Tanur Oğuz Gündüzalp
Boynundan indirmediğin fotoğraf makinanla, uzun boyuna ve atletik yapına rağmen sırtında kambur oluşturan çantandaki teknik araç ve gereçle koşarak gelirdin işçi eylemlerine. İş yükünün faturasını da haklı olarak bize keserdin. Çakmak çakmak bakışlarla, bir o kadar da heyecanlı ve ‘atarlı’ konuşmalarınla “gözünüzü seveyim abi, son dakikada vermeyin yapacağınız şu eylemin haberlerini” diyerek işçi eylemlerine duyduğun ilgi ve alakayı hatırlatırdın bizlere. Maviş yoldaşla göz göze gelerek “ne de olsa alırız gönlünü, hele şu eylemi bir sonlandıralım” bakışları atardık birbirimize!
Bursa’da patlak veren ‘Metal fırtına’nın tüm gelişmelerini öyle yakından takip ederdin ki, her akşam üşenmeden büromuza gelerek “varsa kaçırdığın yeni detay ve gelişmeler”i an an öğrenmek isterdin. Bilincin kavgaya, yüreğin işçi sınıfının umut ve direnciyle atan nabız atışlarına bağlıydı.
Dur durak bilmeyen bilincindeki kavga isteği seni Rojava’ya götürdü. Türk ve Kürt halkının, Türk ve Kürt işçileri ve emekçilerinin, kent yoksullarının, kadınların, işsizlerin ve tüm ezilenlerin bugün devrimcilere, devrimci politikaya, devrimci önderliğe ekmek gibi, su gibi, hava gibi ihtiyacı vardı. Çünkü nefes alamaz durumda, boğuluyor, çürüyor, ölüyordu günden güne. Farkında değil, ama durumları ümitsiz, tek çareleri devrimci mücadele, devrim umudu, devrimci gelecek! Bu umudu, kavga isteğini, kazanma duygusunu devrimcilerden başka kim yaşatabilirdi halklarımıza?
Bu gerçek böylesine yakıcı ve çıplak bir biçimde önümüzde duruyorken, göz göre göre, bilerek, tamamen farkında olarak nasıl başımızı çevirip görmezden gelir, yürüyüp geçerdik yanlarından?
Ve bu tablo koca bir dal gibi gözümüze batıyorken, devrimci politikalar nasıl ıskalardı bu siyasal-toplumsal gerçeği, gerçekliği?
Iskalamadın çocuk, bu gerçeklikle koştun ezilen bir halkın yanına-yanıbaşına!
Rahat uyu Kerem, kavga bitmedi daha; Irak’ta patlayan bir bomba, Filistin’de bir taş, dağlarda ateş, gecekondularda afiş, sokaklarda yürüyüş, fabrikalarda grev ve direniş, meydanlarda kabına sığmaz haykırışlar olacak, milyon milyon çoğalacağız!
Sen durmadın, bize de durmak yok!
İleri! Hep ileri! Daima ileri!