“Bu bir çatışma değil. Adalet için savaşan bir özgürlük hareketi”



Gazetecinin “İsrail ile savaşmamak için neden konuşma ve görüşmeye karşı olduklarına” dair soruya Kanafani, “Böyle bir konuşma kılıçlar ve boyunlar arasında yapılacaktır; bizim için ülkemizi özgürleştirmek, onura, saygıya, insan haklarına sahip olmak hayatın kendisi kadar aslidir” yanıtı verdi.


Ölümü kadar yaşamı da, Filistin’in yakın dönem tarihinden bağımsız düşünülemeyecek, halkının ulusal kurtuluşu ve evlerine geri dönebilmesi için çözümün sosyalizmden geçtiğine inanan Filistinli bir Hıristiyan: Gassan Kanafani. Henüz 36 yaşındayken Mossad tarafından katledilen Kanafani, sosyalist bir Filistin uğruna sanatı, edebiyatı, teoriyi ve örgütlenmeyi kısacık ömrüne sığdırdı ve halkının sonsuz saygı duyduğu biri olarak yaşadı.

Gerek tarihsel ve kültürel bağlar gerek mesafe gerekse bazı benzerlikler nedeniyle Filistin, dünyanın diğer bölgelerindeki sosyalist mücadeleler arasında, Türkiye soluna daha yakın bir noktada durmaktadır. Geçmişte Türkiye’den pek çok devrimci, enternasyonalist dayanışma başta olmak üzere çeşitli nedenlerle bölgeye gider. Bu devrimcilerin büyük çoğunluğu, diğer örgütlere göre daha büyük ve kitlesel olduğu gerekçesiyle Ebu Cihat ve Yaser Arafat gibi liderleriyle tanınan Filistin Kurtuluş Örgütü’ne (FKÖ) katılır. Ancak George Habaş, Leyla Halid ve Wadie Haddad’ların bulunduğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’yle (FHKC) kurulan ilişkiler çoğunlukla katılım düzeyinde değil, diyalog ve iletişim seviyesindedir. Oysa bölgeye özellikle 1970’lerde giden kimi Türkiyeli devrimciler, FKÖ’nün esnek ideolojik çizgisinden rahatsız olduklarını ve kendilerini FHKC’ye daha yakın hissettiklerini dile getirmişlerdir. FHKC parti programını Marksist-Leninist bir bakış açısıyla kaleme alan Kanafani gibilerin bu ideolojik netlikte payı büyüktür.

Kanafani’nin hayatı, Birleşik Krallık’ın Filistin Mandası’ndaki liman kenti Akka kentinde başlar. 1936 yılında, Filistin asıllı orta sınıf Hıristiyan bir ailede dünyaya gelen Kanafani, Fransız Katolik misyoner okulunda eğitim görür. Ancak doğduğu topraklarda sadece 13 yaşına kadar yaşayabilir. Bu sürenin huzurlu geçtiğini söylemek de hayli güçtür; avukat babası Birleşik Krallık’ın Filistin politikalarına ve Yahudi yerleşimcilerin bölgeye gelmesine karşı aldığı tutum nedeniyle birkaç kez cezaevine girer. 1948 yılında gerçekleşen savaşın ardından Kanafani ailesi de pek çok Filistinli mülteci gibi zor günlerin kapıda olduğunun bilinciyle önce Lübnan’ın, ardından da Suriye’nin başkenti Şam’ın yolunu tutar.

Kanafani’nin duyduğu toplumsal kaygılar, varoluşsal nedenlere dayanmaktadır. Bu nedenle kendi emeğini ve yeteneklerini halkının çıkarları için kullanmaya çok erken yaşlarda başlar ve okulunu bitirdikten sonra bölgedeki binlerce Filistinli mültecinin ilk sanat öğretmeni olur. Arap edebiyatı üzerine çalışmalar yaptığı Şam Üniversitesi’nde FHKC’nin kurucularından olacak ancak o dönem için henüz Arap milliyetçisi ve Nasırcı bir çizgiyi takip eden George Habaş’la tanışır. 1956 yılında Kuveyt’e gider ve çeşitli gazetelerde editörlük yapar. Burada özellikle Rus edebiyatıyla ilgilenme fırsatı bulur. Habaş’ın daveti üzerine Lübnan’ın başkenti Beyrut’a gidip bir yandan gazeteciliğe devam eder bir yandan da roman yazarak edebiyat üzerine çalışmalar yürütür.

