Komünist önder Sezai Ekinci’nin yaşamını anlatan “Karanlık Çağın Filizi” (Sel Yayıncılık), tarihsel bakımdan ömrünü çoktan doldurmuş bir sistem olarak emperyalist kapitalizmin temsil ettiği “karanlık çağı” yırtmaya soyunan bir komünistin şahsında aslında bir kuşağın öyküsüdür.
Kuşkusuz her şey tam olarak burada anlatıldığı gibi yaşanmamıştır her birey özgülünde; ama herkes en azından kendinden bir parça, kimi zaman da kendini bulacaktır kitapta… Hele o yılları duraksamadan, ardına bakmadan bir solukta yaşamış olanlar, mücadele alanlarında, işçi toplantılarında, miting ve protestolarda, afişlemede, korsanda, silahlı eylemlerde, örgütlü yaşamın insanın içini umut ve güvenle dolduran, mücadele azmini diri tutan ortamlarında… Sezai’yi çıkarıp yerine kendilerini koyacaklardır. Yani bu kitap aslında hem Sezai’yi anlatır hem de ötesine taşar.
Bireyler, çağlarının hem kurucu ve devindirici bir öğesi hem tanığı hem kılavuzu olduklarında kendileri olmaktan çıkarlar bir yerde. Sezai de, çocukluğu, genç devrimciliği ve komünist oluşu aşamalarında, kimi zaman adım adım, kimi zaman belirgin sıçrayışlarla kişiselden toplumsala, dar, sınırlı ve gündelik olandan insanlığın kurtuluşuna uzanan tarihsel bir perspektife, herhangi bir arkadaşlık ilişkisinden farklı olarak bu tarihsel amaç ortaklığı zemininde kurulmuş örgütlü yoldaşlık ilişkilerinin gücünü özümseyen bir gelişim çizgisi izler. “Örgütlü yaşam bireyi öldürür!” karaçalmasının başta gelen yürütücüleri burjuvalar ve liberaller açısından, komünist ve devrimciler, “bireyin/bireyselliğin katili” ilan edilmişlerdir. Gerçekte Sezai’nin yaşamında da son derece belirgin olarak kendini gösteren birey-örgüt diyalektiği bizim ufkumuzda nasıl şekillenir ve ilişki sistematiğimizde nasıl hayat bulur?
Örgüt-birey ilişkisi
Bebel’in sözleriyle, “[Sahip olduğumuz] en büyük avantaj otorite tanımamamızdır. Eğer saflarımızda belli bir otorite varsa, bu bireylerin… eylemleriyle, kapasiteleriyle, fedakarlıklarıyla, kendilerini davaya adamalarıyla kazanmış oldukları otoritedir…”
Toplum-birey, örgüt-birey diyalektiğinin doğru yerden kurulduğunu göstermesi açısından bu kitap somut, canlı bir örnek sunar. Bu bütünleme ilişkisi, öncelikle güçlü kişilikler ister; donanımlı, çok yönlü ve fedakar bireyleri gereksinir. ‘Örgüt’ denilen organizma zaten kendine güvenen bu güçlü kişilikler arasındaki bir bütünlük, birbirini bütünleme ve büyütme ilişkisidir. “Bir kişinin özgürce gelişiminin herkesin özgür gelişiminin önşartı olduğu” bir toplumsal düzen kurma savaşı veren komünistler açısından örgüt, her bireyin kendi eksiklik ve yetersizliklerinin başkaları tarafından kapatılacağının bilinci ve güvenini duyarak yöneldiği bir birlikteliktir. Bu anlamda “boğucu”, “sınırlayıcı”, “tüketici” değil tam tersine büyütüp zenginleştirici, sınırlılıkları parçalayıp enginleştirici bir ilişkidir. Bu bütünlükte birey, kendi gücünü, yeteneklerini, mücadele isteğini ve iradesini ancak diğerleriyle birleştirdiği taktirde sonuca gidebilen kolektif bir işçidir.
