İSİG Meclisi, yayınladığı Ocak ayı raporunda yaşanan iş cinayetlerinin nedenlerini “Zehirlenme, boğulma, ezilme, kalp krizi geçirme ve yüksekten düşme” olarak belirledi.
“İnsanca barınma hakkı işçi sağlığı ve iş güvenliği mücadelesinin bir parçasıdır!” denilen raporda, “Ocak ayında işyerlerinde çalışırken ya da barınırken ısınmak isteyen ve bu durumdan kaynaklı yanarak/zehirlenerek ölen işçi sayısının 15 olduğu” açıklandı.
Fatih’te gündüz çalıştıkları akşam kaldıkları işyerinde çıkan yangında bir işçinin, Dolapdere’de bir torna atölyesinde çalışan bir işçi ile yine bir yangında bir işçinin, Ankara’da beş Suriyeli işçinin mobilya atölyesinde yanarak yaşamını yitirdiğinin açıklandığı raporda;
“Kaçak olarak çalıştırılan bir Afgan işçi ısınmak için odun yakıyor, karbonmonoksit zehirlenmesinden ölüyor. Tekstil atölyesinde üç kardeşimiz yine ısınmak için yaktıkları sobadan sızan karbonmonoksit sonucu yaşamını yitiriyor. İlkokul inşaatında gece bekçisi bir başka işçi kardeşimiz yine ısınmak için yaktığı sobadan, tır şoförü bir diğer kardeşimiz ise tır garajında yaktığı tüpten sızan gazdan dolayı yaşamını yitiriyor. İkitelli’de bir tornacı evi olmadığı için işyerinde kalıyor ve gece işyeri yangınında yaşamını yitiriyor. Diyarbakır’da çalışmak için okulu bırakmak zorunda kalan bir çocuk işçi sanayi sitesinde harlanan sobanın patlaması sonucu yaşamını yitiriyor” ifadelerine yer verildi.
“Ocak ayında en az 155 iş cinayetinin yaşandığı ve bunların 10’u çocuk, 11’i kadın ve 19’unun göçmen olduğu” belirtilen raporun devamında şunlara yer verildi;
Yüzde 82’sini ulusal ve yerel basından; yüzde 18’ini ise işçilerin mesai arkadaşları, aileleri, iş güvenliği uzmanları, işyeri hekimleri ve sendikalardan öğrendiğimiz bilgilere dayanarak tespit ettiğimiz kadarıyla Ocak ayında en az 155 işçi iş cinayetlerinde yaşamını yitirdi… Raporumuzda meslek hastalığı nedeniyle gerçekleşen hiçbir iş cinayeti yok. Oysa ILO ve WHO verilerine göre 1 “iş kazası sonucu ölüm” karşılığında yaklaşık 6 “meslek hastalığı sonucu ölüm” olmaktadır…
155 emekçinin 135’i ücretli (işçi ve memur), 20’si kendi nam ve hesabına çalışanlardan (çiftçi ve esnaf) oluşuyor…
Ölenlerin 11’i kadın işçi, 144’i erkek işçi. Kadın işçi cinayetleri tarım, tekstil, ticaret, eğitim işkolları ve işkolunu belirleyemediğimiz organize sanayide gerçekleşti…
3’ü 14 yaş ve altında olmak üzere 10 çocuk işçi (üçü tarım, biri gıda, ikisi tekstil, biri ağaç, biri ticaret, biri metal işçisi ve biri hurdacı) can verdi. Çocuk işçi cinayetleri gerek işkolu gerek ülke bazında yaygın bir şekilde işlenirken Türkiye’de devletin ve patron temsilcilerinin Ocak ayı boyunca yaptığı “çocuk işçiliği bitiriyoruz” açıklamalarının ise sadece propaganda amaçlı yapıldığını artık herkes biliyor…
Böylece iktidar tarafından ‘Çocuk İşçilikle Mücadele Yılı’ ilan edilen 2018’in ilk on bir ayda en az 66 çocuk işçi ölümü gerçekleşmiş oldu. Bu sayı şu ana kadar tespit edebildiğimiz çocuk işçi cinayetlerinin en yüksek olduğu yıl olarak tarihe geçti…
Ölümler en çok tarım, inşaat, taşımacılık, gemi/tersane, belediye/genel işler, metal, tekstil, ağaç, enerji ve güvenlik işkollarında gerçekleşti.
En fazla ölüm nedeni zehirlenme/boğulma ezilme/göçük, trafik/servis kazası, kalp krizi ve yüksekten düşme. Aylardır belirttiğimiz uzun, yoğun ve fazla çalışmanın çıplak bir sonucu olan kalp krizi sonucu olan ölümlerdeki artış sürüyor… Zehirlenme/boğulma/yangın nedenli ölümlerdeki artışa da raporun giriş kısmında geniş bir biçimde ele almıştık…
Ocak ayında Türkiye’nin 43 şehrinde ve yurtdışında üç ülkede iş cinayeti gerçekleştiğini tespit ettik. En çok iş cinayeti İstanbul, İzmir, Ankara, Aydın, Şanlıurfa, Samsun, Antalya, Bursa, Kocaeli ve Tekirdağ’da yaşandı…
Ölenlerin 3’ü (yüzde 1,93) sendikalı işçi, 152 işçi ise (yüzde 98,07) sendikasız. Sendikalı metal ve belediye işkollarında çalışıyordu. Diğer yandan ölen başka sendikalı işçiler de olabilir. Ancak kâğıt üzerinde olan sendikal üyeliklerinin gerçek bir örgütlülük olmaması ve birçok sendikanın ölen üyelerini sahiplenmemesi sonucu net bir bilgi verme şansımız olmadığını da belirtelim. Bu durum özellikle kamu çalışanı/memur sendikaları açısından daha da tespit edemediğimiz bir husus…