Türkiye Devrimci Hareketi’nin önemli isimlerinden Garbis Altınoğlu, geçirdiği kalp rahatsızlığı nedeniyle yaşamını yitirdi. 12 Eylül askeri faşist diktatörlük döneminde gerek poliste gerekse cezaevinde özel işkencelere maruz kalan Altınoğlu, Ermeni kimliğiyle de hedefe çakılmış bir isimdi.
1946’da Amasya’da doğan Altınoğlu, 1960’lı yıllarda sol düşünceyle tanıştı. Altınoğlu, Proleter Devrimci Aydınlık grubundan ayrılarak İbrahim Kaypakkaya ile birlikte TKP-ML, ardından TKP-ML-Hareketi ve MLKP’nin kurucuları arasında yer aldı.
12 Eylül’de çok özel işkencelere maruz kalan Altınoğlu Ermeni kimliğiyle faşist devletin resmi ideolojisinin de hedefiydi. Bu dönemde açılan davanın iddianamesinde “Her nasılsa Türkiye’de doğmuş, Türk tabiiyetinde olan, kolejlerde cemaat adına okuyan, Boğaziçi üniversitesinde tahsil gören, hasılı devlet ve milletin bahşettiği en büyük nimetleri nefsinde yaşayan bu Ermeni oğlu Ermeni…” denilmesi bile bunun somut ifadesiydi.
Garbis Altınoğlu, 2010’da katıldığı bir televizyon programında yaşadıklarına dair, “Pek çok devrimcinin gördüğü işkenceleri, bir parça fazlasıyla ben de gördüm; Ermeni kökenli bir komünist olmam nedeniyle bu konuda da ayrıcalıklıydım” demişti.
Sinop Hapishanesi’nde 1987 ve 1988 arasında, 7 ay boyunca yeraltındaki bir hücrede tek başına tutulduğunu anlatan Altınoğlu, şunları söylemişti:
Ölmemeyi nasıl başardığımı ben de merak ediyorum. Yakalandığım sırada (31 Aralık 1981) meydana gelen boğuşmada polisin elinde patlayan tabancadan çıkan mermi beni öldürebilirdi. Bunu ‘sadece’ sağ gözümü yitirmek suretiyle atlattım. 2 Şubat 1984’de sevk edildiğimiz Antep E-Tipi Cezaevi girişinde tek tip elbise giymediğim için vahşice dövüldüm. Ardından ağır bir rahatsızlık geçirdim ve uzun süre bir şey yiyemedim. 2 Mart’ta helikopterle Çukurova Tıp Fakültesi Hastanesine kaldırılmasaydım, belki de ölebilirdim.