Mona Zaaroura, 13 yaşında / Saffuri-Nazaret-Filistin
Her gün Muhammed el-Durra’nın internetten ağır ağır yüklediğim fotoğrafına bakıyorum . Onun resminde kendi hayatımı ve kamplardaki bütün mülteci çocuklarının hayatım görüyorum. Muhammed’in yüzünde ilk gördüğüm şey onun korku dolu gözleriydi; onun bakışlarında kendi korkumu ve bütün mülteci çocuklarının bugünkü hayatımız, geleceğimiz ve kaderimiz adına duydukları korkuyu hissediyorum.
Bir kaplumbağa gibi omuzlarının arasına sıkıştırılmış başında, mülteci çocuklarının eğik (sürdükleri zorlu hayat yüzünden, yoksulluk, kayıp ve baskının ana temalar olduğu kaderleri yüzünden eğilmiş) başlarını görüyorum. Sonra yardım çığlığıyla ağlayan, açık ağzı çıkıyor ortaya. Onun ağlayışında dünyaya seslenen kendi çığlığımı görüyorum: “Yeter, bize yaptıklarınız yeter artık!” Ama kendi çığlığımın, Muhammed’inki gibi, hiçbir yere ulaşmadığını biliyorum. Onun çığlığında yurdumuz Filistin’e geri dönmeyi haykırdığımızı duyuyorum. Sonra onun, korkudan ne yapacağını bilemez bir haldeki babasının kucağında öldüğünü görüyorum. Küçük elleriyle örtülmüş yüzüne yakından bakarken hissettiğim duygu tam da böyle. Bu noktada kendime sık sık yönelttiğim bir soru geliyor. tekrar aklıma: “Ölüm bizim kefaretimiz mi?” Ölü Muhammed el-Durra’nın başı şöyle diyor: “Hayır, bizi korkudan ve güvensizlik duygusundan ölüm bile koruyamaz.” Onun bedeninin arkasındaki duvarda Siyonist acımasızlığı yansıtan kurşun delikleri seçiliyor. Onların acımasız olduklarını biliyordum, ama bir çocuğu bu kadar soğukkanlılıkla öldürebilecekleri aklıma bile gelmemişti.
Resim, ekranımda tamamen görünür hale geldiğinde, Muhammed el-Durra’nın babasının sırtının arkasına saklandığını ve sıkı sıkı ona tutunduğumu görmeye başlıyorum. Sonra, ona imreniyorum. En azından onu koruyup sıkıca kucaklayabilecek bir babası vardı. Oysa benim babam ve Şatilla’daki arkadaşlarımın babalarının çoğu katliamlarda ve savaşlarda öldüler. Hâlâ yaşayanlar ise yoksulluk ve baskıdan ölüyorlar ve çocuklarını destekleyip koruyamayacak kadar çaresizler.
Muhammed el-Durra bana ve diğer bütün mülteci çocuklarına benziyor. Biz her gün ölüyoruz, tıpkı onun gibi. Ama o en azından kendi yurdunda öldü, diasporadaki bir mülteci kampında değil. Seni unutmayacağız, Muhammed el-Durra. Her zaman kalbimizde yaşayacaksın.
[Yeni İntifada (İsrail’in Apartheid Politikasına Direnmek), Roana Carey, Everest, 2002]