Nilgün yoldaşı anarken…



Nilgün GÖK yoldaşı 14 Ekim 1992’de İstanbul’da bir kamulaştırma eylemi sırasında kaybettik


Nilgün Gök, Osman Yaşar Yoldaşçan Müfrezesi‘ndeki diğer yoldaşlarıyla birlikte girdikleri kuyumcudan çıkıp geri çekilirlerken arkalarından açılan ateşle vurulur. Her zaman tez canlı, konuşurken bile kelimeleri sık sık yutan ivecenliğiyle ünlü Nilgün, kurşunu yediği halde, yoldaşlarını telaşlandırıp eylemi riske sokmamak için arabaya kadar dişini sıkar. Yerine oturduktan sonra sakin bir sesle; “Vuruldum galiba…diye mırıldanır.

Nilgün Gök, bir tarihi yaratan on binlerce militandan biridir. O tarihin iz bırakan yapıcılarındandır. Doğuştan gelen gözü kara ve dinamik bir karakteri vardır. TİKB‘yi seçişi bilinçlidir. Devrimciliğe karar verişiyle bunun ancak militan bir örgütle mümkün olacağı kararı iç içe şekillenir. ’90’ların başında onunun kafasında iki alternatif vardır: PKK ve TİKB! “Sosyalist bir örgüt olduğu içinTİKB’yi seçer. Militanlığı yanında açıklığı, dobralığı, sözünü sakınmazlığıyla tanınır. Örgüt ağası gibi davranan dönemin gençlik sorumlularıyla arası bu yüzden “soğuk”tur. Fakat duruşu ve ısrarlı yönelimleriyle kısa sürede örgütün dikkatini çeker. Kısa bir süre sonra da müfrezeye alınır.

Örgütlü devrimciliğe başlarken önüne koyduğu hedeflerden ilkine ulaşmıştır. Ancak ufku dar bir “militanlıkla sınırlı değildir. İyi bir militanın, iyi bir askerin, her şeyden önce güçlü bir ideolojik donanıma, gelişkin bir politik bilinç ve sezgilere, yeraltı savaşımında ustalığa ve ancak bu temel üzerinde yükseldiği taktirde devrimci bir işlevsellik kazanacak olan çok yönlü becerilere sahip olmaktan geçtiğinin bilincindedir. Bu yüzden hedefini iyi bir komutan ama ondan da önce iyi bir parti kadrosu olmak şeklinde tanımlar. Ve kendini bu yönlü bir gelişmeye adar…

Mart ’92‘de örgüte yazdığı aşağıdaki rapor işte bu Nilgün’ü yansıtır. Ve o Nilgün, tam da kendine yakışır bir biçimde Genç Komünarlar‘ın saflarında yetiştikten sonra toprağa ilk düşen olur. Nilgün GÖK, ölümsüzleşir!..

“Yoldaşlar,
Böyle bir raporun öncelikle kendimde bir iç sorgulama -hep dış koşulları değiştirmeyi, onları özgür mücadelenin diğer pratik sorunlarıyla uğraşmak ve bu sorunlara kendimi hakim kılmaya çalışmakla uğraştım- yaratması, hedefe kendimi koyma, bütün yönlerimle kendimi değerlendirmem gerektiğinden bir hayli zorlandığımı söyleyebilirim. Kendimdeki eksikliklerin farkındayım; ama yine de geçen bu süreyi iyi kullanıp daha düzeyli, kendimi ve hedeflerimi daha somuttan koyan bir rapor olmasına gayret edeceğim. Öncelikle ilk dönemlerden aldığım notları şöyle bir gözden geçirince, kimi biçimsel yanlarla uğraştığımı, kendi gelişimime, örgütümün ve mücadelenin gelişimine hiç de faydası olmayacak, grup ve çevre içerisinde ilk şekillenmemden kaynaklanan, bugün artık her kadronun bildiği bazı hata ve zaafların üzerinde durmayı gereksiz görüyorum.

Gelişimimdeki esas motor gücü oluşturan Konferans‘ımızın saptadığı hedef ve doğrultulardır. Kendimi bugünün bir kadrosu olarak değerlendirirken: ‘TİKB’nin önüne koyduğu hedefler nelerdir? Bugün kadro politikamız nedir ve biz buna ne kadar uygunuz? Örgütün önüne koyduğu hedeflere uygun bir öndelik kapasitesine sahip miyiz?’ perspektifinden hareket etmekteyim.

Mücadelenin gelişimiyle birlikte, gelişimini ve kendi gelişimimi birleştirmeliyim.

