Ardı ardına yaşanan gelişmeler, toplumsal yabancılaşmanın cehalet ve ideolojik-siyasi yargılar, tarihsel gericilik birikiminin güncel yansımalarıyla birleşerek çürüme boyutlarına ulaştığını yüzümüze tokat gibi çarpıyor. Faturalarını, kiralarını, bakkal borçlarını ödeyemedikleri, tanıkların da anlatımlarıyla net olan kardeşlerin içine sürüklendikleri çaresizlikle intihar etmelerine “yoksulluktan değil, başka nedenleri vardır” diyerek kılıf bulmaya çalışanları mı dersiniz, Aksaray’da otizmli çocuklarının sınıfının kapatılmasını isteyip, okul önünde yaptıkları eylemde o çocukları yuhalayanları mı?
Toplumsal kutuplaşmanın; Fatih’te kapıya “siyanür var, girmeyin” diye yazacak kadar duyarlılık göstererek, intihar eden dört kardeşin yoksulluk ve çaresizlikten ölümü seçtiklerini kanıtlama çabasına girenlerle “yok öyle değildir, mutlaka başka bir sebebi vardı. Zaten onlar da bu yaşa kadar nasıl bekar kalmışlar” gibi argümanlarla mevcut toplumsal halin üzerindeki siyasi sorumluluğu yandaşlık mantığıyla savuşturmaya çalışanlar arasında cereyan edecek kadar olağanüstü bir karakter kazandığı bir zaman bu.
Otizmli çocukları, dışlayıp, yuhalayan, kendi çocuğuyla aynı okulda olmasını istemeyen bir zaman…
Sınıfa-cinse-ulusa-etnik kimliğe-coğrafyaya bakmaksızın tüm insanların kabul ettiği yazılı olmayan toplumsal kurallar ve evrensel değerler bütünlüğünün çözüldüğü dahası korkunç bir yumağa dönüşerek toplumu-insanı boğmaya başladığı karanlık-soğuk bir zaman…
Aksaray’da Merkez Mehmetçik İlkokulu velilerinin, okulda eğitim gören otizmli öğrencilerin sınıflarının kapatılmasını isteyip okulun çıkışında, o çocukları yuhalamasıyla; bir intiharı siyasi-ideolojik yargılarla esas nedeninden koparmaya çalışmak arasındaki ilişki; Türkiye’nin geldiği noktanın çarpıcı bir özetidir.
Fazla söze yer bırakmayacak sarsıcı bir tablodur!