Kanafani’nin sosyalizme Kuveyt’te başlayan ilgisi Lübnan’da da devam eder. Başta Arap milliyetçisi ve Cemal Abdülnasır’ın görüşlerine paralel gazetelerde çalışsa da son durağı FHKC’nin yayın organı El Hedef olur. Bu önemli bir kırılma noktasıdır çünkü FHKC Filistin’deki diğer sol yapılara göre Nasırcı Arap yönetimleriyle arasına mesafe koymakta ve bu yönetimleri, “Askeri küçük burjuva devletleri’ olarak tanımlamaktadır.

El Hedef’in Kanafani’yle birlikte dönüşümü aynı zamanda FHKC’nin Marksist-Leninist bir çizgiye yönlenişinin göstergesidir. Arap milliyetçiliğinden sıyrılıp çözümü Marksizm ve Leninizmde arayarak atılım yapan FHKC, yayın organı El Hedef’te belki bundan daha büyük bir sıçrama yaratmıştır. Filistin direniş tarihini yakından tanıyan Lübnanlı profesör Esad Ebu Halil gazete hakkında şöyle der:

El Hedef kendinden önceki ve sonraki diğer gazetelere benzemiyordu. Dünya devrimci basınına damgasını vuracaktı. Kanafani, Filistin Devrimi’nin en muhteşem posterlerinden bazılarını Beyrut’taki El Hedef ofisinde tasarladı ve üretti. Lübnan Komünist Partisi’nin sıkıcı basınının aksine Arap devrimci Marksist fikirleri “havalı” ve çağına uygun bir hale getirdi. Filistin’in kurtuluşu için sanatı, edebiyat ve bilgiyle birleştirdi.

Ebu Halil, Kanafani’nin gazetede şeffaflığa ayrıca özen gösterdiğini, El Hedef’e yapılan mali yardımların sürekli yayınlandığını ve bu bağışların çoğunlukla Batı’da yaşayan Filistinli öğrenciler ile Filistin mülteci kamplarından yoksullardan geldiğini söylemektedir.

Kanafani’yle birlikte El Hedef gazetesi ve FHKC özellikle poster konusunda özgün bir tasarım kültürü oluşturmayı başardı. Kanafani’nin tasarımları dünyadaki diğer sosyalist hareketlere de ilham kaynağı oldu. Filistin sözcüğünün Arap harfleriyle yazıldığı, Filistin haritasını da içeren tasarım en sıradışı görsel eserlerden biridir. FHKC’nin sözcüsü ve politbüro üyesi olan Kanafani, sık sık FHKC için de tasarımlar yapar. Bunlar zamanla dünyada “Filistin” denilince tüm dünyada akıllara ilk gelen görseller olur.

Gerek iyi derecede İngilizce ve Fransızcası gerekse FHKC sözcüsü olması nedeniyle Kanafani, sık sık Batılı gazetecilerin sorularını yanıtlar. Kanafani’nin Avustralyalı gazeteci Richard Carleton’la yaptığı ünlü söyleşi hakkında Ebu Halil, “Ana akım Batılı bakış açısına sahip bir gazeteciye karşı durduğu noktadan hiç vazgeçmiyor,” der. Gerçekten de söyleşiye başlarken sarf ettiği şu sözler Kanafani’nin tarihsel materyalizmi nasıl özümsediğini gözler önüne sermektedir: “Ben dünya tarihinin, zayıf insanların güçlü insanlarla savaşından ibaret olduğundan eminim. Doğru bir davaya inanan zayıf insanlarla, gücünü zayıfı yok etmek için kullanan güçlü insanların çatışması.”

Söz konusu röportajda, Carleton’un sorusunda geçen “iç savaş” ifadelerini duyunca Kanafani, “Bu bir iç savaş değil. Bir halk, senin de Kral Hüseyin’in Arap pasaportu var diye savunduğun faşist bir hükümete karşı kendini koruyor,” ifadeleriyle gazetecinin cümlesi yarıda keser. Carleton bunun üzerinde “O zaman çatışma,” demesiyle beraber Kanafani sabırla, tekrar “Bu bir çatışma da değil. Adalet için savaşan bir özgürlük hareketi,” cevabını verir. Carleton’ın “Her ne denirse densin o zaman,” sözleri üzerine anlaşılmadığını hisseden Kanafani, daha sonra ünlenecek o karşılığı verir: “Bu ‘her neyse’ değil. Tüm sorun işte tam burada başlıyor. Bu, senin tüm sorularını sorabilmene yarıyor. Bu tam olarak sorunun başladığı yer. Bu ayrımcılığa uğramış bir halkın, hakları uğruna savaşması. Tüm hikâye bu. Eğer iç savaş dersen o zaman senin soruların gerekçeli hale gelecek. Eğer çatışma dersen neler olup bittiği bir sürpriz olacak.”

