MLKP Kürdistan, savaşçısı Kerem Pehlivan’ın (Demhat Günebakan) işgal saldırısının ilk gününde, Serekaniye’de ölümsüzleştiğini açıkladı.
Açıklamada, “Demhat yoldaş Türk devletinin Rojava devrim topraklarına yönelik işgal hazırlığına karşı Serekani savunmasının görevleri kapsamında günler öncesinde sınır hattında konumlanmıştı. 9 Ekim’de sömürgeci faşist Türk devleti savaş uçaklarıyla ve obüslerle özgürlük topraklarımızı ve devrimci mevzilerimizi bombalamaya başladı. Şehit Serkan Taburu da ilk bombalanan yerlerden biriydi. Şehit Serkan Taburu savaşçılarından Demhat yoldaş sınır hattında devrimci görevlerinin başındayken saldırının bu ilk gününde suikast sonucu şehit düştü” denildi.
“Topraklarımızı özgürleştireceğiz, söz veriyoruz” denilen açıklamada, Demhat’ın kısacık mücadele tarihine ne çok şey sığdırdığı şu anlatımla özetlendi:
“2014 yılında İstanbul’da başladığı devrimci çalışmalarını 2015 baharından Hüseyin Demircioğlu Akademisinde aldığı eğitimlerden sonra Rojava’da sürdürdü. Şehit Serkan Taburu bünyesinde görev ve sorumluluklar aldı.
“Rakka cephesinde konumlanan Enternasyonal Özgürlük Taburunda 2016 ve 2017 yıllarında askeri çalışmalar yürüttü. 2017 başlarında Enternasyonal Özgürlük Taburunun kaldığı noktaya yönelik DAİŞ’in kapsamlı saldırısının püskürtülmesinde ve çetelere ağır kayıplar verdirilmesinde yoldaşlarıyla birlikte omuz omuza savaştı. Canfeda bir direniş ortaya koydu.
“Demhat Günebakan yoldaş, Efrin savaşında şehit düşen yoldaşlarının bayraklarını devralmak üzere 2018’de çok istediği Efrin’e gitti.
“Sömürgeci faşist Türk devletinin özgürlük topraklarına karşı başlatmış olduğu işgal savaşında ön cephede görev üslenen ve mevzilenen Demhat yoldaş, bu ön cephede Şehit Serkan Taburundan yoldaşlarıyla ve Şehit Alişer Foc’undaki savaşçılarla omuz omuza savaştı. Özgürlük ve onur savaşının, özgürlük ve onur direnişinin ilk şehitlerinden biri olma onuruna kavuştu.
Rojava özgürlük devriminin ve Rojava kadın devriminin kazanımlarını yok etmek için sömürgeci faşist Türk devletinin başlattığı işgal savaşı karşısında Demhat yoldaş, savaşçı duruşuyla ve azmiyle, tüm diğer şehitlerimiz gibi halklarımızın ve yoldaşlarımızın özgürlük ve onur savaşında yaşayacaktır.
Demhat’ın kısacık ama aynı zamanda çok “uzun”, çok yoğun mücadele serüveninde yolu, Maviş (Serdar Ben) yoldaşla da kesişmişti. O da onun gibi Ekim’de toprağa düştü. Aralarında uzun süreli bir ilişki olmadı. Kısa; ama bir o kadar da yoğun “anların” paylaşımı içinden derin bir dostluk, samimiyet ve sevgi mayaladılar. O Maviş’te işçi sınıfı devrimciliğini bulmuş ve ona bağlanmıştı; Maviş onda, genç bir devrimcinin uslanmaz arayışlarını, heyecan ve coşkusunu…
Maviş’in ölümsüzleşmesinden yaklaşık 4 ay sonra ona hitaben yazdığı bir mektup ulaştı elimize. Maviş yaşıyor olsaydı o da Demhat’a (Kerem) aynı duygularla seslenirdi, eminiz.
Rojava’dan ne yapıp edilip Maviş’in yoldaşlarına ulaştırılan bu mektubu 3 Şubat 2016 tarihinde sitemizde yayınlamıştık.
Dost sıcaklığı, özlemi kokan o mektubu şimdi bir kez daha yayınlıyor, anıları önünde saygıyla eğildiğimizi belirtiyoruz.
Maviş’in paylaştığımız bu fotoğrafı da onun tarafından çekilmişti.
Sohbetimiz, uzaktan gelen telaşlı bir sesle kesiliyor: “Ankara’da barış mitingine bombalı saldırı olmuş, çok sayıda kişi katledilmiş”…
Bir anda hareketleniyor, televizyonun bulunduğu tarafa doğru yöneliyoruz. Ancak ‘bulunduğumuz yerde’ elektrik sorunu var, sürekli elektrik yok, elektriğin gelmesini bekliyoruz o yüzden. Bu kısacık zaman dilimi içerisinde onlarca şey geçiyor aklımdan, Suruç ise onlardan en belirgini. Orada kaybettiğim yoldaşlarım ve katliamın görüntüleri geliyor aklıma. Sonra, ‘O da kesin Ankara’dadır şimdi’ dediklerim.
