Erdoğan’dan bol ‘dava adamlığı’ vurgulu konuşma…



İmam Hatipliler Derneği Genel Kurulu’nda konuşan Erdoğan bol bol maneviyat edebiyatı yaparak tabanından iman tazelemesini isterken, bundan sonraki söylem ve önceliklerinin neler olacağını da ortaya koydu


İnşa etmeye çalıştıkları fakat her kritik eşikte tökezleyen ve her tökezlemede daha da saldırganlaşan führerci tipte faşizmin dümenindeki Tayyip Erdoğan, 31 Mart seçimlerinde İstanbul başta olmak üzere büyük kentleri kaybetmiş olmanın hazımsızlığıyla gerçekleştirdiği açıklamalarına bugün yenilerini ekledi.

“Yeni” rejim-devlet biçiminin hegemonyasını pekiştirmesinde ve sunduğu devasa rant olanaklarıyla yaşamsal önemde olan yerel yönetimlerin bu şekilde kaybedilmiş olmasının yarattığı tökezlemeyi hem hasımlarına karşı yeni bir saldırı dalgasının başlatılması hem de bizzat tabanında başlayan çözülmeyi bir şekilde durdurmak üzerinden aşmaya çalışan Erdoğan’ın bugünkü adresi de İmam Hatipliler Derneği Genel Kurulu’ydu.

Kendisi de imam hatipli olan Erdoğan’ın burada yaptığı konuşma bundan sonra nasıl bir pozisyon alacağının da önemli ipuçlarını verdi. Erdoğan’ın ruhunu sağaltmak için sığındığı güvenli bir limanmış gibi gittiği ve kürsüsünden yaptığı konuşmayla da bu ruh halini ele veren konuşmasında dikkat çeken noktalardan biri eğitim sistemiyle ilgili tahayyüllerini açıktan ortaya koyması oldu. Erdoğan ayrıca ideolojik olarak aynı köklerden gelen ve bugün rakibe dönüşen Saadet Partisi gibi adresleri hedefe çakarak tabanındaki kafa karışıklığını ideolojik kodlarını kaşıyarak tamir etmeye çalışacağını gösterdi. Bunlarla birlikte bir de tabanındaki çözülmeyi “ahlak ve erdem” gibi soyut kavramlarla mahkûm etmesi dikkat çekiciydi.

Saadet Partisi’ne çatarken…

Konuşmasında Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun Çamlıca Cami’ne ilişkin sözlerine gönderme yapan Erdoğan, “Çamlıca’da o kadar büyük camiye ne gerek var?’ diyorlar ya, sen bu hesabı kalkıp Kanuni’ye, Fatih’e sorsana? Bu camiadan mezun olmuş biri diyor bunu. Sen ‘Bu kadar okula ne gerek var?’ desene” diyerek yanıt verdi.

Tabanında başlayan çözülme ve Saadet Partisi gibi adreslere yönelmeye deyim yerindeyse “damardan girecek” bir söylemle karşı koyan Erdoğan, bu sözleriyle aynı zamanda nasıl bir eğitim sistemi hayal ettiğini, eğitimi-siyaseti-toplumsal düşünüş ve gündelik hayatı din odağından yeniden şekillendirmeye çalışan bir ideoloji adamı olduğunu belirtmek istedi. Tabanının bu kodlarına seslenerek onu mobilize etmeye çalıştı. Belli ki bundan sonra bizzat aynı köklerden gelen Saadet gibi kesimlere dönük daha karmaşık bir manipülasyon çalışmasına hız verilecek.

Eğitimin imam hatipleştirilmesi tahayyülü

Bu süreçte cukkasını büyüten Erdoğan’ın aynı zamanda bir “dava adamı” olduğunu herkes biliyor. Bu “dava adamlığı”nın özü-özeti dinin tüm toplumsal hayata (elbette kapitalist sömürünün sınırlarına dokunmak ne demek, o sınırları genişletecek bir araç olarak) nüfuz etmesidir. Eğitim sistemi bu ereğin en önemli aracı elbette. Erdoğan 31 Mart’taki tökezlemesinden sonra şimdilik esas çubuğu tabanının toparlanmasına büktüğü için İmam Hatipliler Derneği Genel Kurulu’ndaki kürsüyü de bunun için kullanarak onun istem ve beklentilerini altı çizilmiş cümlelerle dile getirdi. Eğitimin imam hatipleşmesi hayalini bir kez daha yineleyerek, bu liselerin hasletlerine övgü üzerine övgü dizdi:

Tek tipçi dayatmalarına karşı imam hatipler, milletimizin öz değerlerine uygun ve gerçek anlamda kuşatıcı insan yetiştirmek için öne çıkmış, bunu da başarmıştır. Sonuçta ortaya bir imam hatip markası çıkmıştır. Yani bunu söylerken imam hatip okullarını bir kenara, fen liselerini, diğer meslek liselerini bir kenara, böyle bir ayrım yapmak için söylemiyorum. Bunu sadece ve sadece nasıl ki Galatasaray Lisesi’nden mezun olan biri Galatasaray Lisesi’nin marka olarak önemini ortaya koymaya çalışıyorsa Kabataş’tan mezun olan ortaya koymaya çalışıyorsa ben de tabii ki bir imam hatipli olarak bunu ortaya koymaya çalışıyorum.

 

Ağacı yok etmenin en etkili yolu köklerini kurutmaktır. İmam hatiplere saldıranlar milletimizin köklerini kurutmak istiyordu. Çünkü bu okullar tüm eksiklerine, tüm sıkıntılarına, aldığı tüm yaralara rağmen milletimizin kökleriyle gövdesi arasındaki bağı temsil ediyor.

 

Bugün 1 milyon 300 bin imam hatip öğrencisi var; imam hatipli olmak demek dava adamı olmak demektir.

“Dava adamı olmak”

Erdoğan konuşmasında tabanında başlayan çözülmeye dönük “manevi şiddet” diyebileceğimiz bir söylemle barikat kurmaya da çalıştı. Belediyelerde çalışan AKP’lilerin seçimler sonrasında sendika değiştirmelerine (kendilerinin hızla Hak-İş’e bağlı Hizmet-İş ya da Öz-Güven örgütlenmeleri yaptıklarını unutarak!) işaret ederek yine “dava adamlığı”na vurgu yaptı:

İmam Hatipli demek aynı zamanda dava adamı olmak demektir. Öğrendiklerinden hareketle nerede durduğunun farkında olacak ve davasını hayatında yaşayacaktır. En ufak bir sarsıntı da merkezi bırakıp başka yerlere kaçmayacak. Şu anda bakıyoruz bazı yerlerde seçimlerde falan hemen anında sendika değiştirmek falan herkes bir yere savrulmaya başladı. Bu dava adamı olmak demek değil. Böyle olur mu?

Söylediği her söz, yaptığı her vurgu seçimlerdeki tökezlemenin haleti ruhiyesini olduğu kadar, mevcut kutuplaştırmalara bundan sonra hangilerini ekleyeceğinin de ilanıydı kısaca…

Ayrıca Kontrol Et

Barınak = Ölüm Kampına Karşı Mücadeleyi Yükselteceğiz!

Barınakta görevli olanları araştırın, çoğu sürgün edilmiştir. Barınaklar onlar için verilecek en büyük ceza olarak görülmüş, barınağa cezalandırılmak için gönderilmişlerdir. Mesela bir barınak görevlisi elektrik mühendisi olduğunu ancak görevli olduğu barınağa sürgün olarak gönderildiğini söylüyor