Örgütümüz, partiyi ve devrimi birlikte örgütleme stratejisiyle hareket etmektedir. Bu stratejiye hizmet edecek kitleselleşme, kadroların nitelik ve nicelik olarak geliştirme hedeflerini önüne koymuştur. Askeri ve siyasi önderlik düzeyimizi silahlı halk ayaklanmasına önderlik edecek, aynı zamanda faşizme karşı mücadeleyi yürütecek düzeye yükseltmek temel hedeflerimiz arasındadır. Stratejimizin ve hedeflerimizin gerçekleştirilmesi, yasal olanaklardan devrimci bir tarzda yararlanma, işçi sınıfı içerisinde güçlenme, kadro kaynağımız gençlik örgütünü geliştirme ve merkezileştirme, kitle potansiyeli içerisindeki dinamik ve önder unsurları kazanmamıza bağlıdır. Kendimi bu alanlarla sınırlamadan geleceğin tüm sorunlarını bugünden kavrama, bu sorunların üstesinden gelecek önder komünist komutan olmam zorunludur.

Devrimci mücadeleye atıldığım yıllarda, örgütlü mücadelenin önemini kavratan kitapların başında ‘Kavganın Şafağı’ gelir. Bolşevik çalışmayı yürüten önder kadrolardan bazıları yakalanınca bölge çalışması çok geri olmasına rağmen bir başka militan yükleniyor. Çok geri unsurlardan biriyle hemen bir hücre kuruyor. Bolşeviklerin bu bölgedeki çalışmaları böylelikle sürüyor. Dönem gericilik yılları. ‘Önemli olan en zor koşullarda örgütlü mücadeleyi sürdürmektir’ diyor. İşte o dönemlerde kendime ilke edindiğim böylesi bir düşünüş tarzıdır. Biz komünistler için zor olmayan hiçbir dönem olamaz; fakat, kimi zorluklarla yılmadan mücadele, kararlı ML bir çizgiyi gerekli kılar. Yoksa yenilgi kaçınılmazdır!

Örgütümün gereksinimi olan önder kadro olabilmek için Dimitrov‘un temel aldığı 4 ölçütü beynime iyice kazımam ve buna uygun bir çalışma tarzı yürütmem gerektiğine inanıyorum. Bu ölçütler ışığında kendimi değerlendirirken, Konferans sonrasında daha hızlı bir gelişim gösterdim. Biz kadrolar için bugüne değin böylesi somuttan her şeyi önümüze koyan belgeye rastlamak kolay olmasa gerek. Önceleri daha çok işlerin örgütlenmesi ve devrimci eylem dinamiğiyle belli bir gelişme oluyordu; ama bu gelişme, bugünle kıyaslandığında kendiliğinden bir gelişmeye benzer. Komünist bir kadro olarak kendimi görmeye başlamam buna uygun düşünüş ve yapılanmaya girmem Konferans’la birlikte başlar.

Bu ölçütlere göre kendimi değerlendirdiğimde henüz çok yol almadığımı rahatlıkla görüyorum. Sınıfıma, ML ideolojiye ve örgütüme bağlılık konusunda kendime olan güvenim tamdır. Düzenle ve oportünizmle kendi aramdaki sınırların netliğine inancım tamdır.

Komünist şehitlerimizin yaşamında simgesini bulan alçakgönüllü, özverili, güçlükleri devrimci bir coşku ve atılganlıkla karşılamayı bilen, proleter disiplin ve çalışkanlığı yaşamında özümlemiş, komünistçe yaşamayı yaşam tarzı olarak benimsemiş kadro olmayı başarmalıyım. Yoldaşlar, bugüne değin kazandığım iyi özellikler TİKB’nin özellikleridir; onun kendimi nasıl dokuduğunu gün ve gün yaşayıp gördüm. Halen de öyledir. Örgütün ve devrimin, sınıfımın bir özü, dokularından biri olmaya kararlı bir yürüyüş içerisindeyim

Mücadelenin ve örgütün gelişimine denk düşen bir gelişme göstermek için kendimi ML ideoloji ile iyice donatmalıyım. Çalışma yürüttüğüm alanın ve örgütümün genel sorunlarına daha etraflıca bakabilmek, parçayı bütünden görebilmek için komite çalışmalarına daha bir önem vermek, kendimdeki diğer eksikleri giderecek bireysel çalışmayla bunu desteklemek zorundayım. Çalışma yürüttüğüm alandaki çeşitli dönemlerde yaşananları yazıya çabucak dökememek, bir bildiriyi yazmak için saatlerce zaman harcamak bizim genel eksiklerimizle birleşen, ama esas olarak kendimdeki teorik eksiklikten kaynaklanan bu durumu aşmalıyım.