Yaratım kişiseldir, eylem toplumsal. Seçimlerimiz, eşikleri atlama ve öne atılma bireyseldir, üretim toplumsal… ‘Ben’ kalarak ‘biz’ olabilmek, ‘biz’ içinde ‘ben’i geliştirme çabasında olan bir örgüt, bireysel kapasite ve yaratım zenginliğinin toplamıdır. Kişisel yetenek ve becerilerin harmanıdır. Bir örgüt ancak güçlü, donanımlı ve çokyönlü bireylerden oluşuyorsa kendini büyütebilir, proletarya ve emekçi yığınların öncüsü haline gelebilir. Bireyler ancak gerçekten devrimci, dünyayı değiştirip dönüştürebilme istek, iddia ve yönelime gerçekten sahip, güçlü ve güven verici bir örgüt varsa, kendi emeklerinin ürünlerini onun gelişiminde somut olarak görebilecekleri bir örgüt varsa sürekli ve sıçramalı bir gelişim sergileyebilir.
Sezai’de somutlanan
Gözünü budaktan sakınmayan bir kuşağın en mütevazi, en çalışkan, donanımını -hiçbir zaman- yeterli görmeyerek kendini geliştirme uğraşına hiç ara vermeyen en adanmış örneklerinden biri olan Sezai’nin yaşamı da her aşamasında bu diyalektiğin altını çizer. O, eksilmeyen bir iç dinamizm ve devrimci canlılık içindedir; gelişimin asıl itici gücünü oluşturan bu süreklilik, ondaki komünist bilinç ve dünyayı değiştirme iddiasının yaşamda ve mücadeledeki somutlanışıdır. Çünkü dinamik bir sınıf bilinci, marksizmin devrimci yöntem bilgisine hakim olma, onu pratikte de uygulayabilme yeteneğine bağlı olarak gelişir. Harcına Sezai’nin de terini akıttığı örgütü ona yeni bir ruh kazandırmış -daha doğrusu-, onun devrimci ruhunu komünist bir önder formunda yoğurmuştur. Devrimci pratik etkinliğin sonuçlarını, onun bazen gepegenç bireylerde somutlanan ürünlerini yaşayarak soluma fırsatı bir komünisti daima canlandırır ve diri tutar: “Başlangıçta eylem vardı”!
“Karanlık Çağın Filizi”ni asıl değerli kılan ise, mücadeleden kayıtları çoktan silinmiş, ancak geçmişte eşelenip seçerek bulabildikleri -bu arada kafalarına göre eğip büktükleri- kırıntıları parlatmaya çalışarak “ruhlarını kurtarıp” kendilerini pazarlamaya çalışanların “tarih yazımı”nın tümüyle karşı hattında yer alışıdır. O, en değerli yıllarını emeğin kurtuluşu kavgasına akıtan, proletaryanın ideolojik haklılığının kanıtı örnekler yaratan ve gelecek kuşaklara sözünü eylemle DE söyleyerek esin kaynağı olan ÖRGÜTLÜ bir komünistin çok yönlü yaşam ve mücadele öyküsüdür. Nesneldir; geçmişi, tarihsel gerçekleri yaşandığı dönemle ilişkisini kurarak anlatır. Bir komünistin abartıya, övülmeye, mitleştirilmeye ihtiyacı yoktur çünkü. Sezai bu yolları, ilerde arkasından methiyeler düzülsün, kendisine “kahraman” payesi verilsin diye yürümemiştir…
O kuşağın komünistleri ve devrimcileri, fedakarlık, çalışkanlık, gözükaralık, örgüt adamlığı, yoldaşından önce kendini öne atmak, tüm olanak ve potansiyellerini sosyalizm, devrim ve örgüt için seferber etmek, kapitalizmle her yönden karşıtlık içinde olmak… gibi değerlerin ve kavramların içini o dönemin ihtiyaçları doğrultusunda doldurdular. Bütün acı ve sıkıntılarına, bütün “karanlığına” rağmen o günlerin büyük bir coşku ve özlemle anılması bundandır.
“Karanlık Çağın Filizi”, geçmişteki Sezai’yi anlatmıyor. 40’lı yaşlarına varmamış bir komünistin en verimli çağlarının güzelliği ve doluluğu var onda. Teorik-siyasal yazıları hala güncel, hala ellerde…
“Karanlık Çağın Filizi”, geçmişteki “biz”i anlatmıyor. Bugünkü “biz”in ihtiyaç duyduğu/duyacağı kimi ipuçları ve çıkış noktaları var onda. Bütün toplumsal altüst oluş dönemlerinde sarılmamız gereken kimi halkalar var… Tutkuyla ve öğrenmek için bakan gözler açısından, geleceğe dair aydınlatıcı yönelim ve alt çizmeler var…
“Karanlık Çağın Filizi”nde tohumdan başağa bir komünistin boy verişi var!..