve azimli, şaşırtılamayan, sosyalist devrimin çıkarlarına göre, sosyalist dünya devriminin talep ettiği çıkarlara göre araçların seçildiği bir parti.

Karşı devrim azgınlaşıyor!

Burjuvazi ve sağ sosyal demokratlar Berlin üzerine saldırı için tüm güçlerini toplar. Tüm karşı devrimci güçler emekçilere Rosa ve Karl’ın öldürülmesi çağrısı yaparlar. Terhis edilen askerlerden oluşturulan “gönüllü birlikler“in başına ABD’nin de desteklediği Sosyal Demokrat Noske getirilir. Karşı devrimin saldırısı uluslararasıdır. Ertesi gün tüm Berlin, “Karşı devrim silahsızlandırılmalıdır!“, “Devrim silahlandırılmalıdır!”, “Ebert, Scheidemann kahrolsun!” sloganlarıyla inletilir. Burjuva yayın organlarının, SPD’nin yayın organı Vorwaerts’in matbaaları işgal edilerek çıkışları engellenir.

6 Ocak’ta sol kanat USPD’lilerle KPD’li devrimci işçi temsilcileri ayaklanma kararı alır ve bir “devrim komitesi” oluştururlar. Berlin’de genel grev ve kıyasıya çatışmalar yaşanır. Diğer bölgelerden umulan yardım, askerlerden beklenen saf değiştirme gerçekleşmez. Buna rağmen Berlin proletaryası kahramanca savaşır. Karşı devrim, 12 Ocak’ta Berlin’in denetimini ele geçirir. Devrim yenilmiştir. Tüm Berlin’de karşı devrimin sürek avı başlar. Ele geçirilen işçi ve askerler anında kurşuna dizilir. Tüm Berlin proletaryanın vahşice akıtılan kanlarıyla kıpkızıldır!

Zafer olan yenilgiler vardır!

Liebknecht, aynı gün yazdığı, “Her şeye rağmen” makalesinde böyle der. Rosa da, “Berlin’de düzen hüküm sürüyor” diyen karşıdevrimcilere “Bu ‘yenilgiden’ geleceğin zaferi çiçek verecektir!” diye haykırır. Bir taraftan sokakları adeta yıkayan proleter kanlarının, yüreklerinde yarattığı dağlayıcı acı vardır bu son sözlerinde, bir taraftan yaşamlarını adadıkları ideallerin büyüklüğünce demlenmiş bir kazanma iradesi… Tarih bilincinin komünist anlamını hatırlatırlar… Okuyan herkese, o dimdik duruşun altındaki gücün, sınıfsız sömürüsüz dünya özleminin bilimsel kavranışından doğduğunun aynasını sunarlar… Okuyan herkesi, tüm tarihsel hatalarını bu güç ve iradeyle aşacakları güveniyle sarmalar ve onları aşarak tamamlama, bugüne taşıma davetiyle sımsıcak kucaklarlar. Okuyan herkes, Rosa’nın neden devrim kartalı, onların neden Spartakistler olduklarını tüm hücrelerinde hisseder.

Çünkü Spartaküs, proletaryanın devriminin ateş ve aklı demektir; o, proletaryanın devriminin yüreği ve ruhu; irade ve özlemi demektir. Ve Spartaküs, sınıf bilinçli proletaryanın tüm kararlılığı ve mutluluk özlemi demektir. Çünkü Spartaküs, sosyalizm ve dünya devrimi demektir.

Ayrıca Kontrol Et

Özgür Ülke’yi de Susturamadılar Özgür Basını da!

Özgür Ülke Gazetesi’nin bombalanmasının 30. yılında İstanbul Kadırga’da bir basın açıklaması yapıldı. Dönemin başbakanı Tansu Çiller’in “bertaraf edin” direktifiyle TNT kalıpları kullanılarak bombalanan Özgür Gündem saldırısı sırasında dağıtımcı Ersin Yıldız hayatını kaybetmiş, yirmi bir çalışan da yaralanmıştı.