Nəriman Bakı
Hak kavramının toplumsal, sınıfsal ilişkilerden koparıp saf bir ideal olarak tanımlanmasının ciddi problemleri olsa da hak kavramı öncelikle bir haktan mahrum olana, bir hakka erişimi olmayana, bir hakkın kullanımında eşit olmayana işaret eder.
Hak mücadelesinde elde edilen kazanımlarının egemenler aracılığıyla altının oyulmasının ilk aşaması da bir hakkın egemen olan içinde tarif edilmesiyle başlar. Bunun örneklerini çokça duyduk, gördük. En bilinen hak kavramının altını oyma hali faşist, gerici, saldırgan söylemlerin mahkemelerce “ifade özgürlüğü” kapsamında ele alınıp meşrulaştırılmasıdır.
Son dönemde “erkek hakları” söylemi üzerinden dernekleşme düzeyinde yeni ve aslında garip girişimler ortaya çıkmaya başladı. Elbette bu söylemin örgütlenecek düzeyde palazlanmasının arkasında AKP-MHP faşist gericilik elleriyle -burjuva dahi olsa- var olan kadın haklarının adım adım artık dallar biçiminde değil ağaçlar biçiminde budanması yatıyor.
Doğrudan “erkek hakkı” söylemiyle meydana çıkanların nicelik olarak sayılarının görece az olmasının temel nedeni egemen cinsiyet olan erkeklerin zaten her ne halt ediyorlarsa bunu kendilerinde “doğal hak” olarak görmeleri. Bu hakları için de ayrıca bir örgütlenmeye ihtiyaç duymamaları.
“Erkek hakkı” söylemi ilk olarak nafaka karşıtlığında boy göstermeye başladı. Kadını toplumsal olarak evin içine tıkan, eşit işe eşit ücretten imtina eden erkek egemen anlayışın, mülkiyet ilişkisini gözden kaçırmadan kadın hak mücadelesinin bir parçası olan nafaka, bugün erkekliğin özel bir saldırısı altındadır. Ekonomik krizin genişlemesi ve yayılmasını bahane eden “erkekler” nafakanın kaldırılmasını, budanmasını talep eder hale geldi. Öyle ki, kadın haklarına saldırıda başı çeken gerici Yeniden Refah Partisi işi nafakaya yönelik kanun teklifi yapacak noktaya getirdi.
Nafaka bahanesiyle görünür olmaya başlayan “erkek hakları” savunucuları, birkaç üyeli dernekler, ağırlıklı sosyal medya ile sınırlı olarak kendilerini gösterseler de savunuları, talep ettikleri daha şimdiden kadınlara karşı ciddi riskleri barındırıyor.
Bu “erkekler” son yıllarda artık cins kırımına dönüşen kadın cinayetlerine karşı, çoğunluğu kadınların meşru müdafaası anlamındaki olayları hedef almaktan çekinmiyorlar. Bu “erkekler” bir kadın cinayetinin, tacizinin faillerini aklamak için bildik erkek söylemini canhıraş biçimde savunuyorlar.
Bu “erkekler”, erkeklik için tarif edilen, dayatılan kadın bedenini, giyimini erkekler için bir “hak” olarak tarif ederlerken, nafaka hakkını erkeğin “sömürülmesi” zemininde ele alıyorlar. Bu “erkekler” için kadının varlığı ancak anne, eş, kızkardeş vb. erkeğe hizmet eden kadının toplumsal rollerini kuşanırlarsa mümkün.
“Bir kadın öldü ülke ayağa kalktı, bir erkek öldü çıt çıkmadı” diyebilen bu “erkek” gözü dönmüşlüğünü şimdiden ciddiye almak gerekir. Sınıf savaşımı (ve onun her türden görünümleri arasındaki savaşım) sertleştikçe gericilik de, faşizm de buna uygun biçime bürünür. Bu “erkekler”in varlığını bir “şaka” olarak görmek değil, şimdiden “ciddiye” almak gerekir.