Latin Amerika, Şili’de kapitalist sömürü ve baskı politikalarına karşı başlayan halk isyanıyla dünya gündemine otururken; Bolivya’daysa ABD destekli askeri darbe gerçekleştirildi. 20 Ekim’de yapılan seçimlerde yüzde 47,8’le iktidarı yeniden kazanan Evo Morales, gerici muhalefetin “hile yapıldı” diyerek günlerdir sokaklarda terör estirmesi, ordunun istifasını istemesi karşısında geri adım atarak istifa ettiğini açıkladı.
İstifa açıklamasında “Barış için ve evleri yakılan destekçilerime, ekibime ve aileme yönelik daha fazla şiddet uygulanmasını engellemek için” diyen Morales, muhalefet liderleri Camacho ve Mesa’yı da şiddeti durdurmaya çağırdı. Kısa süre içinde Morales hakkında tutuklama kararı çıkarıldı.
ABD destekli; kilise-sivil faşistler ve ordu işbirliğiyle gerçekleşen darbenin hemen ardından sivil faşistler sokaklara dökülerek, yerli halka dönük terör eylemlerine girişti.
Sivil faşistler Morales’in evini yağmaladı. Ayrıca Morales’in kız kardeşinin ve vali Victor Hugo Vasquez’in evi de ateşe verilmişti.
Ordu-kilise-sivil faşist güçlerin bir blok gibi hareket ettikleri darbe sonrasında bir kadın, yerli kadınları simgeleyen uzun saçlarıyla boğularak katledildi.
Faşistler, Bolivya’nın tüm halklarını simgeleyen whipala denilen bayrakları yaktı. Darbeye katılan polisler de armalarında bulunan whipala’ları kesip attı.
Radyolara el konularak, iletişim hatları denetim altına alınmaya çalışıldı.
Darbeye ilk uluslararası kınamalar Küba, Venezüella ve Arjantin’den geldi. Ayrıca İngiltere İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn, Morales’e destek açıklamasında bulundu.
ABD emperyalizminin desteğiyle gerçekleştirilen darbeden sonra yerli halkın can güvenliği ortadan kalktı.
Darbeye ilk tepki kadınlardan geldi, bayraklarla sokağa çıktılar.