Kanafani de diğer pek çok FHKC temsilcisi gibi “Doğulu radikallere akıl veren ve böylece ‘barış’ yolu gösterdiğine inanan” ana akım Batılı düşünceyi yakından tanır ve bu düşünceye nasıl karşılık verilmesi gerektiğini bilir. Gazetecinin “İsrail ile savaşmamak için neden konuşma ve görüşmeye karşı olduklarına” dair soruya Kanafani, “Böyle bir konuşma kılıçlar ve boyunlar arasında yapılacaktır,” cevabını verse de, Carleton yanıttan tatmin olmaz ve “Ama görüşmede kılıç ve silahlar olmayacak,” der. Bunun üzerine sert bakışlarını da esirgemeyen Kanafani, “Taraflar arasındaki acıların, sefaletin bitmesi için görüşme” sorusu üzerine, “Kimin acıları, sefaleti ve yıkımını önlemek için? Ülkelerinden kamplara atılan, açlık içinde yaşayan, 20 yıldır öldürülen, hatta ‘Filistinli’ ismini dahi kullanmaları yasaklanan Filistinliler için mi?” sorusuyla karşılık verir. Ardından Carleton “Belki böylesinin daha iyi” olduğunu söyler, Kanafani’yse, “Belki senin için öyle ama bizim için durum böyle değil. Bizim için ülkemizi özgürleştirmek, onura, saygıya, insan haklarına sahip olmak hayatın kendisi kadar aslidir,” yanıtıyla ana akım Batılı görüşle Ortadoğu gerçekliği arasında keskin bir çizgi çeker.

Temmuz 1972’de Kanafani, arabasının kaportasına yerleştirilen üç kilogramlık plastik patlayıcının patlaması sonucunda 17 yaşındaki yeğeni Lamees Najim’le birlikte hayatını kaybeder. Saldırıyı İsrail istihbaratı Mossad üstlenir. Mossad, aynı yıl Japon Kızıl Ordusu üyeleri tarafından Tel Aviv Lod Havalimanı’na yapılan saldırıya misilleme olarak Kanafani’yi öldürdüklerini açıklar. Oysa Japon Kızıl Ordusu’nun FHKC’yle ilişkilerinde Kanafani’nin somut bir rolü yoktur. Lod Havalimanı saldırısı Kanafani’yi öldürmek adına İsrail için bir “bahane” olmuştur. Çünkü o yalnızca sıradan bir FHKC lideri değil; etki alanının genişliği açısından pek çok noktaya ve insana ulaşabilen bir edebiyatçı, gazeteci ve sanatçıdır ve İsrail için büyük bir “tehdit” olarak yorumlanması şaşırtıcı değildir.

Tam da bu yüzden Kanafani ölünce tarihten silinecek insanlardan değildir. Net ideolojisi, Filistin ve Arap edebiyatına yaptığı katkılarla arkasında sağlam bir örgüt onlarca roman, tiyatro oyunu, bilimsel çalışma ve direniş mirası bırakmıştır. Bugün FHKC için Kanafani, önderlik görevini manevi anlamda sürdürmektedir. Ölümünü takip eden günlerde Lübnan gazetesi The Daily Star, Kanafani için şöyle yazar: “Hiç ateş etmemiş bir komandoydu, silahı tükenmez kalemi, mekânıysa gazete sayfalarıydı.”

[Aynı Öfkenin Çocukları, Kavel Alpaslan, Sel Yayıncılık]

Ayrıca Kontrol Et

Özak Tekstil işçilerine jandarma saldırdı!

Özak Tekstil’in Urfa’daki fabrikasında sendika seçme haklarına yapılan saldırıya karşı 10 gündür direnen işçilere jandarma saldırdı Grev kırıcıların içeri girmesini engellemek isterken saldırıya uğrayan işçilerden 15’i ve BİRTEK-SEN yöneticileri Mehmet Türkmen, Deniz Kar, Mazlum Ayçiçek gözaltına alındı. Saldırıdan sonra içerdeki işçilerde çıkmak istediklerini belirtti