BTS’nin seçimlerinde görüp belki bir iki kelime konuşmuşsam da ancak 2002’de İstanbul’a gelince tanımıştım Mahmut Abi’yi. Generale bolca rastlanan sendikal mücadelenin, cesur bir neferi olduğunu kanıtlamak istercesine toplantı salonunun hep en arka sıralarına oturur ve gerçekten söyleyeceği bir şey yoksa eğer susardı hep.
Manevracıydı Mahmut Abi. Haydarpaşa’ya gelen tüm yolcu trenlerinin vagonlarının, gerisin geri gidecek şekilde çevrilmesi, trenlere vagon eklenmesi ya da çıkarılması O’nun işiydi. Güzel de yapardı. Severek yaptığı bu işe sadece grev zamanlarında ara verir, hiçbir baskıya boyun eğmez, ağzından düşürmediği sigarası nedeniyle iyice boğuklaşmış sesiyle diğer yoldaşlarına cesaret verirdi.
Eylemlerde burnu da kırılsa, defalarca gözaltına da alınsa, kimi zaman eylemlerde birkaç arkadaşıyla yalnız da kalsa asla küsmedi sınıfına. O yanınızdaysa her bir eylem daha kolay gelirdi gözünüze. Sıkılı bir yumruk gibiydi söz konusu sınıf mücadelesiyse eğer.
Yalnız yaşardı. Şartların zorlaması sonucunda değil, kendi seçimi olduğu için benimsemişti bu yaşamı. Yalnız dediysem sadece evindeydi bu. Yoksa arkadaşları tarafından hep aranan, yokluğu hissedilen biriydi. Derdi olan hangi arkadaşı arasa yanına koşar, özellikle ”Freud”dan yaptığı alıntılarla çare olamasa da en azından sorunu tanımlamayı becerirdi.
İmam Hatipli olmasına karşın sosyalist mücadelenin neferlerinden biri oluşu, gençlik yıllarına dek uzanırdı. 12 Eylül dönemindeki tutsaklığı, daha sonraki yaşamına uyku esnasında attığı küçük bağırışlar olarak yansımıştı. Pek anlatmayı sevmediği o dönemleri kendi bilinçaltında böyle yaşıyordu belki de.
Sıra dışı bir adamdı Yunanlı. Hiçbir şeyi başkası istediği için yapmazdı. Rakı masasında bile öyleydi. Alkol yoğunluğunun arttığı anlarda kimseye aldırmadan masaya kafasını koyup uyur, 15-20 dakika uyuduktan sonra kalkıp, kaldığı yerden devam ederdi. Ama en güzel yönü tüm yüzünü kaplayan kocaman gülüşüydü bence. Birlikte gittiğimiz tatillerde, kaydıraktan havuza atlarken de Haşim Abinin komik anılarını belki yüzüncü kez benden dinlediğinde de çocuklaşıverirdi koca adam ve bu kez de gülüşüyle kalbini fethederdi dostlarının.
Bangır bangır yaşadığı hayatın ardından evindeki kanepede uzanmışken dokunuverdi yıldızlara. Bir eli başının altında, bir elinde sigarayla başka dünyalara giderken yine ezber bozuyordu.
Güle güle Yunanlı Mahmut…
Güle güle grevlerin ve eylemlerin en önde gideni…
Yattığın yer incitmesin seni, tıpkı senin kimseyi incitmediğin gibi. Senden önce giden dostların ve yıldızlar yoldaşın olsun. Işıklar içinde uyu güzel abim…
Fotoğraf: 8 Mart 1999’da Mahmut Şevik’in burnunu Bölge Müdürü’nün Haydarpaşa Gar’a çağırdığı polisler kırmıştı
Birleşik Taşımacılık Çalışanları Sendikası’ndan (BTS) bir arkadaşı