İlk aklıma gelenlerden biriydin Maviş. Kürt halkına karşı başlatılan topyekün savaşa karşı, emek örgütlerinin öncülüğünde bir miting gerçekleştirilecek de Maviş gitmeyecek. Hiç ihtimal vermemiştim… Filmlerde, dizilerde “gözümün önünden film şeridi gibi geçti” derlerdi de inanmazdım önceleri. Oluyormuş ve o şeritte tüm bunlar birkaç dakika içerisinde beliriveriyormuş.
Bu arada televizyonun açıldığını farkettim. Birçok kanalda son dakika olarak geçiyordu haber. Sunucular, çok sayıda ölü ve yaralının olduğunu söylüyorlardı. Televizyonun dibine sokulup yerde yatanlar arasında, bedenleri parçalanmış ve üzerlerine ‘barış’ sloganları yazılı pankartları serilenler arasında, tanıdık bir yüz aramaya çalışıyorum. Ne kadar da tarifsiz bir acı değil mi! Sonra yoldaşlarını gördüm Maviş, koşuşturuyorlardı, tanıdım onları hemen. “Acaba” diye düşündüm bir an, sonra sildim derhal kafamdan bu kötü düşünceyi. Tarifsiz bir öfkeyle dolmuştu içim, bir katliamı televizyondan canlı olarak izliyordum. O an patlamanın yaşandığı yere çok yakın olduğunu ve patlamadan yoldaşlarınla beraber etkilendiğini nereden bilebilirdim ki. Meğer televizyonda gördüğüm yoldaşların, sizin için koşuşturuyorlarmış.
5-10 dakika kadar açık kalabildi televizyon, ‘dayanamadı’ elektrik bile demek barış isteyenlerin bombalarla katledilmesine. Birkaç gün boyunca hiç televizyon izleme imkanım olmadı. Ancak her an gözümün önündeydi o sahneler. Kimleri kaybettiğimizi, kimlerin yaralandığını, nasıl olduğunu düşünüyordum. Günler sonra bir öğle vakti karşısına geçtiğim televizyonda bir altyazıyla mı öğrenecektim şehadetini. Ben bu acıyı Suruç’tan biliyorum. Suruç’ta yoldaşlarımın katledildiğini de yine benzer şekilde, bir altyazıyla öğrenmiştim.
Sana baktığım her an, işçi sınıfı gözümde daha net canlanıyordu. Son yolculuğunda taşınan dev pankartta yazdığı gibi ‘komünist işçi’ydin sen. Emekçiliğin, işçi sınıfına bağlılığın yaşamının her anına yansıyordu. Yolumuz, bir gece vakti bir işyerinde kesişmişti seninle. İşyerinin kapısında, daha tanışmadan anlamıştım devrimci olduğunu. Sabaha kadar çalışıyorduk o günlerde, yorgunluğa ve uykusuzluğa aldırmadan, bulunduğumuz ilde işlerine geri dönmek için fabrika önünde direnen işçilerden bahsetmiştin. “Sabah kahvaltımızı işçilerle beraber yapalım” demiştin, gözlerinin içi parlıyordu fabrika önünde. Aynı parıltıyı, işçi sınıfına dair her sohbetimizde görüyordum gözlerinde.
On binler omuzlamış seni Gazi sokaklarında. Sana, komünist işçiye yakışır bir şekilde uğurlamışlar seni. Tıpkı Haziran Ayaklanması’nda şehit düşen yoldaşın Ethem Sarısülük gibi. Onlarla birlikte yıllardır karda, kışta, soğukta; şantiyelerde, dev plaza inşaatlarında direndiğin inşaat işçileri, baretleri ve eldivenleriyle uğurlamışlar seni. Sirkeci’de PTT binası inşaatında çalışan ve haklarını alamayan inşaat işçileri seni iyi tanır, seni iyi tanır Mecidiyeköy’de işçilerin katledildiği Torunlar Center işçileri, faşist sarı sendika Türk Metal çetesine karşı Bursa’da ayağa kalkan ve üretimi durdurarak direnişe geçen binlerce metal işçisi. Seni tanır inşaat işçileri, seni tanır işçi sınıfı. Seni tanır, sömürgeciliğe karşı şimdilerde burjuva Türk devletine karşı özyönetim talebiyle direnen Kürt halkı. Seni bilir Sur, Nusaybin, Cizre, Silopi, Kerboran. Seni tanır, dayanışma eli uzatarak sağlık ocağı yapmak istediğiniz Kobanêliler. Ve işçi sınıfının genç ve emekçi bir neferi olarak her daim böyle kalacaksın hafızalarımızda.
Benim de gözümün önünde olacak her daim yüzün. Emekçiliğin, işçi sınıfına bağlılığın her daim aklımda olacak. Her zorlandığım anda seni aklıma getirerek mücadeleme daha sıkı sarılacağım. Şehadetinizle haykırdığınız ‘barış’ gerçekleşecek mutlaka. Kazanacak işçi sınıfı Maviş ve bayraklaşarak dalgalanacak siluetiniz Türk ve Kürt işçi ve emekçilerinin elinde!
Osman Yaşar
Özgür alanlardan MLKP savaşçısı