Beklenen oldu



Yapılıp yapılmayacağı hâlâ belirsiz seçime sayılı günler kala yapılan bu çıkış, bazılarının “devlet aklı” olarak tanımladıkları ‘müesses nizam’ adına gerçekleştirilmiş bir intihar eylemi.


Beklenen oldu: MHP’nin ‘kentli’ versiyonu İYİ Parti, Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığını bahane ederek 6’lı Masayı dinamitledi.

Yapılıp yapılmayacağı hâlâ belirsiz seçime sayılı günler kala yapılan bu çıkış, bazılarının “devlet aklı” olarak tanımladıkları ‘müesses nizam’ adına gerçekleştirilmiş bir intihar eylemi. Anlaşılan Tayyip Erdoğan’ın üzeri tam çizilmemiş. Hâlâ onu işbaşında tutmanın yolları aranıyor demek ki.

Akşener ve avanesinin bu çıkışı, birbirlerinden fiziken ayrılmakla birlikte düşünsel ve ruhi ortaklıkları süren Bahçeli’nin 2002’deki erken seçim kumarını getiriyor akla. O kesitte de Bahçeli, kimsenin beklemediği bir erken seçim önerisiyle en başta yıllarca yan yana yürüdüğü koalisyon ortaklarını açmaza sürüklemişti. Nitekim yapılan seçimde DSP ve ANAP’la birlikte Bahçeli’nin MHP’si de baraj altında kaldı ve kimsenin ummadığı biçimde AKP işbaşına geldi. Yani Bahçeli, toplumda rıza üretemez hale gelen yıpranmış ve tıkanmış rejimin önünü açmak adına akrep misali kendisini de sokmuştu.

Bu kez sadece koşullar değil müesses nizamın ihtiyacı da farklı. 2002’de düzen adına artık işlevsizleşmiş atların değiştirilmesi ihtiyacı doğmuştu. Bugün ise değişimin önü açılacak olursa sonunun nereye evrileceği, hangi yeni süreçleri tetikleyeceği belirsiz, bu anlamda statükonun değişmesinden korkan bir devlet aklı söz konusu. Dolayısıyla, sadece müesses nizamın ihtiyaçlarını esas alan ‘devletçi refleks’ ile bunun sahibi açısından da bir intihar eylemi özelliği taşıması yönlerinden bir benzerlik var. Yoksa diğer koşullar ve olasılıklar yönünden farklı bir kesitteyiz.

Ayrıca ortaya nasıl bir sonucun çıkacağı, 6’lı Masa’nın taşıyıcı ayaklarından birinin kırılmasının hangi reaksiyonları tetikleyip hangi sonuçlara yol açacağı konusunda bugünden kesin konuşamayız. Yalnız bu adımın iki sonucunun olacağı çok açık:

Birincisi, iktidar olarak deprem sürecinde sergiledikleri pejmürdelik ve nobranlık nedeniyle ilave bir güç ve prestij kaybı yaşayan Tayyip Erdoğan ve ortaklarının yeni bir moral ve manevra olanağı kazanması,

İkinci olarak, eskilerin deyişiyle ‘mazrufa değil zarfa’ bakarak hareket eden günümüz “yetmez ama evet”çilerinin “demokrat” payesini verdikleri İYİ Parti ve Meral Akşener gerçeğinin bütün çıplaklığıyla kendini ele vermesi.   

Bugüne kadar Tayyip Erdoğan karşıtı görünerek puan toplayan Meral Akşener ve İYİ Parti, Tayyip Erdoğan’a ‘hayat öpücüğü’ olan bu çıkışlarıyla aslında kendi iplerini çektiler. Anketlerde çizdikleri “yükseliş” görüntüsü Meral Akşener ve kurmaylarının anlaşılan başlarını döndürmüş. “Bizi kuşatıp dayatmada bulunuyorlar” diye suçladıkları 6’lı Masa ortaklarına kendilerini dayatırken bu baş dönmesinin sarhoşluğuyla sonuç alabileceklerini umdukları anlaşılıyor. Ama bu şantaj kararı duyulur duyulmaz karşılaştıkları istifa dalgası onlara gözden kaçırdıkları bir gerçeği hatırlatmış olmalı: Kendilerine verilen destek her şeyden önce Tayyip Erdoğan karşıtlığıyla koşullu bir destekti.

İYİ Parti asıl olarak büyük kentlerin görece eğitimli milliyetçi kesimleri içinde güç toplayan, bu anlamda MHP’nin kentli versiyonu bir imaj ve konuma sahipti. Milliyetçilik bahsinde şovenizmle aralarında herhangi bir mesafe olmamakla birlikte bu kesimlerin politik tercihlerini belirleyen ana etken “Tayyip düşmanlığı”. AKP ve Saadet tabanından farklı olarak bunlar aynı zamanda seküler yaşam tarzını benimsemiş, bu nedenle de Kılıçdaroğlu’nun Alevi kimliğini fazla dert etmeyecek kesimler.

