Her yıl sonunda geride kalan yılın değerlendirmesi temelinde gelen yıla dair tahmin ve beklentilerin dile getirilmesi adettendir.
Geride kalan yılın değerlendirmesine genellikle kuru/soğuk bir gerçekçilik damgasını vurur. Bu daha çok belli başlı olay ve gelişmelerin kaba bir dökümü biçiminde kendisini gösterir.
Yeni yıla dair beklentilere ise iyimserlik ve umut hakimdir.
Ne var ki 3. yılına girdiğimiz 2020’li yıllar iyimser olmayı zorlaştırıyor. Umuda pek yer bırakmıyor.
Bu sadece sübjektif bir yargı değil. Dünya çapında yapılan araştırma ve kamuoyu yoklamalarında da karşımıza çıkan bir sonuç. Mesela Gallup şirketinin 140 ülkede, 150 bin kişiyi kapsayan araştırması keder ve öfke duygularının rekor düzeylere çıktığını gösteriyor.
Halkların çoğunluğu mutsuz. Hem kendilerinin ve ailelerinin hem de evrenin geleceğinden kaygı duyuyorlar.
Ne var ki “bilinçsiz süreçlerin bilinçli temsilcileri” olma iddiasını taşıyan Marksistler, tarihsel bir perspektif ve amaç açıklığına sahip komünistler ve devrimciler olarak bizlerin “umutsuz” olmaya hakkı yok!
Dahası umudu ayakta tutup büyütmekle yükümlüyüz!
Ama bunu nasıl yapacağız?
İçinde bulunduğumuz tarihsel kesitin can alıcı hatta tayin edici sorusu bu.
Çünkü kitlelerdeki yukarda işaret ettiğimiz yaygın ruh hali çok tehlikeli. İki tarafı keskin bir bıçak adeta. Hiç umulmadık sistem karşıtı patlamalara da dönüşebilir, faşist parti ve hareketlerin değirmenine de su taşıyabilir.
Şu sıralar ikinci yönde işliyor maalesef. Dolayısıyla bir yangın alarmı olarak görülüp okunmalı.
Komünistler ve devrimciler olarak bizler elbette umudun temsilcileri ve taşıyıcıları olmalıyız. Ama her bakımdan bunalmış kitleler üzerinde sivrisinek vızıltısı kadar bile etkisi olmayan keskin devrimci ajitasyon ve sloganlarla başaramayız bunu.
Bizim iyimserliğimiz ayakları yere basan, gerçekçi bir iyimserlik olmak zorunda.
Bu gerçekçilik hem isabetli ve etkili bir politik hat tutturabilmemiz için gerekli, dahası zorunlu. Hem de politika ve taktiklerimizin dışımızdaki güçlere, işçi ve emekçi kitlelere güven vermesi ve ikna edici olabilmesi için.
Fakat bizim gerçekçiliğimiz aynı zamanda büyük tarihsel rüyamızın iz ve çizgilerini de içermeli. Onu mümkün kılabilmenin imkân ve potansiyellerinin nerede yattığını da gösterebilmeli.
Bu anlamda, en başta kendimizi mecalsizleştiren, mevcut durumu ve gidişatı değiştirebileceğimiz duygusu ve inancını köreltip kurutan teslimiyetçi oportünist bir gerçekçilikle taban tabana zıt olmalı.
2023 insanlığa ne getiriyor sorusunun yanıtını bu yaklaşım temelinde aramaya çalışacağız.
İki bölüm halinde ele alacağız konuyu. Bu programda Dünyada 2023 üzerinde duracağız. Gelecek programda da Türkiye özelini ele alacağız.
Dünyada 2023’ü karşılarken programını Alınteri’nin Youtube ve Spotify hesaplarından izleyebilirsiniz.