Hüseyin Su
Aile yaşantısını, hayatın akıp gittiği farklı mekanlardaki, otobüsteki, sokaktaki, gözaltındaki insanımızın görünmez yaralarını teşhis edip tanımlayan, ruh hallerini anlatan öykülerden oluşan “içkanama” başlıklı öykü kitabı toplumdan soyutlanmak isteyen,mütemadiyen tutunamamış ana karakterin içsel serzenişleri etrafında şekillenen kurgu öykülerden oluşuyor.
Gerçeklikten uzak, toplumumuza yabancı hiçbir şey göremezsiniz Hüseyin Su’nun öykülerinde. Zaten ona göre öykü; içinde yaşadığımız toplumun değerlerinden, tarihinden, geleneğinden, yaşantısından uzak olamaz, olmamalıdır.
Düşündüren öykülerdir “içkanama”daki öyküler… Ne kadar ezilmişlik korku ve güçsüzlük içerisinde olunursa olunsun teslimiyeti anlatmaz, teslimiyeti yaşar ve yaşatır. Korku, güçsüzlük, ezilmişlik başroldedir. Çıkış yolu ise uzaklaşmak, kendi içine sığınmak ve kanamak…
Hüseyin Su’nun, insanın iç dünyasına, iç dünyasının kıvrımlarına, ıssız köşelerine öyküde yaptığı gezintileri kimileri eleştirecek olsa da bana göre bu gezintiler insan tanımanın, iyi bir gözlemci olmanın verdiği ustalıktır. İnsanı okumak istediğim ve öykü sevdiğim için dünyaya komple kul ve teslimiyet düzleminden bakan sufi, muhafazakar bir bireyin içsel dünyasında yolculuk yaptım.
“Pişmanlığın bir yararı olsa keşke bu saatten sonra, ama olmayacak, biliyorum imkansız…”
“…sonra tabutun kapağını üstüne kapattılar. Bütün dünya dışarıda kaldı.”
Günlük hayatın içerisinde silik sayılabilecek bir insanın, iç dünyasında derinleştikçe yaşadıkları ortaya çıkıyor her öyküde. Dünya tüm acımasızlığıyla dönerken ona uyum gösteremeyenler içten içe yok olup bir içkanamanın kahramanları olarak dünyadan ayrılıyor, öyküleri tükeniyor.
Her insan bir öyküdür ve her kitaptan öğrenilecek bir şeyler bulunabilir…
Gürbüz Deniz