Zihniyet ve devletçi refleksler bakımından herbiri tipik MHP’li İYİ Parti kurmayları, başlarını döndüren -bu arada kendilerine de gaz vermek için abarttıkları- kamuoyu desteğinin bu karakteristik özelliklerini gözden kaçırmış olmanın sonuçlarını yaşayacaklardır. Bu elbette bizim değil onların sorunu. Ama İYİ Parti hakkındaki budalaca yanılsamaların dağılması kuşkusuz biz sosyalistler ve devrimci hareket açısından da olumlu bir gelişme.

İYİ Parti devletçi reflekslerini konuşturarak 6’lı Masa’yla arasına mesafe koyma eğiliminin sinyallerini bir süredir veriyordu aslında. Alevi kimliğinden dolayı Kılıçdaroğlu’na muhalefet bunun en eski ve bariz yansımasıydı. AKP-MHP faşist koalisyonuyla birlikte ‘devlet’ imajının da ağır darbe aldığı deprem sürecinde “şimdi siyaset değil, birlik beraberlik zamanı” edebiyatına sarılarak süt dökmüş kedi uysallığı sergilemeleri yetmezmiş gibi fırsat bu fırsattır kafasıyla mülteci düşmanlığını köpürtme yarışına soyunmaları -Meral Akşener her iş bitmiş gibi, “Devletimiz bana görev versin, gidip Esad rejimiyle bu konuyu konuşayım” talebinde bulundu- “iyiye” alamet değildi.

Bu bağlamda Meral Akşener’in bu hamlesi, birden bire ortaya çıkan şaşırtıcı bir hamle olarak görülemez. Belki kullandığı dil, düne kadar aynı masanın etrafında oturduğu yol arkadaşlarına yönelttiği hakaret ve suçlamalar, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ı isyana davet edecek kadar ileri giden küstahlığı şaşırtıcı bulunmuş olabilir ama orijinalite peşinde koşan hastalıklı bir düşünce tarzıyla hayallerinde ondan bir “demokrat” çıkarmaya soyunacak kadar bellek ve doğrultu kaybı yaşamayanlar bunu da yadırgatıcı bulmamıştır.

İYİ Parti’nin bu intihar hamlesi burjuva iktidar ve muhalefet sahnesinde kartların ister istemez yeniden karılmasını getirecek. Hitlerci iktidar koalisyonu, Akşener’in bu hamlesinden aldığı cesaretle de yüzsüzlük ve saldırganlık vitesini büyütecek. Bu öngörülmesi zor olmayan kaçınılmaz bir sonuç. Fakat burjuva muhalefet cenahı, en başta da CHP nasıl bir yol izleyecek? Bunu biraz bekleyip görmek lazım. Gerçi Akşener ve Karamollaoğlu’ndan farklı olarak deprem sürecinde “iktidarla hizalanmayı reddeden”, dahası her konuda ‘iktidar’ edası ve diliyle konuşur hale gelen Kılıçdaroğlu çok soğukkanlı karşıladı Akşener’in bu oyunbozanlığını. Dahası bir ‘bahane’ icat ederek Sol Parti ve TİP ziyaretleriyle HDP’yi de içine alacak biçimde genişleyecek yeni bir açılım politikası beklentilerini körükledi. Fakat yeni bir ‘soğuk duş’ yaşanmak istenmiyorsa karşımızdaki siyasi öznenin CHP olduğunu, onun genlerine işlemiş anlayış ve alışkanlıklarıyla kurumsal aklını ve pratiğini gözardı edecek rüyalar görmekten sakınmak gerekiyor.

Deprem süreci hepimize bir şeyleri bir kez daha gösterip hatırlatmış olmalı: Rejimle köklü bir hesaplaşmanın da asgari bir demokratikleşmenin de dışımızdaki güçleri bu doğrultuda hareket etmeye zorlamanın da temel koşulunu güçlü bir halk dinamiğinin harekete geçmesi oluşturuyor. Eğer bu kuvvet ortada yoksa siyaset adına oynanan orta oyununun seyircileri olmaktan da kurtulamayız. Bırakın emekçi halk dinamiğini harekete geçirmeyi, bu dinamikten korkan, ürken her yaklaşım ise baştan yenilgiyi kabul etmiş demektir.

Ayrıca Kontrol Et

Narin’in Köyünde Çocuk Kalınabilinir mi?

Narin’in bir cinayet şebekesince katledilip bu cinayetin üzerinin de kolektif olarak kapatılmaya çalışıldığı Tavşantepe Köyü’nde çocukların psikolojik durumuna ilişkin hazırlanan ön raporda “Çocukların yaşanan durumla ilgili konuşmadıkları, bu durumu bastırmış veya anlamlandıramamış olabilecekleri” değerlendirmesi yapıldı. Bunun aileleri tarafından çok sıkı telkinler sonucu olabileceği kaydedildi