Burjuva iktidar blokunun 31 Mart yerel seçimlerini de “beka sorunu” düzlemine oturtma acizliği ve saldırganlığı tırmanarak devam ediyor. Seçimler yaklaştıkça Kürt düşmanlığı temelinde yürütülen kutuplaştırıcı çalışma, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nde ezanın ıslıklanması yalanı üzerinden din düşmanlığıyla da birleştirildi.
Bu kutuplaştırıcı-ayrıştırıcı söylem o kadar ileri götürüldü ki iktidar borazanı Yeni Şafak’ta bile çatlaklar oluşmaya başladı. Gazete yazarlarından Ali Osman Aydın, “Seçime mi gidiyoruz, savaşa mı?” başlıklı bugünkü yazısında, beka sorunu, bölücülük ithamları, ezana saygısızlık vb. gerekçeleri altında toplumu kutuplaştırma siyasetini yürütenlerin amaçlarını dolaylı olarak teşhir edip, bu söylemin yarattığı tehlikelere işaret etti. “Çatışmadan kar sağlayan birileri hep vardır. Hem de bunlar öyle sanıldığı gibi “dış güçler” falan değildir… En azından ilk etapta değildir…” diye yazan Aydın’ın yazısının diyetini nasıl ödeyeceğini izleyip göreceğiz.
Binali Yıldırım da kışkırtıcılığın, “beka sorunu” hamasetinin boyutları karşısında rahatsız olmalı ki Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk’le yaptığı söyleşide, “Bu beka tartışmasının yerelde gündemde olmaması lazım. İstanbul’u ve İstanbulluların sorunlarını tartışmamız gerekir. Benim gönlüm razı değil buna” ifadelerini kullandı.
AKP cenahından bu rahatsızlıklar dile getirilirken “beka sorunu”nu seçimin temel ekseni haline getirenler kendilerini daha bir kaybettiler. Soyismiyle müsemma olmayan Süleyman Soylu o saldırgan söylemini daha da tırmandırarak, yerel seçimlerde Kürt illerini kendileri almazlarsa 6 yaşındaki Kürt çocuklarının kaymakamlıkları, valilikleri silahla basacakları şantajları yapacak kadar düşkünleştirdi. Gittiği her yerde aynı minvalde tehditler savuran Tayyip Erdoğan ise bu “beka sorunu” demagojisini dün Şırnak’ta gerçekleşen mitingde altını çizerek, “Bu bir beka seçimidir” gibi keskin bir cümleyle yineledi.
AKP içinde bile rahatsızlıklara neden olan bu söylemin seçim yaklaştıkça daha bir tırmandırılması iktidar blokunun kendisi dışında kalan tüm kesimlere saldığı tehdit mesajları olmanın ötesinde anlamlar taşıdığı açık. Bu anlamların başında bizzat tabanlarında başlayan çözülme ve sorgulamaların ancak tarihsel-toplumsal gericilik birikiminin kaşınmasıyla durdurulabileceği acizliği yatıyor.
Sokaklarda yapılan röportajlardan da görüleceği gibi tarihsel gericiliğin siyasal temsilcisi olan burjuva iktidar blokunun bizzat kendi tabanında başlayan çözülmeyi durduracak tek dayanağı bu gerici manipülasyon. O röportajlardan birinde AKP’li oldukları anlaşılan kadınlar “ne yapalım bunlarda da iş yok biliyoruz. Ama seçenek var mı? Yine bunlara vermek zorundayız. Bunlar kazanmazsa terör gelecek” anlamına gelen cümlelerle hem tarihsel gericiliğin boyutlarını ama hem de yıllardır inandıkları AKP’nin kendilerinde yarattığı hayal kırıklığını net bir şekilde ortaya koyuyorlar.
Krizin etkilerinin önümüzdeki dönemde daha da ağırlaşacağı ve ekonominin tepetaklak olacağının bizzat TÜİK verilerine yansıyan rakamlarla da açığa çıktığı bu koşullarda, AKP’nin tanzim pazarları, istihdam seferberliği, dağıtılan yardımlar, kredilerle bu çözülme sürecini durduramayacağı ortada. O nedenle de kendi tabanındaki dinsel-şoven gericilik birikimini kaşımak dışında oynayacak alanı hayli dar. Tam da bu nedenle Soylusundan Erdoğan ve Bahçeli’sine kadar hemen hepsi aynı nakaratları yineleyip duruyorlar.
Buna ek olarak son anketlere göre Ankara’da Özhaseki’yi hayli zorladığı anlaşılan Mensur Yavaş hakkında “evrakta sahtecilik” gibi bir gerekçeyle ani bir hukuki operasyon başlattılar. Bu iddiaları bugün yanıtlayan Yavaş, sözkonusu iddiaları ortaya atan kişinin, ‘yüzde 80 şizofren raporu’ bulunduğunu, belgede sahtecilikten hapis cezasına çarptırıldığını, çocuk istismarından da halen yargılandığını belirterek, AKP’nin böyle bir kişiyle iş tuttuğunu dile getirdi, durumu belgelerle teşhir etti. Sözün kısası kirli-karanlık ve çirkef yöntemleri temel söylem ve yöntem haline getirecek kadar düşkünleşmiş durumdalar.
Burjuva iktidar bloku bu söylemleriyle sadece sandığa ayar çekmeye, tarihsel gericilik birikimini oya tahvil etmeye çalışmıyor. Aynı zamanda önümüzdeki günlerde nasıl bir tutum içinde olacağının da ön mesajlarını veriyor. Özellikle kayyum atanan ve seçimlerde HDP tarafından geri alınacağı açık olan Kürt illerindeki belediyeleri, seçimin hemen ertesinde kayyumla yeniden alacaklarını ilan etmiş oluyorlar. Kürt halkına karşı düşmanca politikaları tırmandıracakları ve yeni bir saldırı dalgası başlatarak iradesini ezmeyi esas alacaklarını belirtiyorlar.
“Beka sorunu”, “ezana hakaret” gibi yalan yanlış bilgiler ve söylemlerle zihinleri dumura uğratmaya çalışan gerici-faşist iktidar bloku, sonu yaklaştıkça tehlikeli sularda kulaç atmaya, halkı da bu sularda boğulmaya zorlamaya devam ediyor yani. Sonu var mı? En fazla bu seçimde “trafolara da kedileri kaçırtarak” ve yarattıkları beka-ezan-terör fobileriyle gerici bilinci oya tahvil ederek hedeflerine ulaşabilirler. Ama bunun uzun süreli bir rahatlamadan ziyada giderek karmaşıklaşan iç-dış sorunlar, ekonomik kriz çanları altında gidecek çok fazla bir yolu yok. Kürt halkınınsa zıvanadan çıkmış bu ırkçı-şoven politikalara prim vermeyeceği, muhafazakar kesimlerinin bile bir noktada “el insaf” diyerek düşüneceği açık. Kürt ve Türk halkını düşmanlaştırmaya, toplumu etnik-cinsel-politik yönelimlerine göre ayrıştırmak üzerinden kendi bekasını korumaya çalışan iktidarın bu kirli oyununun toplumu daha fazla çürütmek dışında bir sonucu olmayacağını söylemeye de gerek yok.