Sınıf mücadelesinin keskinleşmesiyle birlikte örgütümüzün askeri alanda da daha yetkin olması, çok yönlü bir mücadelenin yeni yeni biçimlerle sürdürülmesini gerekli kılıyor. Örgütümün özellikle askeri alandaki gücünü artırmak, ona daha bir düzey kazandırmak için kendimdeki askeri özellikleri komünist komutan olmaya doğru geliştirici bir çaba içerisindeyim. Osman, Fatih, Cüneyt, (…) yoldaşın bir parçası olmak örgütümün bu alandaki boşluğunu doldurmayı hedef almalıyım. Elbette belli bir alanda uzmanlaşma zorunludur. Ama, kendim için, çok yönlü bir gelişmeye açık olmam dolayısıyla bu alanda da örgütümün benden beklediğini yerine getirmeye, eksiklerini pekiştirmeye çalışıyorum.

Örgütümüz polise karşı mücadelede kimi temel özellikleri geliştirmiştir. Fakat düşmanın sürekli yeni yöntemler geliştirip örgütümüze karşı kullanacağı açıktır. Özellikle kitleselleşmeyle birlikte sızmalara karşı daha uyanık olmak, takipler konusunda ise yeni yöntem ve araçlar yaratmaya zorunluyuz. Günlük çalışmaları yürütürken yeraltı yaşamının zorunlu ilke ve disiplinini hiç unutmadan bunu bir sanat haline getirmek için kendimi sürekli uyanık tutmam gerektiğini biliyorum. Son dönemlerde örgüte katılan yoldaşlarımızın bu alandaki eğitimine özel bir önem vermek, bu alandaki boşluğumuzu dolduracak yeni araçlar geliştirmek gerekiyor.

Kendimdeki gelişmeyi sürekli kılabilmek için bugün en çok eksikliğini hissettiğim; ama aynı zamanda da görevlerim açısından düşündüğümde de en gelişkin yanlarımdan olması gereken teorik yanımın zayıflığı. Çalışma alanına dönük genel politikaları örgütümün üretmesi nedeniyle bu eksiklik önceleri pek farkedilmiyor; ama anlık inisiyatif geliştirmek gerektiği zaman, çoğu kez bu yanımın eksikliği bir handikap oluşturuyor.

Örgütümün ve mücadelenin gelişimiyle birlikte kendimi de geliştirmem yeni özellikler kazanıp önceden kazanılmış iyi özelliklerimle birleştirmem zorunludur. Çünkü böyle bir gelişimin gerisinde kalmak, belli bir süre belki idare eder; ama çok az bir zaman sonra mücadelenin gerisine düşeriz. Bu, sınıflar mücadelesinin diyalektik bir gerçeğidir. Yeni dönem ve yeni görevlere uyum sağlayamayan kimi örnekleri hep birlikte gördük; bu onların, kişisel zaaflarıydı belki ama, örgütsel yaşamın, sınıf mücadelesinin kefesine koyduğumuzda; bu hiç de sıradan, kimi kişilere özgü bir şey olarak adlandırılamaz. Böyle bir sonuç bütünüyle olmasa da -ya da herkesi aynı noktaya götürmese de- esas kaynağını ideolojik olarak gelişememeden alan böyle bir çürüme kaçınılmazdır. Yoldaşlarımız uyanık olmalı, kendilerindeki gelişmeyi mücadelenin ve örgütümüzün gelişimiyle sürekli kılmalıdır. Diyalektik hepimiz için vardır. Kendimi böyle bir sorun karşısında her zaman uyanık tutacağım.

Kolektif, üretken, yaratıcı çalışmanın bütün alanlarında dinamik bir gelişme içerisinde olan kaynaşmış, geniş ufuklu, komünist bilinci ve örgüt adamı olma özellikleri gelişmiş, kendini bütün benliğiyle devrime ve komünizm davasının zaferine adamış, yüksek bir örgüt ruhu bilinci ve disiplinine sahip, devrimci pratik çalışmada militan ve gözüpek, zorluklardan yılmayan, düşmana boyun eğmeyen, özverili ve alçakgönüllü, profesyonelleşmiş, komünist komutan olmak hedefimdir. Böyle bir mücadelenin içerisinde olmanın, gönüllüce seçtiğim sınıfımın, örgütümün, ezilen ve sömürülen tüm halklara karşı görevimin, sorumluluğumun bilincindeyim. Bilincim yerinde oldukça bu seçimimden hiç vazgeçmeyeceğim.

Yoldaşça selamlar
MART ’92

Ayrıca Kontrol Et

ÇHD 50 Yaşında

1974 yılında kurulan Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) 50. kuruluş yıldönümünü çeşitli etkinliklerle kutluyor